Sırada Gürcistan mı var?
Rusya Federasyonu, Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte jeopolitik olarak büyük bir darbe yemişti. Her şey Rusya’nın aleyhine işlerken, Putin’in Devlet Başkanı olmasıyla birlikte Rusya, hem bölgesinde hem de dünyada etkili bir aktör oldu.
Putin sadece jeopolitik mantıkla hareket etmese
de, politikalarındaki jeopolitik seçenekler açıkça görülmektedir. Gürcistan,
Azerbaycan ve Ermenistan’ı içine alan Güney Kafkasya, Rusya için jeopolitik bir
eksendir. Başka bir gücün bu bölgede rol oynaması Rusya’nın işine gelmez.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte
Batı’yı da arkasına alan ABD, bu yalın jeopolitik gerçeklik nedeniyle
Kafkasya’da atağa geçti. ABD’nin buradaki temel amacı Orta Asya’yı coğrafi
olarak Batı’yla bütünleştirmekti. Böylece hem Rusya’yı içe iterek gücünü
sınırlandıracaktı hem de diğer bölgelerdeki ayrılıkçı hareketler
cesaretlendirecekti.
Ancak Putin, bütün bu planları gördü ve kontrolü
ele almasıyla ABD açısından her şey tersine dönmeye başladı. Psacal
Boniface ‘Jeopolitik’ kitabında: ‘’Strateji,
yeri ve en uygun zamanı sonucu etkileyecek şekilde belirleyecek savaşları
kullanır’’ der. Bu anlamda Rusya’nın bölgedeki adımlarına baktığımızda
stratejinin doğasına uygun hareket ettiğini görürüz.
Putin, bu bölgede pasif durmanın Rusya’ya
jeopolitik açıdan nasıl bir darbe vuracağını gördü ve karşı adımlar attı. Gayri
ahlaki yöntemlere de başvurarak önce Çeçenistan’ı kontrolüne aldı. Sonra en
cüretkâr hamleyle ABD ile çatışma riskini de göze alarak Gürcistan’daki Güney
Osetya bölgesini işgal etti.
Rusya, Sovyetler Birliği’nin dağılışıyla
kaybettiği sınır bölgelerini yavaş yavaş geri alıyor. Bu sınır bölgelerinde
Batı etkisinin son kalelerinden biri olan Ukrayna’da devam eden olaylar, sadece
yüksek düzeyli bir hatırlatmadır. Moskova için Ukrayna ile Gürcistan aynı
jeopolitik bütünün parçalarıdır.
Bu yılın başlarında Moskova ve Washington
arasındaki müzakerelerin ardından Rus Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergei Ryabkov, Ukrayna gibi Gürcistan'ın da asla NATO üyesi olmayacağına dair garanti
almasını talep etti.
Tarih boyunca Gürcistan her zaman büyük
devletlerin ortasında kalmıştır. Osmanlı Cihan Devleti ile İran arasında kalan
Gürcistan Hükümdarı, 18. Yüzyılda Rusya ile daha yakın ilişki kurdu. Kültürel
ve dini benzerlikleri göz önüne alındığında doğal bir uyumdu. 1801'de Rusya,
Gürcistan’ı imparatorluğuna kattı.
Böylece Rusya, hem Gürcistan üzerinden Osmanlı
ve İran topraklarına daha fazla gücünü yansıttı hem de Kafkasya'yı tampon bir
bölge yapmış oldu. 2008’de Güney Osetya topraklarının işgal edilmesi,
Gürcistan’ın NATO’ya dâhil edilmesini engellemekti. Gerçekten de Rusya bunu
başardı.
Bugün hâlâ Rusya Gürcistan’ın ikinci en büyük
ticaret ortağıdır. Diğer taraftan Batı’nın Gürcistan politikalarına karşı,
Rusya, Ortodoks Kilisesi’ni kullanarak Gürcü halkını etkiledi. Bunun sonucunda 2019’da Tiflis’te başlayan Rus karşıtı
protestolar Ortodoks Kilisesinin yardımıyla sona ermişti. Bu çok önemli
hususun altını özellikle çizmek isterim.
Rusya’nın Gürcistan’ı işgal etme gibi bir planı
görünmüyor. Sadece Batı etkisini engellemek ve Gürcistan'ın Avrupa-Atlantik
topluluğunun bir parçası olduğu fikrinden vazgeçirtmek istiyor.
Rusya, Gürcistan’ı sadece Batı’ya karşı değil,
Türkiye’nin genişleyen nüfuzuna karşı jeopolitik bir önem atfediyor. Ukrayna
konusu Rusların lehine sonuçlanırsa, sırada Gürcistan olacağını daha şimdiden
ön görüyorum. Bu nedenle Türkiye,
Ermenistan ile ilişkilerini geliştirirken Gürcistan’ı asla ihmal etmemelidir.