Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
02 Ağustos 2020

Sıra Fatih’in diğer talimatında…

İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed Han Ayasofya’yı mülkiyetine geçirmiş ardından “cami” olarak vakfederek bu yapının ilelebet muhafazasını vasiyet etmiş ve cami hüviyetinin devamlılığını şart koşmuştu.

1934 yılında Bakanlar Kurulu’nun aldığı “müzeye dönüştürülmesi” kararını bozan Danıştay Onuncu Dairesi’nin kararına istinaden 10 Temmuz 2020’de Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Ayasofya, tekrar “cami”ye dönüştürülerek Fatih’in vasiyeti yerine getirilmiş oldu.

1985 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınan Fatih Sultan Mehmed Han’ın Emaneti, İnsanlığın Ortak Hazinesi Ayasofya Camii “Tanrı’nın Hikmeti” anlamına gelen ismi değiştirilmeyerek “Türk Milleti” tarafından korunmuştur.

Ayasofya’nın kuruluşundan itibaren üç kez yıkılmış ve yeniden yapılmıştı. 1453 yılında fetihle şereflendikten sonra sadece camiye dönüştürülmemiş medeniyet tasavvuru anlayışına uygun olarak ayrıca ihya edilmiştir. Bu nedenle Türk Milletinin Ayasofya üzerindeki hakkı bu eseri yapanlardan daha fazladır.

Türkiye’nin iç hukuku ve tarihi hakları bağlamında Ayasofya’nın hangi amaçla kullanılacağına karar vermesi ve cami olarak ibadete açması, Türkiye’nin egemenlik konusu içerisine giriyor.

Bu konuda görüş belirtmenin ötesindeki her türlü tavır Türkiye’nin bağımsızlığının ihlali anlamına gelir.

Zaten uluslararası sözleşmelerde, Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesine engel teşkil eden bir hüküm bulunmadığı için diğer devletlerin açıklamalarını dikkate almamak gerekiyor.

Ama ben başka bir noktaya dikkat çekmek istiyorum.

Lozan anlaşmasının yıldönümünde, fetih sembolü bir Cuma namazı ile yeniden ibadete açılan Ayasofya’nın bizden bekledikleri daha bitmedi.

Türkiye, Ayasofya’yı insanlığın “ortak kültürel mirası” kimliğine halel getirmeden, vakfiyesine uygun şekilde yeniden ibadete açtı.

Ama vakıf senedinde eksik kalan ve gerçekleştirilmesi gerekenler var.

Fatih Sultan Mehmed Han’dan sonra her padişah Ayasofya’nın imarına önem vermiş mihrab, minber, kürsü, minareler, hünkâr mahfili, şadırvan, medrese, kütüphane ve aşhane gibi yapılarla Ayasofya bir külliyeye dönüştürülmüştü.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra Osmanlıca vakıf senedi Türkçe’ye çevrilerek tapusunun sınırları da belirlendi.

19 Kasım 1936 tarihli tapu senedine göre, Ayasofya “57.pafta, 57.ada, 7.parselde Fatih Sultan Mehmed Vakfı adına Türbe, Akaret, Muvakkithane ve Medreseden oluşan Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi adına kayıtlıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 10 Temmuz’da Ayasofya’nın camiye çevrilmesi ile ilgili kararı açıkladığı manifestosundaki bir kısmı bu anlamda oldukça manidar görüyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan:

-“Milletimiz için fetih “Cihad-ı Asgar” hükmünde iken, asıl “Cihad-ı Ekber” imar, inşa ve hayrat faaliyetleriydi.”

-“İbadete kapalı bulunduğu yıllar boyunca ecdat yadigârı bu eser, büyük bir tarih kıyımına maruz kalır. Caminin bitişiğindeki, İstanbul’daki ilk Osmanlı üniversitesi olan ve Fatih tarafından inşa ettirilen Ayasofya Medresesi, sebepsiz yere yıkılarak ortadan kaldırılır.”

FATİH’İN VASİYETİ EKSİK KALDI

Fatih vakıf senedinden şöyle der, “Eğer bu hayır müesseseleri yıkılacak olursa, ikinci defa, üçüncü defa ila ahir yeniden inşa oluna… Bütün bu şerh ve ta’yin eylediğim şeyler, tespit edilen şekilde ve vakfiyede yazılı haliyle Vakıf olmuştur.”

Hüküm açık. Ayasofya Külliyesi’ne bir de üniversite yapmak icap eder.

Fatih fetihten sonra tüm dünyadaki ilim insanlarını İstanbul’a davet ederek Osmanlı Devleti’nin ilim ve fende de ileri gitmesi gerektiğini çok iyi biliyordu.

Neticede İstanbul’un fethinde “teknolojik bir buluş” olan Şahi Toplarının yeri oldukça büyüktü.

Gemilerin karadan yürütülmesi aklı ve Peygamberin hadisine mazhar olma arzusu İstanbul’un “yenilmez” kimliğinin son bulmasındaki puzzle’ın diğer önemli parçalarıydı.

Şahi topunu üreten akılların günümüzde de varlık bulmasını sağlayacak Ayasofya Külliyesi içerisinde tarihi şekline uygun olarak yeniden yapılacak bir medresenin örneğin “Osmanlı Dönemini” çalışan özel bir enstitü olarak hizmet vermesi oldukça yerinde olacaktır.

Bizlere düşen emsal gösterilen diğer yapılar yerine aslına uygun olarak Fatih Sultan Mehmed Han’ın vasiyetini yerine getirmektir.