Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
02 Haziran 2020

Sıra dışı bir insanın ardından

Hazım Oktay Başer, 8 Kasım 1937 yılında Nevşehir’in, Arapsun ilçesinin Hacılar köyünde Fâzıl ve Meveddet çiftinin evladı olarak dünyaya gelir. İlkokulu Çorum’da, orta ve liseyi Yozgat’ta tamamladıktan sonra 1959 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirir.

Maiyet memuru olarak başladığı mücadelesine kaymakamlık, vali yardımcılığı, emniyet genel müdür yardımcılığı ve valilik gibi görevlerde devam eder. Müslümanım demenin bile zor olduğu 1960’ların başında Çamlıdere Kaymakamı’yken “Ben Şeriatçıyım” ifadesi üzerine sürgün yılları başlar. Kars Vali Yardımcısı iken Emniyet Genel Müdürlüğü Yardımcılığı’na terfi eder. Bu dönemde bir çok inançlı ve dürüst insanın teşkilatta görev almasına vesile olur.

Gelişmelerden rahatsız olan Emniyet Genel Müdürünün, “Oktay bey sen hainsin. Bütün şeriatçıları polis olarak almışsın...” diye çıkışması üzerine, “Müdürüm asıl hain sizsiniz. Çünkü benim gibi bir şeriatçıyı genel müdür yardımcısı yaptınız!..” cevabı verir. Ve inançlı insanlardan devlete hiçbir zarar gelmeyeceğini, asıl korkulması gerekenlerin inançsızların olduğunu izah eder. Yaklaşık üç yıl sonra Konya Valisi olarak görevlendirilir. 1983 yılında ise kendi isteği ile emekli olur.

Uzun yıllar birlikte çalıştığımız Hazım Oktay Başer, sahibi ve murahhas aza olarak Millî Gazete, Yeni Devir ve Milsan Basın Sanayii A.Ş.’ye yaklaşık çeyrek asır hizmet etti.

MÜLKİYEDEN İYİ BİR DERECE İLE MEZUN OLDU

Sokağa çıkıp insanlara Türkiye Cumhuriyeti’nin sıra dışı valilerini sayın deseniz; rahmetli Recep Yazıcıoğlu’ndan başlarlar. Fakat bu anlamda sıra dışı ifadesinin ilk muhatabı aslında Hazım Oktay Başer’dir. Valiliği kadar yaşam öyküsü de sıra dışılıklarla doludur.

Daha çocukluğunun baharında babasını kaybedince, hayata tutunmak için gösterdiği gayreti ne kadar sıra dışıysa; 1959 yılında mülkiyeden iyi bir derece ile mezun olarak, 1963 yılında Ankara’nın Çamlıdere ilçesine kaymakam olarak atanması da o kadar sıra dışıdır.

Şanlıurfa’nın Bozova ilçesine tayin edildiğinde, “sakın oraya gitme...” diyenlere karşı çıkarak Bozova’nın yolunu tutması ne kadar sıra dışıysa; yakası kirli halkın arasına karışması, namazlarda alnını onlarla secdeye koyması, işleri zorlaştıran memurları yola getirmesi, doktor eşi Neriman hanımefendiyi hasta köylünün emrine vermesi ve “artık buradan gidiyorum” deyince arkasından herkesi hüngür hüngür ağlatması o kadar sıra dışıdır.

İNSANLAR ÇOK SEVDİ, SİSTEM EMEKLİLİĞE SEVK ETTİ!..

Kars Vali Yardımcılığı ve Emniyet Genel Müdür Yardımcılığı sırasında sistemle halk arasındaki arızalara getirdiği çözümler ne kadar sıra dışıysa; vali olarak atandığı Konya’da, sabah namazına gelmeyen imamın cübbesini giyip cemaate namaz kıldırması da o kadar sıra dışıdır.

Valiliğinin 4. ayında izine ayrılarak, hanımıyla birlikte kara yoluyla Hicaz yollarına düşmesi ne kadar sıra dışıysa; dönüşünde “Türkiye Cumhuriyeti’nin valisi nasıl Hacca gider?!..” diye feveranlar koparan basına, ertesi yıl bir daha Hacca giderek cevap vermesi o kadar sıra dışıdır.

Hazım Oktay Başer doğruluğun yanında, yanlışların karşısında duruşuyla ne kadar sıra dışıysa; bu ender yetişen hizmet ve devlet adamının Merkez Valiliği’ne çekilip, elinin kolunun bağlanarak emekliliğe zorlanması da o kadar sıra dışıdır.

VEFATIYLA BİRLİKTE YÜZLERCE TALEBE YETİM KALDI

Ve uzunca yıllar Millî Gazete, Yeni Devir ve Milsan Basın Sanayii A.Ş.’nin Genel Müdürlüğü’dür aslında bana Oktay amca hakkında bu satırları yazdıran. Ve tabii ki de vefadır. O bizim Oktay ağabeyimiz, o bizim vali amcamız, o bizim dert ortağımız ve bunların nihayetinde o bizim genel müdürümüzdü.

O bize; hizmet aşkıyla ve ümmet şuuruyla hep yanımızda olduğunu hissettirdi. “Son Cuma”ya geldiğinde, “efendim nasılsınız?..” hasbihâline cevap verirken, “biraz rahatsızım, dua edin...” tebessümüyle birlikte sîmâsında bir burukluk vardı.

Oktay amca 72 yıllık bir hayattan sonra, 2 Haziran 2009 Pazartesi günü aramızdan ayrılarak, sonu olan hayattan sonsuzluk âlemine göçtü. Geride ise, yarım asırlık hayat arkadaşı Neriman hanımefendi (Doktor Anne) ile Kur’an Kursları ve ücretsiz okuttuğu yetim, fakir yüzlerce talebe bıraktı. (Doktor Anne, Oktay amcadan devraldığı bayrağı 6 Eylül 2018’e kadar taşıdı. Onun vefatıyla birlikte bayrağı devralan Oktay amcanın kardeşi PTT eski Genel Müdürü Emin Başer beyefendi hizmetleri kesintiye uğratmadan devam ettiriyor.)

Bugün vali amcamızın ebediyete irtihalinin 11. sene-i devriyesi. Rahmetle yâd ediyoruz. Rûhu şâd olsun.

***

HACCA GİDEN İLK VALİ OLARAK TARİHİ GEÇTİ

2. Bâyezîd ile taht mücadelesine giren Konya Valisi Cem Sultan büyük bir yenilgiye uğrar ve Konya’yı terk eder. Mısır’da bir müddet misafir edilir. Cem Sultan, Hac dönemi geldiğinde annesi ve hanımını da yanına alarak Hac kafilesine katılır.

Hac vazifesini yerine getirerek Osmanlı Devleti’nin ilk ve tek Haccını ifâ eden şahsiyeti olarak tarihe geçer. Osmanlı Devleti’nin Konya Valisi Cem Sultan’ın yaşadığı ulvî heyecanı, Osmanlı’nın bâkiyesi Türkiye Cumhuriyeti’nin bir başka Konya Valisi yıllar sonra tekrar yaşar.

Bu kutlu ibadeti Konya Valiliği dönemde (24 Temmuz 1975 - 2 Mart 1978) gerçekleştiren kişi rahmetli Hazım Oktay Başer’dir. Bu yönüyle Konya Valisi Cem Sultan ve Hazım Oktay Başer’in Haccı; “Tarih tekerrürden ibarettir” sözünü hatırlatmaktadır bizlere.

***

BASININ LİNÇ KAMPANYASINA MARUZ KALDI

Hazım Oktay Başer, henüz 4 aylık Konya Valisi iken ortalığı telâşâya vermeden yurtdışına gideceğini beyan ederek izne çıkar. Kimilerinin aksine Avrupa’da gününü gün etmeye değil, “Kutsal Topraklara” giderek kutlu görevi ifâyı koymuştur kafasına. Hanımını da yanına alarak, geçer direksiyonun başına kara yoluyla Suriye üzerinden tutar Mekke’nin yolunu.

Hac görevinin tamamlanmasından sonra Türkiye’ye dönen Vali Başer’i bir sürpriz beklemektedir. Konya Valisi’nin Hacca gittiğini öğrenen basın organları; “Türkiye Cumhuriyeti’nin Valisi nasıl Hacca gider?!.. Bu valiye kim izin verdi?!.. Laiklik elden gidiyor!..” diye feveran ederek, bir kaşık suda fırtınalar koparmaktadır...

Başer, bu haberleri tekzîb etmek yerine, gelecek yıl bu defa Hac kervanına, hanımının yanına annesini de katarak tekrar düşer yollara. Döndüğünde, ilk Haccında kendini eleştiri bombardımanına tutan basın organları ve çevreler “dut yemiş bülbül” gibidir. Çıt yok!.. Ertesi sene bir daha, bir daha... Çıt yok!.. (Adım Adım Hac ve Umre / Tevhid Yurduna Hicret - Beşir Kitabevi)