Sinemada zirveye tırmanış devam ediyor
Yerli ve millî sanat konusundaki eksiklikler her geçen gün daha da giderilmeye çalışılırken sinema alanında ciddi bir başarı gerçekleşiyor. Bu başarıda toplumun ve devletin sinemaya olan ilgisi var.
Mehmet Nuri Yardım
Bu sene Cumhurbaşkanlığı Büyük Kültür Sanat Ödülleri’nden birinin yönetmen, yapımcı, senarist Mesut Uçakan’a verilmesi çok isabetli bir karardı. Mesut Uçakan, bilindiği gibi Türk sinemasında merhum yönetmenimiz ve Milli Sinema’nın kurucusu/öncüsü Yücel Çakmaklı’dan sonra bu alanda en çok emek veren bir isim. Yaptığı onlarca film, bilhassa muhafazakâr sinema seyircilerinin büyük ilgisiyle karşılaştı. Uçakan, ödülünü almadan bir hafta önce Cağaloğlu’nda düzenlenen Yücel Çakmaklı – Ömer Lütfi Mete anma toplantısına katılmış ve her iki sinema ustasının hizmetlerinden uzun uzadıya bahsetmişti. Vefalı kişiliğiyle temayüz eden Uçakan’a bu ödül, doğrusu çok yakıştı. Ona verilen ödül bir bakıma millî ve yerli sinemaya, Çakmaklı ve Mete gibi ustaların çizgisine de takdir edilmiş bir mükâfat olarak değerlendirildi.
Basın sinemaya ilgisiz mi?
Sinemamız iyi yolda. Bu kesin. Bu konuda olumlu gelişmeleri görmemek mümkün değil. Tabii yerli ve millî bir sinema dilinin oluşabilmesi için muhafazakâr basının da bu konuda destek olması gerekiyor. Bu konuda gazetelerin ne yazık ki başarılı bir imtihan verdiğini söylemek zor. Sinema sayfası veren gazetelerin sayısı az. Milat kültür ve sanatın diğer alanlarında olduğu gibi sinema ve dizi haberlerini, yorumlarını ve yazılarını en çok veren gazete. Mehmet Baydemir’in sinema kritikleri önem arzediyor.
Bazı vakıf ve derneklerin sinema kursları ve toplantıları da dikkat çekiyor. Bunlar arasında bulunan Yeni Dünya Vakfı, bir ‘sinema kursu’ düzenlediği gibi yapılan toplantılarda da sinemaya ayrıca önem veriyor.
Basın ilgisiz kalıyor
Geçenlerde iki büyük sinema ustası bu vakıfta rahmetle anıldı. Yücel Çakmaklı ve Ömer Lütfi Mete vefatlarının 10. yılında rahmetle ve özlemle anıldı. Ne yazık ki Milat’ın ve Yenisöz’ün dışında ‘yerli’ ve ‘milli’ basından hiç kimse yoktu. Bu durum bile Milat ve Yenisöz’ün artık kültürel hassasiyet konusunda sağ basında öncü görev üstlendiğini gösteriyor. Muhafazakâr medya sahip çıkmasa da Çakmaklı ve Mete hakkında muhteşem bir program yapılmış oldu. Bâbıâli Enderun Sohbetleri’ndeki o anma programında bir beyin fırtınası esti. Vefalı yönetmenler Mesut Uçakan, İsmail Güneş ve Nazif Tunç’un, sinema meraklısı dostların ve seçkin dinleyicilerin görüşleri ortaya konuldu. Hepimiz bu fikirlerden istifade ettik. Sinemada geldiğimiz noktaya temas edildi, yapılan hatalara dikkat çekildi, özeleştiri yapıldı. Sinemasever dinleyiciler, medyanın toplantıya ilgi göstermemesini ayıpladı.
Artık Kalbe dokunan filmler öne çıkıyor
Bu sene 18-25 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilen 7. Boğaziçi Film Festivali’nin Ulusal Metraj Film Yarışması’nda, kalbe dokunan, vicdana yaslanan hikâyelerden beyaz perdeye aktarılmış filmlerin öne çıktığını gördük. Tecrübeli yönetmenler, toplumda aksayan yönleri sinema dili ile iyileştirmek için kolları sıvamış, yönlendirici ve sahici hikâyeleri sinemaya aktarmışlardı. Festival kapsamında “Karınca”, “Bağlılık-Aslı” ve “Dilsiz” filmleri dikkat çekti.
Karınca Filmi Çok Başarılı
Nazif Tunç’un yönetmenliğini yaptığı Karınca filmi, bir vicdan muhasebesi etrafında dönüyor. Nakliye kamyonunda uzun yol şoförü olan Şemsi’nin dağ yolunda karşısına çıkan genç kız Fidan’ı iyilik yapmak için İstanbul’a kadar getirmesi, onu hiç beklemediği ve tahmin edemeyeceği sonuçlara doğru götürüyor. Canlı bomba eyleminde kullanılmak üzere terör örgütü tarafından kullanılan Fidan’ın İstanbul’a gelişinden kendisini sorumlu kabul eden Şemsi, genç kızın kötülüklere bulaşmaması için büyük bir gayretin ve yarışın içine girer. Bir bakıma canını tehlikeye atar. Nefes kesen bu mücadeleli yolculukta başrolleri Oğuz Tunç, Halit Karaata ve Hacer Kızılhan üstleniyor. Anadolu Ajansı’nın Global İletişim Ortağı olduğu festivalin “Ulusal Yarışma” filmleri arasında yer alan yapım, Atlas Sineması’nda gösterildi. Bu filmi seyrettim ve çok beğendim. Şiirli bir dili bulunan filmi bir solukta seyrediyorsunuz. Zaman zaman hüzünleniyor, hatta bazen gözleriniz yaşarıyor. Ülkemizde yaşananlara ve bilhassa terör örgütüne bulaştırılan gençlerin acılı hikâyesine yakından tanık oluyorsunuz. Keşke mümkün olsa bu film, bilhassa Doğu ve Güneydoğu’daki bütün il ve ilçelerimizdeki sinema salonlarında gösterilse... Bence Kültür ve Turizm Bakanlığı bu tür filmlere bilhassa sahip çıkmalı ve sinema seyircinin önüne her yerde çıkarmalı. İnanıyorum ki çok faydası olacak ve kanlı terör örgütünün gerçek çehresinin biraz daha günışığına çıkması sağlanacaktır. Film, daha sonra televizyonlarda da halka gösterilmeli.
Kaplanoğlu’ndan Bağlılık-Aslı
Semih Kaplanoğlu, şöhreti artık yurtdışına taşan ve naif filmleriyle tanınan iyi bir yönetmenimiz. Onun yeni filmi, “Bağlılık-Aslı” adını taşıyor. Annelik kavramının merkeze alındığı filmde, doğum izninin ardından işe geri dönmeye çalışan Aslı ve hayatta zorlanan bebek bakıcısı anne Gülnihal, hayatlarındaki derin farklılıklara rağmen buluşuyor. Bu rastlantı Aslı’nın kaçtığı gerçeklerle yüzleşmesine yol açıyor. Filmin başrolünde Kübra Kip ve Ece Yücel yer alıyor.
Murat Pay’dan Dilsiz
Murat Pay belgeselci. Ama ilk uzun metraj filmi olan “Dilsiz” ile adını duyurdu. Burada kapalı dünyasında kısılıp kalmış olan Sami’nin hikâyesini ve hayatının sanatla nasıl dönüştüğünü görüyoruz. Duvar ressamlığı ile sürdürdüğü hayatı, kendisine miras kalan hat malzemeleri ile değişiyor ve Sami sanatın iyileştirici gücünü bir anda keşfediyor. Hat sanatını öğrenmek için bir üstattan ders almaya başlayan Sami için, bu süreç hafızası ile yüzleşmek zorunda kaldığı zorlu bir mücadele hâline geliyor. Başrollerini Ozan Çelik ve Mim Kemal Öke’nin üstlendiği film, sanata, aşka ve değişen hayatlara dair güçlü bir bakış açısı sunuyor.
Seyid Çolak’tan Kapan
“Kapan”, kısa filmi Serender’in ardından ilk uzun metrajına imza atan Seyid Çolak’ın yönettiği bir film. Filmde Beyşehir Gölü’ndeki Mada Adası’nda yaşayan beş balıkçının dram, korku ve paranoyanın iç içe geçtiği hikâyesini dile getiriyor. Aralarından birinin sebepsizce ortadan kaybolması ile serüven başlıyor. Yaşanan gerilim, vahşi ve esrarengiz bir kurdun ortaya çıkıp hayatlarına hâkim olmaya başlamasıyla artıyor. Başrollerini Onur Dilber, Serkan Altıntaş, Münibe Millet ve Yasemin Girgin’in üstlendiği film kurgusuyla ilgi çekiyor.
Hüseyin Emin Öztürk’ün Yaralı Keklik’i
Sinemanın edebiyattan yararlanmaması, kuşkusuz şart. Bu uygulama, devamlı olarak yapılagelmiştir. Son zamanlarda bazı yönetmenler, eski edebiyatçıların yanısıra yaşayan yazarların eserlerinden de faydalanmaya ve bunları senaryolaştırarak film çekmeye başladılar. Bunlardan biri hikâyeci yazar Hüseyin Emin Öztürk’ün “Yaralı Keklik”i oldu. Şair ve yazar kimliğiyle tanıdığımız Hüseyin Emin Öztürk, “Yaralı Keklik’in üçte ikisi hayal, üçte biri gerçek diyebiliriz. Üçte birinde de çocukluğumdan izler var. Ayrıca sosyal hayattan da kopuk olmayan bir edebiyatçının yeniden inşa etme mantığı içerisinde böyle bir eser ortaya çıktı. Yaralı Keklik, Almanya’ya işçi giden ailelerin geride bıraktıklarını anlatıyor.” diyor. Filmde, insanlara erdemli mesajlar veren ve toplumu olumlu anlamda etkileyen bir din adamının portresi çiziliyor. Sinemada yaşanan bu güzel gelişmeler, bizi daha da ümitvar kılıyor.