Sinema hayal kırıklığıdır
Uyku ile uyanıklık arası görülen bir rüyaya benziyor. Düş ile gerçek arası kuruluyor sanat. Ne düş kadar düş ne gerçek kadar gerçek. Düşten öte, gerçekten beri…
Ne
var ki yepyeni ve özünce oluşturulmuş formlarda olduğundan bize gerçekmiş gibi
görünüyor. Dokunduğumuz her şeyi gerçek sanma geleneğimizden olsa gerek bu.
Hele bir de kalbe dokunmuşsa tamamdır. Çizmişse içerilerde bir yeri. “Delip
geçmişse ciğeri…”
Sanat
yalnızca hayal ürünü değil, hala bir hayaldir.
Her ne kadar gerçeğe doğru bir adım daha yaklaşmış olsa da hala bir
hayalden ibarettir. Bir şiire veya nesre dönüşmüş edebi söz, yazı, artık
seyredilen bir sinema olmuş bir hikâye bize nihayet gerçekleşmiş gibi bir tat
verse de gerçek değildir. Hakikat değildir demiyorum. Çünkü gerçek bile hakikat
değilken…
Okur,
izler kişi meğer ne çok abartmış. Sanat eserini gerçek sanmış. Ne esaslı ne
hakiki bir eser diye diye sayıklamış durmuş o güne kadar.
Yok
hayır! Bu kırıklık bizi ne sanatı ne eseri terke ve aşağılamaya götürmez.
Aksine eserin hayal şartlarında oluşturulan ve nerdeyse gerçeklemeye ramak
kalmış hissini verdiren bir “hayal oyunu” olduğunu anlarız. Elle dokunulan,
kalbe dokunan bir kitap, resim, heykel olsa da… O şimdi, birazdan gerçek
olacakmış gibi duran ama aslında gerçeğin donuna bürünmeye çalışan, şimdilik
bir forma sığınarak kurulmuş bir hayaldir.
Sanat
insanın hayallerini kırma çabasıdır. Tıpkı gerçek gibi. Gerçekleşmiş bir hayal
de öyle değil midir? Uçmayı hayal kurmaya, yürümeyi de gerçeğe benzetirsek daha
iyi anlarız. Uçmak isteriz. Çekip gitmek isteriz şartlarımızdan. Ancak gök
çekmez. Kanatlarımız da yoktur. Onun yerine yer çekimi ve ayaklarımız vardır.
Şartlarımızı kullanarak mesafe alır, gerçeğimizi değiştiririz. Ürettiğimiz uçuş
teknolojisi ve bilimi de ileri zanaat, hayalbilim değil midir?!
İşte
bu, bu nedenlerle demek istiyorum ki; sanatlar toplamı olan sinema, büyük bir
hayal kırıklığıdır. Kurulan hayallerin gerçekleştiğinin en çok zannedildiği
anlar silsilesi. Kurgusal ve montajsal hayal bu kurulur da kırılır da.
Hayallerin kırılması onların gerçekleşmesidir. Çünkü henüz yaşanmamış bir şey
baş üstünde, bulutlarda ve ufuklarda serserice dolaşmakta iken birdenbire
paçasından tutulur ve toprağa, düze, ovaya, gerçek şartlara çekilir. Bir hayal
hayalken üstündür, uçarıdır. Aynı hayal bire bir gerçekleştiğinde artık kaçacak
yeri olmayan bir eski kırıktır.
Şimdi
ne demek istediğimi ben de henüz anladım.
Sinema
hala hayal sayılır. Gerçeğe ramak kaldığını bize zannettirerek hayalin
gerçekleşmesine yol mu açıyor, yoksa onu geciktiriyor mu bilinmez. Diğer
sanatlar da öyle. Hayallerin hayalle gerçek arası formları gibi… “Bütün bunlar
gerçek olabilir” hissiyatını veren bu aşamada; bu kadar gerçeğe yaklaşmışken
bütün hayallerimizi gerçekleştirebiliriz cesaretini aşılayan bir vesileler
zinciri sanki… Sanat!
Yaşama yön verdiği, dürtüklediği kesin.
Alabildiği
kadar sanatın alayını toplayıp halayladığı ve bu gösteri sonunda izleyenleri de
ellerinde mendil ile halay kuyruğunu sonsuza doğru uzattığı kesin.