Sinekli Bakkal ve imam nefreti
İsterseniz önce, günümüzde “100 Temel Eser” arasında yer alan Halide Edip Adıvar’ın çok okunan romanları arasında gösterilen “Sinekli Bakkal” ile başlayalım.
Bakalım, 100 temel eser arasına girebilmeyi başarmış olan roman, bu yüksek övgüyü nasıl elde etmiş?
Sanırım bu övgüyü,
1935 yılında, İngilizce olarak yazılmış olması ve ilk defa, The Clown and his
Daughter (Soytarı ve Kızı) adıyla Londra’da yayınlanmış olmasından ötürü
alıyor!
Meşrutiyet Dönemi’nin sonlarında, Rabia’nın Sinekli Bakkal Mahallesi’ndeki çocukluğu, yetişmesi ve evliliği; dedesi ve babası ile ilgili münasebetleri romanın konusunu oluşturuyor.
Ancak adet olduğu üzere kitapta Sultan Abdülhamit Han, kızıl sultan ve zalim, romanın kahramanlarından Rabia’nın dedesi İmam İlhami Efendi korkunç ve çok kötü, Hristiyan Rahip Peregreniri ise tahmin ettiğiniz gibi idealist ve müspet gösterilmiştir.
Bu romanla birlikte ve daha sonraki proje yapıtlarda imam, Yeşilçam filmlerinde de sıklıkla işlendiği gibi; sahtekâr, hilebaz, kurnazlığını menfaati için kullanan biri şeklinde gösterilerek bir algı oluşturulacaktı.
Sinekli Bakkal’da da “menfi” bir anlatımla klasik bir “imam” betimlemesiyle karşı karşıyayız. Kirpi kıllı, burgu göz, tilkivari burunlu, volkan ağızlı, tümsek gırtlaklı bir imam tasvir ediliyor.
Yazarımız romanda, imamın görüntü olarak gözlerinin ateşli, inancının korkunç olması yönüyle, başına toplayacağı kimselerin ise softa tipler olması bakımından kendisine uyanlara sürü gözüyle bakmaktadır.
İmam’ın Kur’an okurken bile korkunç bir kin içinde olduğu tuhaf bir şekilde dile getirilmektedir.
Dayak atan, oyuncak
bebeği yakan, sürekli korkutan, kindar, gerici, yobaz, hasta yatağında bile
para düşkünü menfaatperest bir imam tiplemesi…
Öyle ki öldükten sonra torunu tarafından bile iyi anılmayan bir imam tipi çiziyor milli yazarımız!
Abdülhamit Han da görünüş olarak korkunç gösterilmiştir. Kanarya Hanım’ın ağzından bu durumu anlatan yazar, Abdülhamit Han ile ilgili menfi bir üslup belirlemiştir.
Öyle bir padişah
görüntüsü veriliyor ki romanda; ona dil uzatıldığında insanların derilerinin
diri diri yüzdürüldüğü, içine saman doldurulduğu anlatıyor. Ve Abdülhamit Han
ile imam aynı kategoride değerlendiriliyor.
Rabia ile evlenmek için daha sonra Müslüman olan Peregreniri ise hal ve tavırları ile ideal insan tipi olarak sunulmuştur. Kişilere, olaylara ve fikirlere bakış açısıyla olumlu bir insan tipi ile gördüğümüz Pregreniri önce Hıristiyan bir rahip, sonra ateist ve en sonunda da Müslüman olmaktadır.
Şimdi anladınız mı romanın neden 100 temel eser arasında gösterildiğini! Bu kitabı hiç değilse 100 temel eser arasından çıkarın dersem acaba kötü bir teklifte bulunmuş olur muyum?
*
Son günlerde Ayasofya Camii İmamı Prof. Dr. Mehmet Boynukalın’a yönelik bir nefret söylemi rüzgârı estiriliyor.
İmam değil mikser
diyenden tutun, hadsiz imam, gerici, yobaz, kaba, şiddet yanlısı ve elbette
herkes işini yapmalı diyerek devam edegelen bir yığın eleştiriden bahsediyorum.
Nedeni de toplumsal meselelerimize dini referanslar vererek yaklaşması… Komik bulmayın lütfen aslında trajik bir durum bu.
İmam dedikleri de lisan eğitimini Mısır'daki El-Ezher Üniversitesi'nde tamamlayan, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam Hukuku Anabilim Dalı'nda yüksek lisans yapan, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi'nde İslam hukuku dalında araştırma uzmanı iki dil bilen bir fıkıh profesörü.
Yani onu yetersiz bulanları ikiye üçe katlayacak bir birikime sahip. Tam da bu yüzden işini yapmıyor mu? Bundan daha doğal ne olabilir?
Ehil birine iş öğretmeye kalkan Sinekli Bakkal müdavimleri aslında kendi çapsızlıklarını aşikâr ediyor.
Sanırım asıl rahatsız
oldukları şey; bir imamın kendileri gibi düşünmeyip, alanında uzman bir
profesör olması. Çünkü onların kafasındaki imam, Halide Edip Adıvar’ın Sinekli
Bakkal’ındaki imam tiplemesidir.
Bu ülkede yüz yıldır imam-öğretmen, cami-okul çatışması yaşatan bir zihniyetin hala var olması hakikaten trajik bir durumdur.
Sinekli Bakkal ile
doğup büyüyen, yetişen bir neslin yıllardır dindar insanları, imamları, hakir
görüp aşağılaması ve onları toplumsal yaşamın dışına itmesi esasında kendilerinin
ne denli gerici, yobaz, bağnaz ve art niyetli olduklarını göstermiyor mu?
Unutmadan, bu marazın sadece karşı mahalleye ait olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.