Sınavlar ve tercihler
Hem
liselere giriş (LGS) hem de üniversitelere geçiş (YKS) sınavları açıklandı.
Çocuklar salgın şartlarında zor bir süreçten geçtiler. Kimileri sevindi, kimileri de üzüldü.
Özellikle aileler çok zorlandı. İş, asıl bundan sonra başlıyor. Zira
öğrencilerin geleceğini, yapacakları tercihler belirleyecek. Sınav kadar tercih
de zor.
Türkiye’de
sınavlar gereğinden fazla önemseniyor. Testlere göre başarı sırası
belirleniyor. Test tekniğinde çok başarılı olanlar en iyi okullara gidiyor. Çocuklar aldıkları zorunlu eğitimlerde
uygulamadan uzak kalıyor. Laboratuvara girmeden mezun olan çok öğrenci var.
Çocuklarımızı çok yönlü sınav ve uygulamalara tabi tutamıyoruz. Basit test tekniği bir öğrencinin neyini
keşfeder? Çocuklarımızı keşfedemeden mezun ediyoruz. Çocuklar, puanları nereyi
tutarsa oraya gidiyorlar ve mezun olduktan sonra da işsiz kalıyorlar. Bu
düzensizliği durdurmak gerek.
Üniversite
dönemlerinde gençliklerini harcayan milyonlarca genç, ne yazık ki mezun
olduktan sonra strese giriyor. Gençlerimiz, bir meslek edinemeden veya iş
hayatında bir tecrübeyi yaşayamadan yaşlanıyor. İşsizler ordusu büyüyor. Her
yerde üniversite olması işsizliği çözmüyor, tersine bir durum oluyor. Herkes
üniversite okuyor, herkes gerçekleşmesi zor bir hayalin içinde çırpınıyor. Devletten iş beklentisi artıyor.
Kesintisiz
eğitimi tekrar gözden geçirmek gerekiyor. Meslekî eğitim yaygınlaşmalı. Sınavlı
öğrenci alan eğitim kurumları (liseler) akademik eğitim vermeli ve doğrudan
üniversiteye öğrenci hazırlamalı. Meslekî eğitimin ders programları da gözden
geçirilmeli ve mesleğe yönelik dersler ve uygulamalar artmalı. Meslekî eğitim,
bilhassa Bakan Yardımcısı Mahmut Özer’in ciddi gayret ve çalışmalarıyla güzel
mesafeler aldı.
2023
Eğitim Vizyonu tam manasıyla uygulanabilse birçok problem çözülecekti ama ne
yazık ki aksıyor. Eğitimi politikaya kurban etmeden, uzmanlaşmış kadrolarla
yönetmek gerek. Eğitim, eğitimcinin işidir. Siyasî tartışmalar ve
hesaplaşmaların alanı olmamalıdır. Bürokrasinin çarklarında eğitim çözülemez.
Öğretmen yetiştirme politikamız, eğitim fakültesi sayımız, öğretmen atama
kriterlerimiz, mülakatlar, norm kadro yönetmeliği, kariyer basamakları, eğitim
yöneticiliği gibi işlerde çok değişkenlik var. Eğitimcilerin huzursuz olduğu
tablodan kurtulamadık. Eğitimcilerin huzursuz olduğu ortamda nitelikli
eğitim-öğretim olur mu?
Sınav
puanına göre hayatımız şekilleniyor. Birçok kişi mesleğinden memnun değil,
kurum değiştirmek istiyor. Öncelikle
model olacak öğretmenler yetiştirmeliyiz. Her alanda model öğretmen! Bugün
öğretmenin yaşam şartlarına bakarak öğretmen olmak isteyen öğrencilerin sayısı
nedir? Fazla olacağını sanmıyorum. İşte iş gelip test tekniği ile elde edilen
başarıda düğümleniyor. Aileler özel dersler aldırarak çocuklarını yetiştirme yarışındalar.
Bu ise onarılması güç boşluklar doğuruyor.
Üniversite
sayılarının fazla oluşu birçok öğrenciyi ailesinden uzaklaştırıyor.
Bitirdiğinde bir iş sahibi olamayacak olsa da çocuklar ailelerden uzaklaşmak
için tercihte bulunuyor. Uzak illere gidip üniversite okumak istiyorlar.
Özgürlük deniyor buna da. Gençleri sorumluluk sahibi yaparak yetiştirebiliriz.
Bir genç, iyi bir üniversiteyi kazanamamışsa boşu boşuna dört yılını niçin
harcar? Tam da bu aşamada bu gençlerin önüne farklı tercihler koymak lazım.
Sınavların kurbanı yapıyoruz gençlerimizi. Buradan yüksek tahsile karşı
olduğumuz da anlaşılmamalıdır. Üniversiteler aydınlanmak için okunmalıdır.
Ancak Türkiye’de herkes meslek sahibi olmak için yükseköğretime yöneliyor.
Sınavlar çocuklarımızı, aileleri, gençleri ve toplumu strese sokuyor. Yetenekleri yok edilen, hayal dünyaları kısırlaştırılan ve keşfedilemeyen çocuklar “test” ile zeki ilan ediliyor, başarılı sayılıyor. Mutsuz ama başarılı; mutsuz ama çok para kazanıyor; mutsuz ama unvanı büyük nice insan var ettik. Hayat bir sınav, tercihimiz ise insanî şartların var olduğu, insanın insanı anladığı bir sistem olmalıdır. Olur mu, demeyin, olması için bugün adım atalım!