Şimdi Ulak var!
Bugün Ulak dergisinden bahsetmek istiyorum. Sözü fazla uzatmadan Ulak’ın gönlümüze kadar ulaşan sesinden bahsetmek istiyorum. PTT Çalışanları Dayanışma Derneği hizmeti olan Ulak’ın ilk sayısı (Mart-Mayıs 2020) çıktı. İlk sayıyı hemen okudum, ümit veren ve özenle hazırlanmış bir dergi. Tebrikler!..
Editör Mustafa Tolga Tokluoğlu derginin ilk sayfasında PTT’yi anlatıyor: “En ücra köylere kadar uzanan kolları, merkezleri, binaları, tesisleri ve kırk bin kişilik ordusu ile gerçek bir dev.” Evet, bu devin insan hazineleri, çalışanları da aslî hizmetlerinin dışında bir de sanat icra etmişler. Güzel de yapmışlar. Gerçekten de PTT’nin gitmediği bir yer yok. Dergi içeriğine geçmeden şu hakkı teslim edelim; salgın günlerinde hemen her türlü isteğimizi, ihtiyacımızı bihakkın yerine getiren ulaşım ve lojistik sektörünün çalışanlarını kutluyorum. Sağlık çalışanlarını kutladık ama ulaşım alanında özellikle PTT çalışanları da yoğun ter akıttı. Yeri gelmişken teşekkürümüzü dile getirelim. Sağlık çalışanlarında olduğu gibi bu alanda çalışanlarımıza ek ödemeler olmalı. Zira iş yükleri üç katına çıkmış durumda. Bunu nereden biliyorsunuz diyen olabilir. Şahsen aile olarak nakliye sektörünün içinden gelen birisiyim. Otuz yıldır nakliyecinin ve ulaşım sektörünün sıkıntılarını biliyorum. Diğer taraftan da değerli dostum PTT Müdürü Mustafa Kılınç ile dertleştik. Sektörün iş yükünü anlatınca, bir de bu güzel dergiyi hediye edince kendimi borçlu hissettim. Bu yazı biraz da gönül borcunun tezahürüdür.
Gelelim dergiye... Ulak, “Bir Kurtuluş Savaşı Kahramanı Telgrafçı Hamdi Martonaltı” özel dosyası ile çıkmış. Dergi, Telgrafçı Hamdi Bey’in hayatı ile başlıyor. İlk telgraf hattının 1843 yılında kurulduğunu ve ilk iletişimin de Washington-Baltimore-Maryland arasında gerçekleştiğini öğreniyoruz. İlk mesajı çeken Samuel Morse 1847 yılında İstanbul Beylerbeyi Sarayı’nda Sultan Abdülmecid Han tarafından ağırlanmış. Buluşun üzerinden dört yıl geçmeden Osmanlı’da kullanılmış. İstanbul’un 16 Mart 1920’de İngiliz birlikleri tarafından işgalini Mustafa Kemal Paşa ile paylaşan Telgrafçı Hamdi Bey’in hizmetini anlamış oluyoruz. Savaş ile birlikte cepheden beri gelmeye Hamdi Bey’in İstiklal Madalyası aldığını öğreniyoruz.
Caner Karataş, “Saygın Meslekler Yanılgısı” başlıklı yazısında, “Saygınlığın bakan, milletvekili, komutan olmayla değil, gözünü budaktan sakınmadan görevini en iyi şekilde yapmak” ile mümkün olacağını vurguluyor ve Hamdi Bey’in Mustafa Kemal Paşa tarafından takdir edildiğini aktarıyor. Halid Babaarslan’ın “ Manastırlı Hamdi” başlıklı şiiri de duygu dolu. Bu şiirde Hamdi Bey’in soyadının neden “Martonaltı” olduğunu öğreniyoruz. İstanbul’un 16 Mart’ta işgalini ilk paylaşan kişi olması nedeniyle övgüye mazhar olmuş. Ceyhun Konak’ın, “Bir Yönetim Modeli Süleymaniye” isimli İbrahim Zeyd Gerçik tarafından kaleme alınan kitabı üzerinden işletmelerde görülen “kelebek etkisi”ni tahlil ettiği yazıda çalışanlar ve işletmeler için ufuk açıcı tavsiyeler var. Rahmi Coşkun’un “Hatıralar” yazısı ve “PTT’nin İnsan Hazineleri” bölümünde değerli bir PTT çalışanı, müdürü ve fotoğraf sanatçısı değerli dostum Mustafa Kılınç ile yapılan röportaj var. 1973 Başçiftlik doğumlu olan Kılınç aynı zamanda terör şehidimiz Murat Kılınç’ın kardeşi. Ülkesini seven bir vatan sevdalısıdır Kılınç, belki de o nedenle objektifiyle kalıcı güzelliklere imza atıyor. Kendisiyle bir de ulusal çapta düzenlenen fotoğraf yarışmasının (2. Tokat Belediyesi Fotoğraf Yarışması) düzenleme ekibinde de bulunduk. Mustafa Kılınç şöyle sesleniyor: “Mutlaka ama mutlaka hobi edinin, işten arta kalan zamanınızı doğada geçirin, toprağa basın.”
Mustafa Bayraktar, Mustafa Yapar gibi isimlerin güzel nesirleri de okunmaya değer. Rana Günay, farkındalık oluşturan yazısında down sendromlulara dikkat çekiyor. Ekrem Daldal’ın, “Bacıyan-i Rum” başlıklı yazısında ahilikten hareketle Bacı Teşkilatı’nın ilk lideri Fatma Bacı’dan bahsetmesi de dikkat çekiyor. Abdullah Yılmaz’ın Sivas dosyası da dergiye zenginlik katmış. Sefa Kukul’un postacılığın kutsal bir meslek olduğuna dair yazısını da okumak gerek. Emine Kahraman, Sevilay Yalçınkaya isimleri de metinleriyle edebî iklime kanat açıyor. Sertaç Erbilici’nin dolandırıcılık üzerine kaleme aldığı yazıyı herkes okumalı. Arzu Günay Yılmaz’ın “Emine Abla” hikâyesi yüreklere dokunuyor. Mustafa Uyan’ın emek mahsulü metni ve Yeliz Ay Yıldız’ın spor üzerine yazıları Ulak dergisini içerik yönüyle renkli kılmış. Fırat Özerpalet’in teknoloji üzerine ele aldığı değerlendirmesi de çok faydalı. Tuba Acar, doğru bilinen yanlışlar üzerine zihnimizi açıyor. Ve Ulak dergisini meslekî bir derginin ötesine taşıyan Hakan İlhan Kurt’un “Her Postanın Mahşeri” isimli şiiri. İşte o şiirden bir bölüm:
“Kolay mı rızık için bismillah uğraş vermek/Didinmek gece gündüz bir kılıcın kınında;/Köşeden, köşelerden dar bir sokağa girmek,/ Yüceltmek perde perde sabır türkülerini/ Hangi sabah belirsem, bir âyanın yanında/ Hamleme ferman eyler, imza sirkülerini”
Derginin sonunda Esra Çağan’ın “Sarı Mektuplar” başlıklı öyküsü sizi bambaşka diyarlara götürüyor. Son sayfa Bilge Kral Aliya’dan bir mektup.
Ulak’ınız yoksa edinin, okuyun, buluşun, PTT çalışanlarını kutluyorum. Şimdi posta güvercinimiz yok, fakat gönüllere dokunan Ulak’ımız var. Çok yaşa Ulak!..