Şimdi donmazsak yarın yanarız!
Kardeşinin derdiyle dertlenmeyen, onun sıkıntısını hafifletmeyen, o üşürken donmayan, o yanarken yanmayan, o yokluktayken nimet içinde nankörlük eden, o açken tok olan, o susuzken deryada şımaranlardan olmamaktır duamız.
Biliriz ki her şekilde bunun hesabı çetin olur!
Özellikle günümüzde maalesef öyle yetiştirildikleri için varlığı
ve yokluğu, lüks tüketim sarfiyatına göre değerlendiren yeni nesile ve nimet
içinde yüzerken şükretmeyi unutup yokluktan bahseden eski jenerasyona, açlıktan,
susuzluktan, soğuktan ve yokluktan ölen, en temel insani ihtiyaçlarını
karşılayamayan milyonlarca insanla aynı havayı soluduğumuzu anlatmalıyız.
Üstelik insan olmanın getirdiği vicdani sorumluluğun da
ötesinde, kardeş olma mükellefiyetimizle adeta bizim azaptan kurtuluş reçetemiz
olan bir durumdan bîhaber olmanın vebali çok ağır olduğunu...
Kış çetin geçiyor
Soğuk… Kış çetin geçiyor. Allah’ın yeryüzüne nimet olarak
yolladığı kar ve yağmur, vicdansız katiller yüzünden birçok insan için ağır bir
imtihana dönüşüyor.
Çocukların kartopu oynayalım, kayalım eğlenelim diyerek dört
gözle bekledikleri kar heyecanını maalesef paylaşamıyoruz. Çünkü milyonlarca
insan evsiz barksız, vatansız yuvasız çadırlarda hayatta kalma mücadelesi
veriyor.
Her türlü imkâna sahip evlerimizde soğuktan şikayet ederken,
sadece yamalı yırtık sökük çadırlarda yaşamak zorunda kalan insanlar ne
haldedir düşünebiliyor musunuz?
“Tepemizden yağdırılan bombalarla ölmezsek, Kar yağıyor
donarak ölüyoruz, yağmur yağıyor çamurda sürünüyoruz. Sıcaklarda susuzluk,
yoklukta açlık öldürüyor bizi…”
“Gece, iki saatte bir çocukları uyandırıp dışarı çıkartıyor
ve yerinde zıplatarak donmasını engellemeye çalışıyorum…” cümlesini sindirmeye
çalışıyorum duyduğum andan beri. Çocuklar soğuktan donmasın diye vardiya nöbeti
tutan annelerin yardım çığlığı bizi dondurmuyorsa, bizi ateşten kim
kurtarabilir?
Suriye’deki kamplar
Suriye’nin kuzeyindeki kamplarda etkili olan yağışlar
nedeniyle on binlerce insan hayatta kalma mücadelesi veriyor. İdlib, Afrin ve
Azez gibi bölgelerde meydana gelen yoğun kar ve yağmur yağışları, çadır
kamplarını kırdı geçirdi. Bölgedeki yüzlerce çadır kampında, 7 binden fazla
çadır hasar görerek kullanılamayacak hale geldi. En az 40 bin insan soğuk
karşısında çaresiz durumda…
İdlib, Afrin, Azez ve Cerablus gibi bölgelerde halen bin
650’den fazla çadır kampında 2 milyona yakın sivil yaşıyor.
Kızılay, İHH, Sadakataşı, Hüdayi Vakfı, Türkiye Diyanet
Vakfı ve birçok sivil toplum kuruluşu, ellerinden geldiğince mazlum insanlara
yardım etmeye çalışıyor. Soğuktan donmasınlar diye yakacak, bot ve mont başta
olmak üzere kışlık kıyafetler, kaldıkları yerleri tahkim edebilecek malzemeler
ve gıda yardımı yapmak için canhıraş bir şekilde çabalıyorlar. Ama çok fazla
insan mağdur durumda ve yetişmek çok zor. Bizlere düşen özellikle bu zamanlarda
elimizden geldiğince bu yardım kampanyalarına destek olmak, duyurmak,
hassasiyet oluşturarak kardeşlerimize uzanan el sayısını artırmaktır.
İHH, Sadakataşı, Kızılay ve çeşitli STK’lar bu günlerin
geleceğini öngörerek yaz boyunca biriket ev yapmak için kampanyalar düzenledi
ve binlerce ailenin kış şartlarında soğuktan mağdur olmasını engelledi. Ama
yeterli değil. Biriket ev ve konteynır olmadan bu insanların çadırlarda
yaşamaya devam etmesi çok zor. On yıl
oldu, on koca yıl. Müslüman ülkeler adım atabilir veya İslam İşbirliği
Teşkilatı en azından çadırlarda yaşayan insanlara konteynır-biriket ev yaparak
çadırlardan kurtarmak için çabalamalıydı. Kahrolasıca siyasi dengeler, insani
ve vicdani olan durumlarda bile körleştiriyor güç sahiplerini…
Yaptığımız yardımların bizi ahiret ateşinden koruduğuna
inanlar olarak bizler duyduğumuzdan sorumluyuz. Kardeşlerimiz soğuktan açlıktan
susuzluktan kırılırken bu vebalin bizleri ateşe sürüklemesini bekleyemeyiz.
Ses verin, kamplarda zor şartlarda yaşayan kardeşlerimiz
için, o masum sabiler için kışlık kıyafet, yakacak ve gıda kampanyası
düzenleyen STK’lara omuz verin. Kendimiz için yapmalıyız bunu. İnsan olduğumuz
için, kardeş olduğumuz için, vebalden kurtulmak için.
Bugün kardeşlerimizin halini dertlenmezsek, dertlerine
merhem bulmak için çabalamazsak yarın bunun vebalini veremeyiz.
Yaptıklarımızdan ve yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan sorumluyuz. Vebalden
kurtulmak… Meselemiz budur.