Şimdi-burada Düşünmek-2
Alternatif bilgi üretilecekse bunun alternatif bir epistemolojinin (bilgi felsefesi) neticesi olacağı tartışma dışıdır. Batının epistemolojisi, alternatif epistemoloji ise yakınımızda müktesebatımızda mevcuttur. Asıl olması gereken orijinallik “bilgi” konusunda odaklanmaktadır. Yani “bilgi” üzerinde yeniden durmamızı gerektiren elzemlik bulunmaktadır.
Bu konuda Burhanettin Tatar klasik İslam düşüncesinin bir açmazını zannımca haklı olarak dile getirir.
Şöyle ki: Kur’an insanları kendisine imana davet eder. Aynı Kur’an insanları düşünmeye de davet eder. Burada teklif edilen nedir? Kur’an tarafından bildirilen ontolojik ve mantıksal kesinlikleri düşünmek yani akletmek suretiyle de kabullenerek tasdik etmek.
Her iki ahvalde de varılan hedef değişmez; gerek nakil ve gerekse akıl ile
ulaşılan bilgi “kesin” bilgi’dir. Bu tecrübe zamanla zihinlerde her türlü bilginin değişmezliği ve tartışılmazlığı konusunda yanlış bir kanı oluşturmuştur. Bilgiye bir kez ulaşıldı mı artık mesele kalmamış, mevcut bilgi ile devam edilmiş, değişen hayat şartları önemsenmez hale gelmiştir. Bu alışkanlık “bilgi”ye sarsılmaz bir iktidar sağlarken, düşünmeyi gölgede bırakmış hatta gereksiz kılmıştır.
Çıkan sonuç ortadadır: Mezhepçiliğin ve fırkacılığın tekçilik yanılsaması. ***
Her hizbin sahip olduğu bilgi muvacehesinde, kendisini bizatihi Kur’an’ın da tek temsilcisi sayması. Dolayısıyla düşünenler düşünmüş, sen düşünme tatbik et kolaycılığı ve düşünme eyleminin aşağılanması neticeleri hâsıl olmuştur.
Kısacası hakikate sahip olmanın doğurduğu dogmatizm...
Oysa eylem olarak düşünmek hep “bir şey”i gerekli kılar. Yani düşünmek bir şeyi düşünmektir. Hayatta karşılaşılacak “bir şey”lerse hiç eksik olmaz. Bazı “bir şeyler”in geçmişte birilerince düşünülmüş nihayetinde “kural” ve “bilgi”ye bağlanmış olması, bugünün insanlarının sorunlarını çözmeye kifayet etmez. Zira öncekilerin düşünmüş olması düşünülecek bir şey kalmamış demek değildir. Hayatın akışı içerisinde peyda olan “bir şey”lerin çıkması halinde karşılaşılacak olan durum hiç de iç açıcı olmayacaktır. Çünkü gölgede bırakılan “düşünme”nin içerisine düşürülmüş olduğu kadük ve takatsiz hali onu işlevsiz kılacak, bizi
taklide sevk edecektir.
“Gelenek” yahut “öteki”nin taklidi/tüketimi... Fark etmez ikisi de çıkmaz sokak. Haddizatında Kur’an, müşriklere, ayetlerini yeni bir şey olarak ileri sürdükten sonra onları düşünmeye davet etmektedir. Yani şimdi-burada ortaya çıkan vaziyeti düşünün demektedir. Geçmiş kavimlerin kıssalarını hatırlatarak geleceğe dair verdiği haberler ile yaşanılan “an”ın ehemmiyetine vurgu yapmaktadır.
Yani onları geçmiş toplumların hataları ile ileride kendilerini bekleyen azap bildirilmek suretiyle “an”ı değerlendirmeye teşvik etmektedir.
Geçmişin getirdiği ile geleceğin tezahürü hakkındaki tercih ve niyetlenmemiz.
Yahut Heidegger’den ilhamla diyelim: geleceğe dair yapacağımız projeler. İşte “an” her ikisini, müktesebat ile geleceği bağlayan şimdi- burada imkânını bizlere sunan köprüdür.
Unutulmamalıdır ki varlık her geçen zaman sürecinde kendisini yeni boyutu ile açmaktadır. Mesela atom günümüzde parçalanmak suretiyle bomba hali yani “şiddet” yönü ile kendisini sergilemiştir.
Bu ve benzeri yeni durumları hazır bilgiler ile karşılamak, şimdi- burada
düşünmemek tembelliğinin elbette ki katlanılması gereken acı neticeleri
olacaktır.
İşte “İslamcılık” denen olayın öneminin burada olduğunu düşünüyorum.
Modernlik gibi yeni olgu karşısında geçmişimizden istifade ile geleceğimize dair projeler yapabilmek için “şimdi” fırsatının kaçırılmaması şuurunun adıdır İslamcılık. “
İdeoloji” yani merhum Cemil Meriç’in ifadesiyle idrakimize giydirilen
deli gömleği değil.
Lakin öyle sanıyorum ki İslamcılık henüz daha son sözünü söylemedi. Bu
nedenle iflas da etmedi. Etmemelidir de. Eğer dünyanın şirk, zulüm ve
ahlâksızlık yüklü gidişatına bir dur denilmek isteniyorsa etmemelidir. Oliver Roy ve benzerleri bir takım verilerden hareketle kendilerine göre bir neticeye ulaşmış olabilirler. Dayandıkları verilerinde haklı da olabilirler. Ayrıca bu açıdan bizlere istifadeleri de dokunabilir. Lakin vardıkları neticenin objektif olduğundan şüphe etmek için yeterli sebeplerimiz bulunmaktadır. Zira onlar öteki medeniyetin çocuklarıdırlar. Mensubiyetleri, kültürel, sosyal ve ekonomik bağlantıları itibariyle karşılarına bir hasmın dikilmesini haliyle istemezler.
Günümüz Müslümanlarının siyaset ile kuracağı ilişkinin mahiyeti de elbette ki çok büyük önem taşımaktadır.