Şımarıklar sahnesi
Kurulmuş hazır çevrelere(ben öbek diyorum) yekten girmek, "kabul-davet edilmek" o çevreler ne kadar güçlü, kimi amaçlara götüren kısa yollar olsa da o kadar cazip değil.. İstanbul'da "o İstanbul'dan" hep kaçmak lazım desem ileri gitmiş olur muyum?! Aksine birbirimizi çok iyi dinleyip anladığımız, birbirimizin daha iyi var olması icin oturup hususi düşündüğümüz dostluklar kurmayı yeğlemek daha alımlı bir yaşam olageliyor. Bu anlamda bırakın bu ülkeyi, insanlık için birikimi, kıymeti harbiyesi muhteşem dostlarımız oldu. Hepimizin olmuştur. Onlarla iken ve onlardan ayrıldıktan sonra bana yapışan ve sarsan keder ise onların bu ülkede değersizleştirilmesi, layık oldukları şekilde değerlendirilmemiş olmaları... Bu anlamda ülkemi artık sadece tabiatı itibariyle "çok verimli fakat verimliliğine oranla bakımsız bahçe" ye teşbih etmekle kalmayacak, verimli, birikimli insanları, beyinleri hakkıyla değerlendirmeyerek göçerten, "gocatan" bahçe olarak da göreceğim. Yerel şartlarında evrensel şartları dikkate alarak, bu bahçenin, bu vaktin güzel olgunlaşmış meyvelerini zebil eden bir bahçe... Üstelik bu insanlar ne öne çıkıp görünme, şova gelirler ne de reklama şuna buna izin verirler. Sadece daima zihinsel, fiziksel isimsiz kayıtsız emek verir dururlar. Bu insanların kıymetlendirilmeleri vazifesi seni beni onu aşıyor. Yazıyorum. Kitaplarımda da, burada da yazıyorum. Elimden gelen bu olduğu için.
Bir de her yıl tekrarlanan, sıkı gelenek haline gelen sene i devriyeler. Ölsem bu kadar anılmak istemezdim.
Ölmüşlerini bu kadar çok, yücelterek ve yanlış anan bir toplumun ölenle öldüğünü, bu anma coşkusunu daha yeni ve daha iyi bir şey üretmeyişine paravan kıldığını söylemeliyim.
Yaşayıp duran, kıymeti bilinmemiş dostlarıma ithafen yazıma devam ediyorum.
Gözlerim biraz yaşlı dedemin kederini cama hohlayıp çok uzaklara bakarak yaktığı bir ağıt gibi kuruyorum şu cümleyi. Nitelikli, kendini- kendinin hep en üstüne yetiştirmiş insana dünya takviminde aslen vakit yok gibi. Vakit yok derken, kıymetinin bilinişi ömrüyle kolay kolay çakışmıyor. Bu durum; onu üretmekten, feda edişten alıkoymuyor. Ancak kapasitesi oranında üretim ve değerlendirilme imkânı verilmeyişi sebebiyle kendinden artması, kendi kendine kalması onu zehirliyor. Dünyanın ilahi planda popüler bir alan oluşuyla da alâkalı biraz bu durum. Fakat yine de kendi faniliği içinde bir uhrası, sona doğru günübirlikçi menfaatçilerin gebermesiyle beraber ölümsüz işlerin devamıyla gelen kısmî bir adaleti var. Ya da adalete biraz besmele çekilmiş oluyor. Asıl göstereceği/yaşatacağı has günler için...
İşte o sonsuzluk penceresinden bakmak nasip olursa ölüm gibi bir iğne deliğinden bakacağız küçük dünyaya... Bu çok şişirilmiş balona… Bu şımarıklar sahnesine…