Sıkıntı Millet İttifakı'nda!
“CHP farkında değil
ama Millet İttifakı’nda umut kesmeye doğru yol alınıyor!”
Deva
Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’a ve Millet İttifakı’na en yakın yazarlardan Fehmi Koru’nun 10 Mayıs 2022 tarihli
yazısının başlığı böyleydi.
Yazı
epeyce taze, üç haftalık.
Fehmi
Bey dün bambaşka bir “iddia”yla
ortaya çıkmış:
“Kamuoyu yoklamaları, Cumhur
İttifakı’nın iktidarda kalmasının mümkün olmadığını gösteriyor.”
Mezkur Yazar’ın
üç hafta ara ile birbirine taban tabana zıt
“iddiaları” ortaya atmış
olmasını neye bağlarsınız?
Kafalar
amma karışık değil mi?
*
Her iki ittifaka “kayıtsız şartsız” destek
veren yazarları, işimiz gereği takip etmeye çalışıyoruz.
Cumhur
İttifakı’nın "tepki"çekmekten
ürktüklerini belli eden yazarları, ufaktan ufaktan “Çarşı pazara mutlaka el atılmalı, yüksek enflasyonun önüne geçilmeli,
yoksa sıkıntı çıkabilir!” demeye
başladılar.
Öbür tarafın yılmaz savunucuları ise, bir yandan “20 yılın ardından iktidara bu kadar yakın olduklarını” hissetmenin
heyecanı ile coşkulu yazılar kaleme alıyor, diğer yandan da “Ya bu sefer de olmazsa! Her seçimi
kazanmayı bilen Erdoğan, ya bu sefer de bir şeyler yapıp işi bitirirse!”
diye endişe ettiklerini ortaya koyan lâflar ediyorlar.
Geçenlerde
Uğur Dündar takıldı gözüme,
“Erdoğan şapkadan tavşan
çıkararak seçim kazanabilen biri, muhalefet uyanık olmalı!” demiş.
Üşenmedim,
videoyu izledim.
Halk TV’den Ayşenur Arslan ile aralarında şu diyalog geçiyor:
Arslan: Ben her konuğuma soruyorum,
özellikle sana da sormak istiyorum: Erdoğan’ın elinde ne koz kaldı, bu tabloyu
değiştirebilmek için?
Dündar: Sevgili Ayşenur, tüm eleştirilerimize
rağmen şunu kabul edelim: Sayın Erdoğan seçim kazanmayı bilen bir lider. Bu
gerçeği somut bir şekilde görüyoruz karşımızda. Bugüne kadar girdiği bütün
seçimleri kazanmış bir lider. Kaybederse ilk kez kaybetmiş olacak.
Arslan: İstanbul’u saymıyor musun?
Dündar: İstanbul’u saymıyorum?
Arslan: İstanbul’u ve Ankara’yı?
Dündar: Saymıyorum, bizzat kendisi
yarışmadı orada, adayı yarıştı.
Arslan: Olur mu ama, sokaklarda hep onu
gördük Uğur?
Dündar: Gördün ama Sayın Binali Yıldırım
burada Büyükşehir Belediye Başkan Adayı idi. Kendisinin bire bir gündemde
olduğu seçimleri kaybetmedi. Kaybederse ki, büyük olasılıkla kaybedeceği
görülüyor, ilk kaybı olacak. Bu nedenle Cumhur İttifakı’nın gerek
Cumhurbaşkanı’nı belirlemede, gerekse Cumhur İttifakı’na oy verecek seçmenlerin
sandığa gitme konusunda hiçbir şekilde hata yapma şansı yok. Çünkü bu bir kader
seçimi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kader seçimi bu. Burada hiçbirimizin hata yapma
şansı yok ve karşımızda seçim
kazanmayı becerebilen, başarabilen, şapkadan tavşan çıkartmayı da hüner haline
getirmiş bir lider var.”
*
Okudunuz…
Uğur
Dündar, bir yandan “Bu seçimi bizimkiler
kazanır büyük olasılıkla” diyor, diğer yandan da “kaybetme ihtimalinin hiç de küçük olmadığını” söylüyor.
Özellikle
“Halk TV”nin misafir ettiği
yorumcularda” bu havayı görüyorum.
“Ya, yine olmazsa?” ruh halini.
Çok
ilginç bir durum değil mi?
Sokakta
kime sorsanız, pahalılıktan şikâyet ediyor.
Seslerinin,
feryatlarının duyulmadığını söylüyor.
Bire bir
tanıdığımız ve her seçimde Sayın Erdoğan ve Ak Parti’ye destek verdiklerini çok
iyi bildiğimiz bazı okuyucularımız bile öyle…
Bir
dokunduğunda, bin ah işitiyorsun.
Çarşıdan,
pazardan tepki sesleri yükseliyor.
Cumhur
İttifakı’nı ve bilhassa da Ak Parti’yi kayıtsız şartsız destekleyen yazarların
“İktidarın tek gündemi enflasyonla, hayat pahalılığıyla mücadele olmalı” yollu
“ikaz”ları ("çekingenlikleri" devam etse de) artıyor.
Bir eski
politikacının “Tencerenin deviremeyeceği
iktidar yoktur!” cümlesi dillere pelesenk olmuş…
Büyük
şehirlerde, bilhassa da İstanbul’da eski püskü evler için istenen kiralar
asgari ücreti bulmuş…
Ve…
“Muhalefeti”
ölesiye destekleyen yazarlardan, “Bu
sefer galiba kazandık, yok belli olmaz, ya yine olmazsa, ya Erdoğan yine
şapkadan tavşan çıkartırsa!” yollu dağınık ifadeler sadır oluyor.
Fehmi
Koru gibi, “derinliği olan” bir
yazar bile, kısa aralıklarla, Millet İttifakı’nın bu gidişle kaybedeceği ve
Cumhur İttifakı’nın kazanmasının mümkün olmadığı gibi “taban tabana” zıt
tahminlerde bulunabiliyor.
Cumhur
İttifakı’na ve Millet İttifakı’na kayıtsız şartsız destek veren yazarların
söylediklerini ve yazdıklarını alt alta koyduğunuzda, Türkiye’nin “bıçak sırtı” bir seçime doğru hızla
yol aldığını görüyorsunuz.
Bugün
için, hiç kimse, “Şu ittifak yapısı
Türkiye’nin büyük problemlerini aşmasını sağlayacak!” diyemiyor.
Dese
bile, “yalan söylemeyen gözler” hiç
de öyle demiyor…
İktidarın
bu kadar sıkışık bir durumda olduğu bir süreçte, muhalefetin alternatif
olamamasını nasıl değerlendirmeli?
*******
VATANDAŞ “PROJE”YE NASIL BAKIYOR?
Cumhur İttifakı’nın pozisyonu, duruşu üç aşağı beş yukarı belli.
Millet
İttifakı ise çok karışık, karmaşık.
Sayın
Akşener, bir TV programında şöyle demişti:
“Cumhur İttifakı şu kardeşim: Et
tırnak. Mezara kadar, kader birliği. Yani bu çok duygusal bir ittifak. Bizimki
öyle değil ki… Bizimki proje bazlı.”
*
“Proje
bazlı” bir ittifak.
“İç güçler, dış güçler” muhabbetine girmeden, bu “proje”nin, “Erdoğan’ı iktidardan indirme!” projesi olduğunu söyleyelim.
Ortada “Güçlendirilmiş
parlamenter sistem!” muhabbeti var ama
“intikamcı, rövanşist” söylem, bugünkü Cumhurbaşkanlığı gücünü eline
geçirenin bir daha bırakmayacağını gösteriyor.
Üstelik,
sistem değişikliği yolu, uzun, ince, bilinmezlerle dolu bir yol.
Altılı
ya da 7’li ittifak iktidara gelecek olursa, o uzun, meşakkatli yolu “birlikte” nasıl kat eder?
“Proje” kimi ne kadar bağlar?
İktidardaki
paylaşım nasıl olur, tavanlar ve tabanlar arasındaki menfaat çatışmalarında her
tarafı memnun edecek “ayarlamalar”
nasıl yapılır?
“Terörle mücadele” devam eder mi, edebilir mi?
Hayat
pahalılığı meselesinin üstesinden nasıl gelinir?
“Biz gelelim, el oğlu keseyi
ağzına kadar açar!” yollu
söylemler iktidar döneminde karşılık bulur mu?
Keseyi
açan, hangi karşılıkları alarak açar?
Deva
Partisi'ne yakın bazı isimlerinima ettikleri üzere, “Bir
Akif Beki’ye bile katlanamayan CHP-HDP zihniyeti, memleketi yeniden 28 Şubat
karanlığına taşır mı?”
*
Bütün bu
sorulara ve çok daha fazlasına “Amaaan,
ne olacaksa olsun, bundan kötüsü mü olacak?” diye karşılık verenleri
gördüm.
Gördüm
de…
İnsanoğlu
“hesap” yapabilen bir varlık.
Bazen “Battı balık yan gider!” diye salabilir
kendisini ama…
Eninde
sonunda, “rasyonel bir karara” varmak
ister.
O “rasyonel” karar nedir?
Bu
haliyle “Millet İttifakı”nın “çözüm adresi” olarak görülmediği belli.
Görülseydi,
bugüne kadar çoktan görülürdü.
Tıpkı
2001-2002 ortamında olduğu gibi.
O
günlere geri dönün, Sayın Erdoğan’ın
seçimi en yakın rakibinden aşağı yukarı 10 puan önde bitireceği belli değil
miydi?
Rahmetli Menderes ve Rahmetli Özal gümbür gümbür gelmedi mi?
Rahmetli Erbakan’ın Refah Partisi’nin birinciliğe
yürüdüğü net bir şekilde görülmüyor muydu?
*
Hele
içinde bulunduğumuz hızlı değişim, tüketim çağında, 20 yılı devirmiş olan bir
İktidar’ın bocalaması normal görülebilir de…
Muhalefetteki
bu dağınıklığa ne demeli?
Altılı
ya da 7’li ittifakı oluşturan partilerin liderlerinden hangisini, bir
vakitlerin “büyük siyaset adamları”
ile kıyaslayabilirsiniz.
Rahmetliler Erbakan, Türkeş,
Ecevit ve Demirel’i
getirin gözünüzün önüne.
Her biri
ne muhalefet yapardı değil mi?
Şimdi…
Bir
tarafta…
Uğur
Dündar’a, “Şunu kabul edelim ki…” ile başlayan cümleler kurduran bir Lider,
Sayın Erdoğan var…
Öbür
tarafta ise…
İşte.
Sayın
Erdoğan, bir konuşmasında, “CHP'nin başında bu beyefendi olduğu sürece ben de halimize hamd
ediyorum. İşimiz kolay.” demişti.
Ben bu değerlendirmeye katılmıyorum.
Muhalefet güçlü olursa, siyasi İktidar
vatandaşın sesine daha fazla kulak vermeye mecbur kalır!
Rekabetin kalitesi ne kadar artarsa, ülkemin kalitesi de o kadar artar!