Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.15
Gram Altın
2963.04
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Siirt'te ev yangını

Medyaya yansıyan habere göre Siirt'te son üç ay içerisinde eşyaların kendiliğinden yandığı ve yangın çıktığı belirtilen bir ev mevcut. Bu evle ilgili araştırmalar yapılıyor.

En son Siirt Üniversitesi'nce inceleme yapılarak rapor hazırlanmış. Üniversitede görevli farklı branşlardan akademik personelle hazırlanan bu rapor hakkında eleştirilerimizi sıralamak istiyoruz:

u00b6 Yangınların çıkış tarihi ve zaman konusunda aile fertlerinin çelişkili beyanlarda bulunduğu ifade edilmiş. 500'den fazla yanma olayı gerçekleşen bu evde çelişkili ifadelerin olabileceği mümkündür.

u00b6 Yangının kameraya yakalanmadığı kaydedilmiş. Bu da ilginçtir ve bundan bir sonuç çıkarmak doğru değildir. Çünkü noktasal alandaki yangınların tespit edilemeyeceği düşünülür.

u00b6 "Olayın tam olarak anlaşılabilmesi için aile fertlerinin sosyo-psikolojik açıdan gözlemlenmesi gerekmektedir" denmiş. Demek ki ekip olayın ne olduğunu anlayamamış.

u00b6 Aile fertlerinin psikolog gözetiminde bulunması gerektiği söylenmiş. Ruhsal rahatsızlıkları psikologlar değil hekim olan psikiyatri uzmanları incelerler.

u00b6 Ailenin psikolojik tedaviye ihtiyacı olduğu, hem babanın hem çocuğun yangın çıkardığı söylenmiş. Yani baba ve oğul birbirinden haberli kendi evlerini mi yakıyorlar? Bu hiçbir psikiyatrik tabloyla açıklanabilecek bir durum değil. Kısacası suçu aileye atarak, onların kamuoyunu aldatarak kendi evlerini yakmalarının ihtimal dahilinde olduğunu düşünmek mümkün değil.

u00b6 Esas takıldığım nokta " yangınların çıkışında metafizik unsurların etkili olma ihtimalinin zayıf olduğu" raporda özellikle belirtilmesi. Yani metafizik izaha açık kapı bırakılmış. Bilimsel bir raporun bir tabiat olayının metafizik açıklamayla izahı olabileceğini kabul etmesi hangi akla sığar? Gerçekten anlamak mümkün değil.

Özetle Siirt Üniversitesi ekibi olayı çözmek yerine daha da içinden çıkılmaz hale getirmiş.

SÜT BANKASI YERİNE SÜT ANNESİ

Sağlık Bakanımız "Süt bankası" projesinin gerçekleşeceğini açıkladı. Bize göre bu durum son derece sakıncalıdır ve hemen vazgeçilmelidir.

Çünkü dinimize göre süt bankasına toplanan ve kimin sütü olduğu bilinmeyen sütlerin çocuklara içirilmesi mahzurludur. Bu sütler içirildiği takdirde, sütü içen bebek ve sütünü içtiği kişi dinen süt akrabası olur. Bu çocuklar bir gün sütünü içtiği ama tanımadığı süt annesiyle veya çocuğuyla yani süt kardeşiyle evlilik yapması halinde kardeş evliliği yapmış olur. İslam dini ise bu evliliği yasaklar.

Sonra anne sütüyle bilemediğimiz birçok özelliğin çocuğa geçtiği bellidir. Hangi annelerin sütü alınacaktır? Parayla mı olacaktır?

Sağlık bakanı kimlerden süt alındığının kayıt alınacağını belirtiyor. Yeni doğan çocuğun 25-30 yaşında evlendiğini düşünürsek bu kadar yıl sütü alınan kadınların isimleri nasıl muhafaza edilecektir? "Süt annelik" ve "süt kardeşlik" durumunun takibi nasıl yapılacaktır? Bu kadar yıl sonra birbirini tanımayan süt kardeşlerin evlenebilme ihtimalleri nasıl önlenecektir?

Bunun yerine ailenin de güvendiği bir süt anne bulunur ve sadece o anneden süt alınabilir. Bu mümkündür. Yoksa hal perişandır ve toplumu içten dinamitlemektir.

AKRABA EVLİLİKLERİ

Basında çıkan habere göre akraba evliliklerinden doğan her 100 çocuğun 9'u engelli, yani sakat veya doğuştan hastaymış. Buna karşılık akraba olmayan evliliklerden doğan her 1000 çocuğun 3'ü engelliymiş.

Aslında ulaşım ve iletişim araçlarının yaygınlaşması, az çocuk cereyanı, insanların memleketlerinden değişik yerlere taşınmaları, iş hayatı ve daha birçok sebepten akraba evlilikleri giderek zaten daha az yapılıyor.

Ancak şu da var: Bu oranlar aldatıcıdır. Çünkü akraba evliliği yapan kesimlerin sosyo-ekonomik yönden daha geride olduğu, çocukların engelli olmasında etkili olan faktörlerin birinin de bu olduğu göz önüne alındığında engelli çocukların sadece akraba evliliği sebebiyle olmadığı anlaşılır. İleride bu konuya daha geniş değineceğiz.