Şiirle devam: 'Ağrının Ulağı'
Ülkemizin içinde bulunduğu siyasal atmosferden ve salgının üzerimizdeki negatif enerjisinden uzaklaşıp edebiyatın, şiirin, sanatın bizi dinlendiren iklimine geçiş yapalım istiyorum.
Her şeye rağmen şiir okumak, şiir kitapları çıkartmak
ayrı bir umut vermiştir bana. Şiir, tüm edebi türlerin dışında bambaşka bir
atmosfere sahip bir âlem var ediyor. En yeni şiirleri de edebiyat dergilerinden
takip ediyoruz. Edebiyat dergilerinin her şeye rağmen tüm ekonomik sıkıntıları
göğüsleyerek çıkıyor olması, geleceğe dair düşüncemizi sürekli diri tutmaya
vesile oluyor. Kapımızı çalan dergilerle mutlu oluyoruz. Her dergi ayrı bir
okul, ayrı bir nazariyatı içinde bulunduruyor ve edebiyatı farklı kanallardan besliyor.
Tüm bunlar büyük bir ilerlemedir.
Oldukça çeşitli edebiyat dergilerini takip etmeye, okumaya, incelemeye çalışıyorum. Edebiyat dergilerinden tanıdığım şair Ahmet Tepe, “Ağrının Ulağı” isimli ilk şiir kitabını gönderme lütfunda bulunmuş. Ahmet Tepe, öğretmen ve Adıyamanlı bir şair. Adıyaman’ın bende ayrı bir yeri vardır. Üniversite yıllarında ev arkadaşlığı da yaptığım kıymetli dostum Baki Arık ile tanıdım Adıyaman’ı. Baki, iyi bir şairdi ve son sınıfta şiir kitabını da çıkarmıştı. 1997 baharında, “İklim” isimli edebiyat dergisi çıkardığımız ekibimizde Baki de vardı. Adıyamanlı tanıdığım ikinci şair ve dost Mehmet Tepe oldu, bu vesileyle “Toprak Saha”nın da iyi bir şiir kitabı olduğunu anmış olalım. Ahmet Tepe ve Mehmet Tepe ikisi de şair ve amcazadeler.
“Ağrının Ulağı” Mart 2020’de Temmuz’dan çıkmış. Temmuz aynı zamanda nitelikli bir edebiyat dergisidir. Temmuz’un kitap neşrediyor olması, Temmuz dergisinin edebiyatımızın güçlü bir sesi olduğunu göstermesi bakımından yeterlidir. “Ağrının Ulağı”nın Yayın Yönetmeni şair Ali Emre. Kitapta 28 şiir yer alıyor. “Anne ve Babama” hitabıyla açılıyor Ağrının Ulağı.
İlk şiir “Ay Işığı Çocukları”. Dört bölümden oluşan şiir, serbest tarzda yazılmış olsa da ana duygu bütünlüğü içerisinde birbirini tamamlayan dizelerden örülü. Hem anlamsal hem de biçimsel bir bütünlük var. Hiçbir dize diğerinden kopuk değil. Dikkatimi çeken kelimeler “tarla, hardallar, kırlangıçlar ve toprak”
Ay Işığı
Çocukları’nın ilk bölümü:
“Sürülmemiş
bir tarlanın telaşla çırpınan kurbanları/ Yolunmayı bekler bir öğle sonrası/
Havayı ağırlaştıran sessizliğe bakar/ Yorar, kırar, başa kakar yine hardallar.”
İkinci şiir “Ağlayan
Şehir” başlıklı:
Bu şiirde bir şehrin daha doğrusu bir yaşamın soyut
bir biçimde öyküsünü okuyoruz. Şehrin ağlaması aslında mecazidir. Şehrin
insanının hayatını, çilesini ve macerasını sembolize etmektedir.
“Küçük
şehir bir sabah/ İtirafta bulunuyordu gündüzün yıldızlarına/ Göz kamaştıran bir
güzellik taşıyordu ağzında/ Dağa koşuyordu yağmurlar”
İmgelerle örülü bir şiiri var Ahmet Tepe’nin. “Şehri karıştıran caddedeki ejder” ve “Göz kamaştıran kıyafetler giymişti
tabelalar” dizelerindeki çağrışımlar dikkat çekiyor.
“Beyaz
Düşünceler” şiirindeki şu dizelerde de şaire özgü imgeler var:
“Tükenen
duygularla bu dünya/Kaldırımlar döşüyor uzaya/Düşünmeden Allah’a ait olanı”
“Bin
Parça His” şiirinde rediflerle sağlanan ahenk var. Yer yer ses benzerlikleriyle de
şiirde bir ritim sağlanmaya çalışılmış.
“Buzlar
arasında akan sularda/Ne işin var dağlarda, durur kar oralarda” ve
“Teslim
oluyordum anneme bir yaşta/Kuşlar bugün yine büyük yasta”
Ahmet Tepe, bireysel duygularını, yaşanmışlıklarını zengin imgelerle ve soyut bir anlatımla şiirleştirmiştir. Toplumsal olaylara ve dünyada olup bitenlere karşı da tepkisini ortaya koymuştur ama bu tepki çok da açık değildir, çağrışımlar yoluyla kurmuştur şiirini Ahmet Tepe. “Bir Mazlumun Ahı Herkesi Sallar” şiiri böyledir: “Güneş mazlumların üstüne doğar üç pazar/ Bir uçurumun kenarında hatırladım kendimi/Hatırlarsanız bir mazlumun ahı herkesi sallar/Söylüyorum tekrar yarın duvarlar sokaklar/Bizi bulacaklar durulunca sular/ İşte bunu duyun ey aziz insanlar”
“Case” isimli
şiiriyle bizi Hindistan’a, Fransız yazar Proust’a ve Arizona’ya götürüyor. “Dile Gelen Sokak” şiiriyle hayatın
ağır ve yaralı fotoğrafını sunuyor. “Çocuk, toprak, ırmak, Fırat, ev, rüya,
endişe ve kuzular” bu şiiri var eden seçilmiş kelimeler. Özellikle “Irmakla yan yana akıyordu endişeler ve
kuzular” dizesi mesaj yüklü.
“Dünya Merdiveni”
şiirinde, “Ansızın yakalıyor karanlık/Ve
kaçılan o korkulu an/ Basarsa bir sabah bir ansızın evini” dizeleri ve “Mansur Abbas ve bir büyük kervan/ Kim
bilebilir bu yerleri insan kadar” dizelerinde de Kudüs hüznünü
okuyabiliyoruz. Ancak oldukça soyut dizeler bunlar. Bir iki dizede daha açık ve
yüksek söylemi olan bir üslup benimsense nasıl oldurdu diye düşünmedim değil. “Güzel görünür hem uzaktan hem yakından/
Hayat iki şehir arası kadar kalınca” (Falso Hayatlar) ve “İnsan insan olmalı selam verilecek kadar”
(Göğüsteki İkindi) dizeleriyle şiir dostlarına selam vermiş olalım. “Ağrının Ulağı” şiir yüklü bulutlar
taşıyor, açın göğsünüzü, kalbinizi biraz da şiir yağsın kurşun yağan gökten.