Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.74
Gram Altın
2965.87
BIST 100
9699.69
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
07 Aralık 2020

Şiirimizin Farklı Sesi: Şafak Çelik

Kitaplarla dostluğumuz gün geçtikçe artıyor. Daha çok şiire, daha çok öyküye ihtiyacımız olduğunu yaşadığımız hayat bize gösteriyor. Dostlarımız da bunu bilircesine bize şiir reçete etmeye başladılar.

Dostlarımız kitap göndererek eksilen yanlarımızı tamamlıyor, yalnızlığımıza ortak oluyor. Salgın günlerinde bu anlamda kapımızı çalan çokça dergi ve kitap olduğunu söyleyebilirim. İki aylık edebiyat ve sanat dergisi olan Karabatak, bu ay iki kitapla kapımı çaldı. Değerli dostum Şafak Çelik’in “Geçkin Akşam Ahalisi” isimli şiir kitabı ve değerli yazar Leyla Polat Hanımefendi’nin “Ölümü Gör” isimli öykü kitabı sürpriz hediyemiz oldu, teşekkür ediyorum.

Önce şiir kitabından başladım okumaya. Yeni kitaplar; yeni bakışlar, yeni edebî zevkler demektir. Her kitapla daha da ustalaşan şair Şafak Çelik, bu sefer “Geçkin Akşam Ahalisi” ile okurlarını selamlıyor. Şule Yayınları’ndan çıkan kitap, Şafak Çelik’in dördüncü şiir kitabı. Hemen kitabın künye bilgilerini inceliyorum kapaktan başlayarak. Kapağı Ayşe Ural hazırlamış, kitabın editörü değerli öykücü Naime Erkovan. Basım tarihi Ekim 2020.

Kitap iki bölümden oluşuyor: Şehirde, Savrulmalar

Birinci bölümde altı şiir, ikinci bölümde sekiz şiir bulunuyor. Kitabın arka kapağında ise şu dizeler dikkat çekiyor:

“Düştüm de neden su tutar hâlâ beni/ neden izleri göğsümde ıslak/ bilirim yerimi nerede duruyor ayaklarım/ arıtır böylece su geçerken ırmak/ düşüyordum bir zaman ama/ şimdi varmış olmalıyım/ bilirim artık dönüş mutlak”

Şiirlere geçmeden önce bir hakkı burada teslim etmek gerekir diye düşünüyorum.

Şafak Çelik, Karabatak mektebinde yetişmiştir ve değerli şair Ali Ural’ın şiir ırmağında akıp giden bir şairimiz. Elbette Şafak Çelik, bu mümbit mecrada kendisini her kitabında daha ileriye taşımayı bilmiş, sadece şiir metinlerinde değil, denemelerinde ve eleştiri metinlerinde de iddialı bir isim haline gelmeyi başarmıştır.

Elbette bir şair, sadece şiir odaklı metinlere kendisini hapsedemez. Şiiri var eden sosyal yapıyı ve dönemin zihniyetini, çeşitli ekolleri takip edebilmeli de. Bu bakımdan değerlendirdiğimizde Şafak Çelik, şiir dışında ortaya koyduğu metinlerde de ismini güçlendiriyor. Hem Karabatak dergisi hem Şule Yayınları bu anlamda edebiyatımıza, fikir dünyamıza, sanatımıza kıymetli isimler kazandırıyor. Bu takdir edilecek bir gayrettir. Bu anlamda kıymetli Ali Ural yönetiminde yoluna devam eden Karabatak dergisi, edebî mektep olma hüviyetini çoktan kazanmış durumdadır. Şimdi “Geçkin Akşam Ahalisi”ne giriş yapabiliriz. Kitabın ilk bölümü “Şehirde” şu dizelerle açılıyor:

“Yorgunuz taşımaktan tozlarını bulvarın/kıyıya inen her sokağa muhtaç”

Ve ilk şiir “Çocuksu Kayıp” şöyle başlıyor:

“Biz ah yorgun kentliler/ çocukları göz önünde/sıska/mutsuz/hastalıklı…”

Modern hayatın sarstığı bir babanın hâlini anlatır gibidir dizeler. Anlatışı kimseye benzemiyor, kendine özgü demek belki klişe olacak ama yeni, benzersiz ve alışılmamış bağdaştırmalar yoluyla şiirini kuruyor Şafak Çelik: “biz ah çocuklarımız işte/ yeni bir devir./ alışkanlıklarıyla/yükleniyorlar mavi ışık/ekranlar ve şiddet”

Şafak Çelik’in şiir metinlerinde çok farklı dizgelerle karşılaşıyorsunuz. Sıfatlar, eksik cümleler, devrik yapılar, noktalamalar… Çeviri şiirleri andırır gibi zor metinler ama yeni ifade biçimleriyle bir üslup oluşturuyor. Tabii ki üslup esastır, taklitten ileri bir evrenin, şairin kendi sesini ete kemiğe büründürdüğü bir aşamadır. Bu bakımdan Şafak Çelik’in apayrı bir üslubu var.

“kayısıyı deviren rüzgâr” aynı şiirde “rüzgârın devirdiği kayısı” şeklinde karşımıza çıkıyor. Tamamlanmayan dizeler, bize anjambman tekniğini hatırlatsa da Çelik, dize sonlarında nokta kullanarak birden kesiyor sesini. Alt dizeden anlamı tamamlamak için devam ediyorsunuz ama bir üst dize ile istediğiniz anlam bütünlüğünü oluşturamayabiliyorsunuz. Bu durumda okur olarak siz de bir metin kurabiliyorsunuz. “Atık Yüzlü Şehir” şiirindeki şu bölüm bu anlamda dikkat çekiyor:

“yetişmez köklere/döktüğünüz./su/olsa afrikada/kaç çocuk annesine gül koklatır”

“Plaza Parıltısında Büyüyen Ağaç” şiirinde çağın girdapları üst bir dil ile anlatılmış. Kapalı bir dil değil ama metnin anlam katmanları derin, imgeler çok farklı ve farklı kelimeler kullanmış Şafak Çelik. Plazalardaki hayata projektör tutuyor. Şiirdeki “kütle, seğir-, ırgan-, tekil” gibi şiirde çok az görülen kelimeleri yerli yerinde kullanarak modern çağ insanın profilini, ahvalini yansıtıyor:

“metro istasyonlarını dolduran/sessiz yığın./seğiren/eti. bulutlu şehrin/sizden bir zafer beklemem”

Şiir dört bölümden oluşuyor. Belli ki bir öyküsü var, kurduğu metin son derece çarpıcıdır. Nazım Hikmet biçemi gibi bir yapı var. Ses ise daha yerli ve çağın resmini yansıtıyor:

“damarlarınızda/zift ve egzoz/ışık ve asfalt/yağmur ve pasak/düş ve arzu”

“Parçalı Bir Akşamda Büyüyen İnci İçin Bir Gazel” şiiri, beni en çok etkiyen şiir oldu diyebilirim. Bu şiirde merhum Erdem Bayazıt sesini işitir gibi oldum:

“çapraşık evlerde konuşan insanlar bilirim/konuşan, uzanan, uyuklayan ve susmuş/artık unutulmuş bir kokuyu taşırlar”

Evet, çağımız insanın fotoğrafını burada da görürüz. Sokaklara akıp giden kentli insanların hayatı… “metro istasyonları, turnikeler, istanbul kart/ istanbul” Manzume diyebileceğimiz bir biçim ama yine Şafak Çelik üslubu bu şiirde de kendini gösteriyor. Şiirde iki gazel formunda şiir bulunuyor. Biraz da halk hikâyelerini anımsatır gibidir. Arada nazım var. “Yas Evinde Söylenen Şarkı” şiiri, birinci bölümün son şiiri. Uzunca bir şiir ama kurgusu, dili, anlatımı, imgeleri orijinal:

“mümkün değil dönüş bu yolculukta/burasıysa geçici bir konaklama yeri/yolcunun durup dinlendiği/ağaç gölgesi”

İnsanın yolculuğu, ölüme gidişi, kaçışı, arayışı, kendini sorgulayışı belki çok daha şey var bu şiirde:

“nereye açılır bu kapı/girdiğimiz bahçeye mi çıkacağız” sorusuyla varılacak noktayı hissettirir ve “varacağımız yerde kimin yüzü/bilirim, yerde bizim yüzümüz” dizeleriyle şiirini tamamlar.

“Savrulmalar” başlıklı bölümde de çok farklı biçimler deneyen Şafak Çelik, şiir metnini kurarken şiir içinde şiir yazar gibidir. “Savrulma” başlıklı şiirinin son dizelerinde “rüzgâr ne taşır bugüne/kırılmış dalları/çocukluğun bahçesinde” şeklinde biter ve devamındaki şiirin adı “Kırılma Hâlleri”dir. Bu şiir de kendi içinde sekiz bölümden oluşur. Burada dikkatimi “duyma hâli” bölümü çekti: “göğsünün içinde yankılanan ses/seni duyan”

Şafak Çelik, “Gözümün Önünde Çınlayan Ç” isimli şiiri ile “ç” sesini dikkatimize sunuyor. Aliterasyon yapılan bu şiir de kendi içinde üç bölümden oluşuyor: pirinÇ, tunÇ, kırbaÇ. Şafak Çelik, kanımca yeni bir mesnevi sunuyor bize. Evet, tam bu değil ama ben öyle hissettim. Klasik şiir geleneğimizin biçimi olmasa da ruhu var bu şiirlerde. “İşitmeze Yakılan Türkü ve İşitmezin Söylediği” şiiri de kendi içinde iki bölümden oluşuyor: “göklerde duyulan” ve “işitmezin söylediği” Burada şu dizeyi paylaşıyorum: “arı gün gün petek doldurur can gün doldurur/cennet koksa da ölüm gönle soğukça gelir” Ve son şiir “İşitmezin Yaktığı Türkü”de geleneğin izleri vardır. Bir yakarış hissettirir:

“işitmezdim evvel duysam da sesin/idrak edemedim görsem de izin/yasak, nehiy cümle öğretensin de /aklım baştan alan sen değil misin”

Şafak Çelik, “Geçkin Akşam Ahalisi” ile şiirimize bambaşka ses getirmiştir. Dili, biçemi, kendine has imlası ve imgeleriyle 2020 yılının iddialı şiir kitabı olacağını, üzerine çokça konuşulacağını ve yazılacağını söyleyebilirim. Kim bilir iyi bir jürinin önünde taltifi de mümkündür, ben inanıyorum!