Dolar (USD)
32.60
Euro (EUR)
34.86
Gram Altın
2495.82
BIST 100
9575.59
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

13 Mart 2013

Şiir yalnızca şiir

Edebiyat Bülteni Şiir Gecesi, 1992 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde şiire gönül veren bir kaç öğrenciyle başlamıştı. Sloganı "Şiir, Yalnızca Şiir " olan Edebiyat Bülteni Şiir Gecesinin organizasyonunda 1995 ile 99 yılları arasında bulunmuştuk. İçinde yer aldığımız şiir gecesi etkinliği, Taksim Atatürk Kitaplığında yapılıyordu. Bir sonraki yıl, etkinliği Sultanahmet'teki FKM'de yapmaya başladık.

Hazırlıklarını yaptığımız şiir gecelerinde Nurullah Genç ağabeyimiz "Aşk Ölümcül Bir Hülyadır" şiir kitabını henüz yeni çıkarmıştı. Bu kitapla hem hülyalara hem de leylalara dalıyorduk. Ta ki lal olup dillerimiz mecnun olana dek. O günlerde memleket-edebiyat hasretiyle içimiz burkuluyordu. Annemizin yaptığı sıcak bazlamaları, ya da çiğköfte haberlerini alınca mektuplarda, Atilla Maraş üstadımızın "Aney" şiirine uzanıp okuyor ve gurbet hasretine gözyaşlarıyla selam yolluyorduk.

"Aney, canım aney, kurban aney

Hayalin önümde şimdi anıt gibi durur

Sen şimdi leğenin başına oturmuş, hamur yoğuruyorsun

Yarın ekmek yapacaksın, akşama kadar

Gözlerin tezek dumanından yaşaracak

Alnında ter bulgur bulgur kabaracak

Sıcak bazlamalar yapacaksın.

Ben orda yokum, ağlayacaksın

Ağlama Aney ağlama, gündür bu, nasıl olsa geçer"

Bizim gençlik, Sezai Karakoç'un Monaroza'sını değil, onun "Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine" şiirini ezberlemekteydi. Ve o günlerde üzerimizdeki sisli havayı kaldırmak için Erdem Beyazıt ağabeyimizin "Birazdan Gün Doğacak" şiirini dillerimizdeydi. Kısacası bizim gençlik beton duvarlar arasında açmış bir çiçek idi. Biz şiir gecesini hazırlarken Sincan'da Tanklar'ın Geçiişini şiirle protesto ettik. Başörtüsü zulmünü şiirle protesto ettiğimiz gibi.

Şiirin yaşanılabilir bir dünya için kurgulanması, bizim şiir gecemizle başlamamış olabilir ama bizimle devam ediyordu o günlerde. Bu yüzden Ülkemizde sesini değil de sözünü yükseltmek isteyenlerin aradığı bir oluşuma dönüşmüştü Edebiyat Bülteni Şiir Gecesiu2026..

Bu şiir gecesinin 17. si vesilesiyle şair-yazar dostumuz Cevat Akkanat, bir köşe yazısında şu sitayişkar cümleleri kullanacaktı:

" "Şiir, Yalnızca Şiir" özlü sözünü düstu00fbr edinmiş olan gençler, dar imkanlarına rağmen, samimi ve hakiki bir şölene imza atıyorlardı. Bir defa, bu genç arkadaşlar bu yılki şöleni değerli şairimiz Erdem Bayazıt'a hediye etmişlerdi. Erdem Bayazıt, şölen içinde şiir ve filmlerle anılmıştı.

Bunun yanı sıra, davetli şairlerin niteliği de önemliydi. Nitekim, gecede şiirlerini okuyan şairler arasında İstanbul'un yanı sıra, Anadolu'nun çeşitli şehirlerinden gelen ve her şeyden çok insan onurunu ve şiiri önceleyen isimler yer alıyordu. Halkın içinden çıkmış olan bu emekçi şairlerin okuduğu şiirler de doğal olarak aydınlatıcı, irşad edici metinlerdi."

Geçtiğimiz yıllarda bizim gençlik bir vefa örneği sergileyerek bizi de geleneksel şiir gecemizin 19.suna davet ettiler. Gerçi her yıl davetliydim. Ama bu sefer başka dinleyen değil okuyan olarak, Orada şair duruşumla "İstanbul'a Mektup" adlı şiirimi okumuştum. İşin mutfağında pişen biri olarak sahnenin önüne çıkmak bizim için güzel bir duyguydu. Gece'de merhum Sacit Onan ağabeyimizi son kez görmüş, onunla sohbet imkanı bulmuştum. Programdan bir ay sonra vefat haberini almıştım. Önden gidenlere selam olsun. Onunla beraber Erdem Beyazıt, Akif İnan, Aladdin Özdenören gibi şair ağabeylerimizi hep kaybettik. Sahi "kayıp" kelimesi "ğayb" dan gelme değil miydi.

Her yıl belli bir tema ve belli bir şahsa ithaf edilen bu şiir gecesinin 9.sunu O zamanlar belediye başkanımız olan Sayın başbakanımız, şiir adına hüküm giyince Edebiyat Bülteni 9. Şiir Gecesini ona ithaf etmiştik. Çünkü şiir, mazlumun yanında zalime karşıdır.

Ben, geçen yıl yapılacak şiir gecesinin özellikle "Mavi Marmara" gemisinde hayatını kaybeden şehitlerimize ithaf edilmesini beklerken bir de baktım ki gençlerimiz sessiz sedasız bir şekilde Edebiyat Bülteni Şiir Gecesini yapmama kararını almışlar. Bu kararı alırken kime danıştılar bilmiyorum. Ama bu oluşumda emeği olanlardan biri olarak üzüldüğümü beyan etmek zorundayım.

Zülüm yer yüzünde bitmedi. Bu yüzden biz şiire sarılmalıyız ve Hakkı söylemek adına sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s) dönemi şairlerinden Ka'b bin Züheyr gibi olmalıyız, Hasan bin Sabit olmalıyız, Ka'b bin Malik, Abdullah bin Revaha olmalıyız.

Geçen yılı kayıp bir yıl ilan edip gençlerimizin özellikle bu yılı, yani 21. Şiir gecesinin hazırlıklarına bir an önce girişmeleri lazım. Bu yılın teması Suriye olabilir. Özellikle Suriyeli şair Nizar Kabbani'yi vefatının 15. yılında anmış oluruz.

Meraklısına Not:

Nizar Kabbani Ortadoğu'da akan gözyaşlarının, yitip giden umutların, ezilmişliğin, çaresizliğin sesini dünyaya duyurma gayretini göstermiş cesur bir şairdir. Nizar Kabbani, doğup büyüdüğü Suriye'de bugün yaşanan insanlık dramlarını görseydi yine aynı dik duruşu gösterir ve yine kendini halkların özgürlüğüne adardı.