Şiir, şarkı, aşk ve hayat
Dünya her geçen gün çoraklaşıyor ve çölleşiyor. Hayatın çölleştiği bugünlerde kar bile ruhumuzu canlandırmıyor, hayatlarımıza nefes olamıyor. Tam bir çöküş, yozluk, sorumsuzluk ve duygusuzluk durumu içindeyiz. Her geçen gün hayattan, insandan, tabiattan ve aşktan nefret eden ucube yaratıklara dönüşüyoruz. Birbirinden nefret eden bu ucube yaratıklar, birbirinin sesini kısmayı, birbirini yok etmeyi ve tüketmeyi yüce bir erdem olarak görme sapkınlığına ve saplantısına mahkum olabiliyorlar. Hayatlarımızı çölleşmekten ve çoraklaşmaktan kurtarmanın en emin yolarından biri, yeniden şiire, şarkıya ve aşka dönmektir. Şiir ve şarkının olmadığı yerde felsefe, bilim, ahlak, maneviyat, sanat, hukuk ve özgürlük yeşermemekte ve gelişmemektedir.
İnsan, aşka ihtiyaç duymaktadır. Aşka olan ihtiyaç, insanın
ontolojik ihtiyacıdır. Aşk sayesinde kişi, hayvanlarla, ağaçlarla, kuşlarla,
balıklarla, sularla, yıldızlarla, insanlarla, çocuklarla, kadınlarla,
çiçeklerle, arılarla, güvercinlerle, penguenlerle, kısacası doğada varolan her
şeyle doğal, verimli ve yaratıcı bir ilişki kurmaktadır. Aşk sayesinde
kainattaki her şey, hayat bulmakta ve oluşunu sürdürmektedir. Aşk, gelip geçici
bir duygu veya arzu değildir. Aşk, hayata pınar olmaktır. Aşkı hayat pınarı
haline getirmek için yüreği olan, emek sarf eden ve ruhlara nefes olan kişilere
ihtiyaç vardır.
Aşksız, şarkısız ve şiirsiz bir hayat, uçurumlarla dolu bir
yaşam demektir. Şiirsiz ve şarkısız olarak uçurumlar arasında yaşayan kişiler,
kendileriyle beraber, başkalarını da uçurumlara atarlar ve yok ederler. Onlar
için hayat, uçurumlardan oluşmaktadır. Bir diğerini uçurumdan atmayı kendisine
kutsal görev bilenler, hayatı yıkım ve yokluktan ibaret bir cehennem olarak
yaşarlar.
Kadim zamanlarda aşıklar, ozanlar, abdallar ve sanatçılar,
köyleri, kasabaları ve şehirleri dolaşıp, sazlar çalar, şiirler okur, türküler
ve şarkılar söylermiş. Bugün yaşam alanlarımıza coşku katan ozanlar, şairler ve
sanatçılar yok artık! Her tarafta güç, şehvet ve servet ihtirasları uğruna hayatlarımızı
şiddetle, nefretle ve cehaletle kirleten keskin inançlılar bulunmaktadır. Yılmaz
Erdoğan, aşkın, şiirin ve şarkının hayatlarımızda yasaklanarak
çölleştirilmesini çok etkili bir şekilde anlatmaktadır:
“Aşk yasaklandı artık halka açık yerlerde / El tutmak yol
açıyor diye hesapsız / Susmalara kaldırdık tüm tutuşmaları / Yasak kelime oyunu
yapmak / Yalan söylemek mecburi ve serbest ayyuka çıkmak / Artık yağmur
sonraları toprak kokmak yok / Tomurcuklanmak günah / Ve bir insan gözü yüzünden
100 gün ardarda uyumamak / Kimse ölmesin diye / Kimsenin aklında her sevdalı
verdiği sözü geri alacak / Güneşi ayı ve hatta hiç bir tabiat olayı / Şahit
gösterilmeyecek hiç bir sevdaya / Ne deniyorsa onu atacak kalp / Ve süresi24
saate çıkarılacak meskun mahallerde ağlamanın.”
Köy, kasaba ve şehir meydanlarımızda şiirler, şarkılar ve
türküler okuyan sanatçılara, ozanlara ve şairlere her zamankinden daha fazla
ihtiyaç duyuyoruz.
Şiir, şarkı ve aşk, özgürlüğü gerekli kılmaktadır. Şiirin,
şarkının ve aşkın özgürlüğü, hiçbir şeye feda edilemez. Şarkıları, şiirleri ve
aşkı eğip bükmeye kalkmak, aslında şiirin şiir, şarkının şarkı ve aşkın aşk
olmaktan çıkması anlamına gelmektedir. Hayatı özgürleştiren şiirler, aşklar ve
şarkılar, özgür şiirler, şarkılar ve aşklardır. Şiirin, şarkının ve aşkın özgür
olma niteliği, hiçbir şekilde ihlal edilmemelidir. Bırakalım, şiirler, şarkılar
ve aşklar özgür olsun!
Şiir, şarkı ve aşk, hayata bakışımızı köklü olarak
değiştirmektedir. En zor şartlar altında dahi hiçbir şeyin bitmediğini, hiçbir
olumsuzluğun kader olmadığını şiirler, şarkılar ve aşklar bize öğretmektedir.
Şiirin, şarkının ve aşkın bize öğrettiği ve kazandırdığı temel değer umuttur.
Umutla hayatı yaşamak, aslında hayatı mutlu yaşamaktır. İnsanları umutsuzluğa
mahkum ederek mutlu olmanın peşinde olanlar, şarkıdan, şiirden ve aşktan nefret
ederler. Hayata sonsuz bir umutla baktığımız zaman, hayatlarımızın çölleşmesine
ve çoraklaşmasına engel olmak mümkün olabilir.
Şiir, şarkı ve aşk ilaç olarak bize umudu sunmaktadır.
Hayatta herkesin ve her şeyin gelip geçici olduğunu, asıl olanın hayatı canlı
tutmak olduğunu şiirler ve şarkılar bize söylemektedir. Çölleşen ve çoraklaşan
yerlerden ölümün, yıkımın, cehaleetin, nefretin ve şiddetin korkusu yayılmaktadır.
Çoraklaşmanın ve cehaletin yok etme tehdidine esir olmadan şiirin, şarkının ve
aşkın umutla var olma ve var etme mesajını hayatlarımızın esası haline
getirmeliyiz.