Şiir olarak hayat
İnsanın yeryüzündeki en büyük başarılarından birisi, tecrübesini şiirle anlatmasıdır. İnsan, her yerde ve zamanda şiirle yaşamış, duygularını, düşüncelerini ve davranışlarını şiirle anlamlandırmaya, değerlendirmeye ve ifade etmeye çalışmıştır. İnsan, yaşadığı her yere şiirle can, anlam, ve değer katmıştır. Ağaçlar, ormanlar, yıldızlar, dağlar, kuşlar, şehirler ve köyler şiire konu olmuşlardır. İnsan, yeryüzünde şiire konu etmediği hiçbir şey bırakmamıştır. İnsan, yeryüzünü şiirleştirdiği gibi, kendi insan yüzünü de şiirle ifade etmiştir. İnsan yüzü olan duygular, düşünceler ve davranışlar, eşsiz şiirler olarak önümüzdedir. Şiir, yeryüzünü ve insan yüzünü anlatan eşsiz bir faaliyettir. Şiir, hayata, insana, doğaya ve kutsala dair her şeyi birbiriyle ilişkilendirmekte ve anlamlı hale getirmektedir. Hölderlin’in dediği gibi, “ozanca barınır insan yeryüzünde.” İnsan, yeryüzünde yaşamak için her şeyi şiir denilen sonu gelmez macerayla anlatmaya çalışmıştır. Şiir, insanın kendisine ve doğaya şahitlik etmesidir.
Şiir, bir fantezi veya bir manipülasyon faaliyeti değildir. Şiir, ciddi bir çabadır ve faaliyettir. Hayatta karşılaşılan felsefi, dini, bilimsel, ahlaki, sanatsal, siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel sorunlar karşısında kişinin varoluşsal düzeyde duruşunu, tutumunu, duygusunu, direnişini ve düşüncesini ifade etme çabasıdır. Şiirle felsefe, bilim, sanat, siyaset, ahlak, edebiyat, romantizm yapılabilir. İnsani olan her şeyi şiirle yapmak mümkündür. İnsan, şiirle statükoya teslim olmak istemez. Şiir, statükonun ötesinde insana yeni ufuklar, alternatifler gösteren bir tecrübedir. Şair, statükonun ötesinde yeni bir dünyanın mümkün olduğunu şiirle göstermeye çalışır.
***
Şiir, insanın insan üzerinde egemenlik kurması için yapılan bir faaliyet değildir. İktidar ve güç elde etmek, bir grubun diğer bir grup üzerinde tahakkümü için yazılan şeyler, sahici anlamda şiir olarak nitelenmeyi hak etmezler. Varoluşsal düzeyde insanlar arası eşitliği, özgürlüğü, adaleti, vicdanı, umudu ve sevgiyi anlatan eserler, şiir olarak nitelenmeyi hak etmekte ve insanlar arasında ontolojik bir altyapının inşasına katkı sunmaktadırlar.
Şiir, uyutan değil, uyaran ve uyandıran bir faaliyettir. Şiirde akıl, duygu, düşünce ve kalp sürekli olarak faaldir. Şiir, insana bilinçli ve coşkulu yaşamayı öğretmektedir. Şiir, insanın bir cinnet veya çılgınlık halinin bir sonucu değildir. Çılgınların ve fanatiklerin, şiirle, sanatla, edebiyatla, felsefeyle ve bilimle işleri yoktur. Şiir, kişinin sürekli olarak kendisini, toplumu ve doğayı inceleyerek, izleyerek, duyarak ve düşünerek yaşadıklarını ifade etmesini kapsamaktadır. Özdemir İnce, şiirin bütün otoritelerden bağımsız olarak özgür ve sorgulayıcı boyutunu şu şekilde ifade etmektedir: “Ozan töresidir Devlet mülkünü tartışmak,/ ve sözün payıdır : Mızrağın ucu, palanın ağzı,/ama yasa mı erişir tımarına el koymaya/ve yoktur şiir mülkünün reayası;/Ozan işler şiirin derviş toprağını,/çift akçesini öder:/Sözün büyüsünde, ipin ucunda./Ozan töresidir mülkü ve fetvayı tartışmak,/ama kimi saf, birkaç densiz , bazı daltaban/sanır ki şiir mülkü devlet mülkünden sayılır./Gümüştür sözü ozanın, susması altın değildir,/karşı yasadır sözü, değiştirecek yoktur,/ve dirhemle tartılmaz sarraflar çarşısında.” İzleyen, inceleyen, sorgulayan, özgürleşen, olgunlaşan, duyan ve düşünen insan, kendi içindeki benle oturup şiir yazmaktadır. Şiir, benimizin içimizdeki benle beraber hayata, doğaya ve insana dair duyması ve düşünmesidir.
***
Şiir, sorgulayarak, özgürleşerek, düşünerek, duygulanarak ve duyarak insani çoğulculuk yaratma çabasıdır. Şiirin insani çoğulculuğu besleyen bir faaliyet olması için çocukların ırk, renk, dil, coğrafya, cinsiyet ve coğrafya kalıplarının ötesinde insan olma ve insanlığa ait olma bilincine sahip olmaları gerekmektedir. Ataol Behramoğlu, Bebeklerin Ulusu Yok şiirinde çocukların insanlığa ait olma bilinciyle yetiştirilmeleri gerektiği fikrini çarpıcı bir şekilde dile getirmektedir: “İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu/Bebeklerin ulusu yok/Başlarını tutuşları aynı/Bakarken gözlerinde aynı merak/Ağlarken aynı seslerin tonu/Bebekler çiçeği insanlığımızın/Güllerin en hası, en goncası/Sarışın bir ışık parçası kimi/Kimi kapkara üzüm tanesi/Babalar çıkarmayın onları akıldan/Analar koruyun bebeklerinizi/Susturun susturun söyletmeyin/Savaştan yıkımdan söz ederse biri/Bırakalım sevdayla büyüsünler/Serpilip gelişsinler fidan gibi/Senin benim hiç kimsenin değil/Bütün bir yeryüzünündür onlar/Bütün insanlığın gözbebeği/İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu/Bebeklerin ulusu yok/Bebekler, çiçeği insanlığımızın/Ve geleceğimizin biricik umudu...” Melih Cevdet Anday, şiir, birey ve dil ilişkisini net ifadelerle anlatarak şiirle dolu bir hayatın önemini ortaya koymaktadır: “Şiir, bütün sanatlar içinde, bireyle tek başına buluşan sanattır; çünkü o, ana dilden başka hiçbir aracıyı gereksemez. İşte bütün güçlük de buradan doğmaktadır. Ozan, anadili içindeki gizli şiiri ortaya çıkarandır. Şiir tarihi değişiyor gibi görünse de bu, dilin tükenmez bir hazine olduğunu gösterir; Şair de onun simyageridir.” Şiirle dolu bir hayat dileğiyle.