Şiir değil, sisli bir yazı
Sis kaplamış şehri. Şehir dediysem adı şehir. Yaşadıklarının farkında olmayan insanlar. Azı zengin çoğu fakir. Tamamen kayboluyor hepsi. Ve sis. Bir yorgan gibi örtüyor şehri…
Ne acılar var oysa!
Çamurlu. Eğri büğrü sokak ve caddelerinde insanlar yürüyor.
Bir aşağı bir yukarı. Her yer inişli, her yer çıkışlı…
Hayat gibi.
Yüce dağlarla çevrili her yer. Dağlar çok daha güzel. Dağlar. Dağlar hep mi güzel?
Ya insan?
Ve hiç mi olmaz güzeli bu gönlün?
Fakirim evet!
Tek bir girişi ve çıkışı var bu şehrin. Doğum gibi. Ve
ölüm gibi. Derin vadiler içinde kalmış Zap suyunu takip ederek. Ve iyice
küçülerek bu derin vadilerde. Gidecek bir gönlün varsa. Gidersin…
Ötesi ölüm, yaşarken!
Dağlarda kar var hala. Sümbül’ün başı karlı. Asıl kar
ise içimde. Tenim yangın yeri. Üşüyor gönlüm oysa! Yalnızlığın derin
karanlıklarında bir başına ben. Tebessüm ederken etrafıma!
Yalnızlık hep mi içimizde?
İnsanlar ölüyor yaşarken. Önce umutları. Sonra
bedenleri. Ve bombalar yağıyor önce gönüllere, sonra bedenlere. Ölüm bu kadar
kolay mı?
Ölmek değil zor olan.
İblis’i gülerken görmek!
Sümbül Dağı kadar gözönünde
Sümbül Dağı kadar heybetli
Ve Sümbül Dağı kadar
Yalnızım.
Evet!
…
Ölmek mi zor?
Ölmek mi?
Zor.
Yaşamak!