Sığınmacılar üzerinden kaos
Türkiye’de
kayıt altına alınmış geçici koruma statüsündeki Suriyeli sayısı 24 Mart 2022
tarihi itibarıyla toplam 3 milyon 754 bin 591 kişi oldu. Bu kişilerin
1 milyon 785 bin 690’ını (%47,6) 0-18 yaş arası çocuklar oluşturuyor. 0-18 yaş
arası çocuklarla kadınların toplamı ise 2 milyon 661 bin 90.Bunun yaklaşık % 2’lik kısmı kamplarda ve
barınma merkezlerinde iyi şartlarda ve insani ortamlarda yaşarken, geriye kalan
% 98’lik kısmı da hemen hemen tüm illere dağılmış durumdalar.
3.7 milyon
civarında Suriyeli kardeşini kıt imkânlarla barındırmaya çalışanTürkiye, dünyanın
en cömert, en onurlu ve en çok sığınmacı barındıran ülkesi olmuştur. Batı
ülkeleri, 3-5 bin mülteci hesabı yaparken Urfa'nın şanlı evlatları 430 bin, Hatay'ın
yiğit evlatları 432 bin, Gaziantep'in kahraman evlatları 462 bin, 145 bin
nüfuslu Kilis'teki kardeşlerimiz ise 100 binden fazla mülteci kardeşimize
gönüllerini açmışlar, ekmeklerini aşını paylaşmışlar, tarihe insanlık dersi
vermişlerdir.
Muhakkak ki
ülkemize sığınmış Suriyeli mültecilerle ilgili gerekli önlemleri milli seviyede
alacağız. Sosyal, ekonomik, güvenlik, kültürel açından ülkemizde bir kırılma ve
çatışma yaşanmaması için her türden çalışmayı yapacağız. Toplumun her kesiminden samimi olarak bu
meseleye kafa yoranlar, sorunların çözümü için insani ve rasyonel yol ve yöntem
arayanlar bir araya gelmeli ve bu meselelere çözümler aramalı. Ama bu sorun “isterse ölsünler yeter ki gitsinler”
seviyesine indirgenirse çözüm bulmak zorlaşır, içinden çıkılmaz bir hal alır.
3.7 milyon
Suriyeli muhakkak ki Türkiye gibi bir ülke için büyük bir külfettir. Bunların
bir kısmı kaçak yollardan geçmiş, kimi belge ve kimliksiz, kimi ikamet etmesi
gereken ilin dışında başka bir ilde yaşıyor. Suça karışanlar, kayıtsız
çalışanlar, çevreyi rahatsız edenler elbette ki tartışılmalı ve çözüm yolları
araştırılmalı. Ancak, teşhis,
çözüm ve saha gerçekliği konularında çok dikkatli olunmalı. Tabi ki ülkemizdeki
Suriyeliler belirlenen yerlerde ikamet etmeli, suça karışanlar hakkında gerekli
müeyyideler uygulanmalı, sokaklarda halkı rahatsız edenlere, günlük yaşamı
taciz edenlere kesinlikle izin verilmemeli, gerekli güvenlik ve asayiş
tedbirleri alınmalı. Yasal düzenlemeler yapılmalı.
Ancak tüm bunları yaparken ki görüntü “Türkiye, Suriyeli avına çıktı”
görüntüsüne asla dönüşmemeli. 10 yıldır verdiğimiz emekler, yaptığımız
yardımlar bir çırpıda çöpe gitmemeli. İstanbul
gibi bir ilde 1.5 milyon civarında yabancı var. Evet, bunların çoğunluğu da
Suriyeli. Ancak Afgan, Pakistanlı, Özbek sayısı da küçümsenmeyecek kadar fazla.
Bir de Suriyeli sorunu sadece İstanbul’un sorunu değil yüz binlerce Suriyeli
Hatay, Antep, Urfa, Kilis’te yaşıyor hem de daha zor şartlar altında. Bu
nedenle bu sorunu sadece İstanbul’da varmış gibi gösterme çabası çözüme gidecek
yolda yanlış bir reçete olacaktır.
Yüzyılın vahşetine, cinayetlerine maruz
kalmış, vatanlarından hicret ederek, ensar olan bizlere sığınmış mülteci
kardeşlerimize karşı münferit de olsa son günlerde ciddi manada bizleri üzen,
insani duygularımızı yaralayan, Anadolu'nun yiğit insanlarına yakışmayan ırkçı söylem
ve eylemler geliştiren belli bir güruh var maalesef ülkemizde. Soruna çözüm üretmek üzere halkı
Suriyelilere ve İktidara karşı kışkırtma ve tahrik etme çabasındalar. Hem de
sözde mürekkep yalamış, okumuş aydın geçinen bir güruh. Resmen ırkçılık
yapıyorlar, etnik ve mezhepsel fay hatlarını kaşıyorlar. Sorunun çözümü değil
sorunun büyümesi ve ülkede Suriyelilere karşı adeta toplumsal bir çatışma, kin
ve nefret durumu yaratmak için çalışıyorlar. Ülkeyi kaosun eşiğine götürmek
için var güçlerini ortaya koyuyorlar.
Mülteci ve sığınmacı sorunu insani temelden
ayrılmadan muhakkak çözülmelidir. Gitmek isteyene destek, kalmak isteyene de
entegrasyon imkanı yaratılmalıdır. Rasyonel ve insan haklarıyla barışık sosyal
çözümler bulunmalıdır. Sorun ırkçılık, yabancı düşmanlığı, baskı ve cebir
kullanılarak çözülemez, daha da büyür. Tarihsel geçmişimiz, kültürel
birikimimiz, dini ve milli değerlerimiz buna asla izin vermez. Nesiller boyu
unutulmayacak kardeşlik hikâyemiz, atılacak yanlış adımlarla nesiller boyu
anlatılacak bir düşmanlık ve trajedi hikâyesine dönüşmemeli. Kaş yapayım derken
gözü tümden çıkarmamalıyız.