Dolar (USD)
34.48
Euro (EUR)
36.22
Gram Altın
2961.85
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Nisan 2022

Sığınmacılar üzerinden kaos

Türkiye’de kayıt altına alınmış geçici koruma statüsündeki Suriyeli sayısı 24 Mart 2022 tarihi itibarıyla toplam 3 milyon 754 bin 591 kişi oldu. Bu kişilerin 1 milyon 785 bin 690’ını (%47,6) 0-18 yaş arası çocuklar oluşturuyor. 0-18 yaş arası çocuklarla kadınların toplamı ise 2 milyon 661 bin 90.Bunun yaklaşık % 2’lik kısmı kamplarda ve barınma merkezlerinde iyi şartlarda ve insani ortamlarda yaşarken, geriye kalan % 98’lik kısmı da hemen hemen tüm illere dağılmış durumdalar.

3.7 milyon civarında Suriyeli kardeşini kıt imkânlarla barındırmaya çalışanTürkiye, dünyanın en cömert, en onurlu ve en çok sığınmacı barındıran ülkesi olmuştur. Batı ülkeleri, 3-5 bin mülteci hesabı yaparken Urfa'nın şanlı evlatları 430 bin, Hatay'ın yiğit evlatları 432 bin, Gaziantep'in kahraman evlatları 462 bin, 145 bin nüfuslu Kilis'teki kardeşlerimiz ise 100 binden fazla mülteci kardeşimize gönüllerini açmışlar, ekmeklerini aşını paylaşmışlar, tarihe insanlık dersi vermişlerdir.

Muhakkak ki ülkemize sığınmış Suriyeli mültecilerle ilgili gerekli önlemleri milli seviyede alacağız. Sosyal, ekonomik, güvenlik, kültürel açından ülkemizde bir kırılma ve çatışma yaşanmaması için her türden çalışmayı yapacağız. Toplumun her kesiminden samimi olarak bu meseleye kafa yoranlar, sorunların çözümü için insani ve rasyonel yol ve yöntem arayanlar bir araya gelmeli ve bu meselelere çözümler aramalı. Ama bu sorun “isterse ölsünler yeter ki gitsinler” seviyesine indirgenirse çözüm bulmak zorlaşır, içinden çıkılmaz bir hal alır.

3.7 milyon Suriyeli muhakkak ki Türkiye gibi bir ülke için büyük bir külfettir. Bunların bir kısmı kaçak yollardan geçmiş, kimi belge ve kimliksiz, kimi ikamet etmesi gereken ilin dışında başka bir ilde yaşıyor. Suça karışanlar, kayıtsız çalışanlar, çevreyi rahatsız edenler elbette ki tartışılmalı ve çözüm yolları araştırılmalı. Ancak, teşhis, çözüm ve saha gerçekliği konularında çok dikkatli olunmalı. Tabi ki ülkemizdeki Suriyeliler belirlenen yerlerde ikamet etmeli, suça karışanlar hakkında gerekli müeyyideler uygulanmalı, sokaklarda halkı rahatsız edenlere, günlük yaşamı taciz edenlere kesinlikle izin verilmemeli, gerekli güvenlik ve asayiş tedbirleri alınmalı. Yasal düzenlemeler yapılmalı.

Ancak tüm bunları yaparken ki görüntü “Türkiye, Suriyeli avına çıktı” görüntüsüne asla dönüşmemeli. 10 yıldır verdiğimiz emekler, yaptığımız yardımlar bir çırpıda çöpe gitmemeli. İstanbul gibi bir ilde 1.5 milyon civarında yabancı var. Evet, bunların çoğunluğu da Suriyeli. Ancak Afgan, Pakistanlı, Özbek sayısı da küçümsenmeyecek kadar fazla. Bir de Suriyeli sorunu sadece İstanbul’un sorunu değil yüz binlerce Suriyeli Hatay, Antep, Urfa, Kilis’te yaşıyor hem de daha zor şartlar altında. Bu nedenle bu sorunu sadece İstanbul’da varmış gibi gösterme çabası çözüme gidecek yolda yanlış bir reçete olacaktır.

Yüzyılın vahşetine, cinayetlerine maruz kalmış, vatanlarından hicret ederek, ensar olan bizlere sığınmış mülteci kardeşlerimize karşı münferit de olsa son günlerde ciddi manada bizleri üzen, insani duygularımızı yaralayan, Anadolu'nun yiğit insanlarına yakışmayan ırkçı söylem ve eylemler geliştiren belli bir güruh var maalesef ülkemizde. Soruna çözüm üretmek üzere halkı Suriyelilere ve İktidara karşı kışkırtma ve tahrik etme çabasındalar. Hem de sözde mürekkep yalamış, okumuş aydın geçinen bir güruh. Resmen ırkçılık yapıyorlar, etnik ve mezhepsel fay hatlarını kaşıyorlar. Sorunun çözümü değil sorunun büyümesi ve ülkede Suriyelilere karşı adeta toplumsal bir çatışma, kin ve nefret durumu yaratmak için çalışıyorlar. Ülkeyi kaosun eşiğine götürmek için var güçlerini ortaya koyuyorlar.

Mülteci ve sığınmacı sorunu insani temelden ayrılmadan muhakkak çözülmelidir. Gitmek isteyene destek, kalmak isteyene de entegrasyon imkanı yaratılmalıdır. Rasyonel ve insan haklarıyla barışık sosyal çözümler bulunmalıdır. Sorun ırkçılık, yabancı düşmanlığı, baskı ve cebir kullanılarak çözülemez, daha da büyür. Tarihsel geçmişimiz, kültürel birikimimiz, dini ve milli değerlerimiz buna asla izin vermez. Nesiller boyu unutulmayacak kardeşlik hikâyemiz, atılacak yanlış adımlarla nesiller boyu anlatılacak bir düşmanlık ve trajedi hikâyesine dönüşmemeli. Kaş yapayım derken gözü tümden çıkarmamalıyız.