Şifamız
“Akşamları yorgun, hasta
ve kalbi kırılmış
Uzanıp
yatıyorum ot yatağıma.”
Arif
Damar
Hastalıkları yok etmek çare değildir. Bunu yok edemeyiz. Hastalığı da bir imkân bilip onunla yaşamak ve şiddetini azaltacak ve yaşama sevincimizi artıracak şifalar bulmak lazım. Kim bilir yeni kapılar, yeni yollar açılır bize.
Hepimiz yorgunuz, hastayız ve kalbimiz kırılmış olarak geceyi noktalıyoruz. Tüm bu olumsuz resimdeki renkleri tek tek ayırıp onlardan yeni yeni tablolar yapmak da mümkündür. Fırçayı elimize alıp başlama vakti. Hep düşünürüm, kiminle hangi yola çıkmalı? Hangi derdi, kimle paylaşabilirim? Anlattıkça azalan, anlattıkça anlaşılan dertler vardır. Çocuklara “haftalık ders çalışma programı” yapılır. İyidir, olması gerekir. Peki, bizlere de “haftalık dert programı” yapabilir miyiz? Evet, hatta günlük dert programı da olmalı. Bir şarkıda geçen “Dertler derya olmuş ben de bir sandal/Devrilip batmışım, boğulmuşum ben” sözleri ruhumuzu karamsarlığa boğsa da bazen durum böyledir. İşte tam böyle ruh anlarında bir şifa arar insan. Doğru yerde mi yoksa yanlış yerde mi ararız şifamızı? Tutunacak dalımız kimdir, nerededir? Savrulmadan savunma yapmak için doğru kişilerle doğru yerde bulunmak gerekir. Kimdir bu doğru kişiler, nedir bunların vasfı? O kadar zordur ki bu soruyu cevaplandırmak ancak yine de bu soruya cevap verebiliriz, hiç olmazsa hayalimizi gerçek sanarak da olsa. Birlikte düşünelim.
“İyi ki varsın, iyi ki seni tanıdım, iyi ki…” diye söze başladığımız dostlarımız vardır. Onlarla tanıştığımız günü de yeri de unutmayız. Hatta bizi tanıştıranlar varsa onları da güzellikle anarak teşekkürümüzü sunarız. Bir de tanıştığımıza bin pişman olduğumuz hatta lanet okuduğumuz kişiler vardır. Hayat biraz hatadır; hata tecrübedir; tecrübe olgunluktur. Her şeye hazır olmalı insan. Ne var ki biz keyfimizin kaçmasını hiç istemiyoruz, konfora alıştık. Keyfimiz de kaçacak ama biz mücadeleden kaçmayacağız. Yol yorabilir ama yoldaş yormamalıdır. Şifa ne yolda ne başarıda ne de neticededir. Şifa, şifaya erişince aldanmamaktadır. Onun daimî olmadığını, bir gün sona ereceğini bilmektir. Buna kendimizi alıştırmaktır. Sürekli yokuş çıkılmaz, düz de gidilmez. Ancak bir hakikat var ki gidiyoruz, geçiyoruz bu dünyadan. İyi ki seninle çıkmışım bu yola diyebileceğimiz kim varsa o kişidir şifa. Şimdi bakalım yanımıza yöremize, etrafımıza. Varsa böyle dostlar, onlara sarılalım, onların varlığını en büyük zenginlik sayalım. Çünkü şifa, dostun kalbinden sâdır eden samimî duadır.
Yeni başlangıçlar zordur ama şifamız için gerekebilir. Şayet yeniden başlamak gerekiyorsa bu asla sıfırdan başlamak değildir. O güne kadarki tecrübeden devam etmektir. Melih Cevdet, bu hâli ne güzel anlatır: “Tam üç ay hasta yattım,/kendimi bilmeden/ve şehrin sokaklarını,/tavlada dübeş kapısını unuttum./sevdiğim kızın yüzünü./şimdi ne güzel, yeni baştan/yürümeye ve sevmeye başlamak!” Yeni baştan sevmek, yeni baştan yürümek ne güzel!
Hayat dediğimiz süreç aslında yeniliktir, sürekli dirilmektir. Hayat; diri, canlı anlamlarına gelen “hay” kökünden gelir. “Bütün varlıkların hayat kaynağı, ebedî ve hakîkî hayat sâhibi” anlamında esmâ-i hüsnâdan biridir hay. Muallim Nâci, ne güzel ifade eder: “Bir dil ki ola aşk ile hay tâ ebed ölmez / Meyyit sayılır aşktan ol can ki cüdâdır” Mevzu yine aşka geldi ama aşktan uzak kalanlar ölü sayılır, diyor Muallim Nâci. Demek ki aşkını kaybeden ölü gibidir. Bir de aşkla insanı bekleyen çile vardır. “Aşk mutluluğun değil, acı ve ızdırabın garantisi” diyor Pascal Bruckner. Mehmet Erdem’in sesinden dinlediğim ve çok beğendiğim “Acıyı sevmek olur mu?” isimli şarkıdaki “Kalp alışır acı çekmelere” dizesi sanırım bu durumu çok güzel izah ediyor. Tabiî ki bu acı bizi diri tutacak, hücrelerimize kadar hissedeceğiz, canlı kalacağız. Acının böylece bizi hayatta tuttuğunu öğrenmiş olacağız. Bizi canlı tutan ne varsa şifa olduğuna göre acı da bu yönüyle şifa sayılır.
Nazım’ın umudu aşıladığı şu dizelerinde de şifa yok mudur sizce? “Biz insanız çok şükür/çok şükür biliriz,/ilacımıza/umudu katmasını/yaşamak gerek diyerek/ayak direyip/dayatmasını” Biz insanız, severiz, seviliriz. Kırdığımız kadar kırıldığımız da olur. Çok sevdiğimize çok gücenir, çok küseriz. Yine yeniden başlarız sevmeye. Çünkü sevmek gibi şifamız, kalbimizde gizlidir ve alnımızda yazgıdır.