Şifa nereden ve nasıl gelir
Zor bir sorunun cevabını yıllardır verememiş bir hekim olarak yeniden başa dönüyor ve bu işin sırrını bir kez daha çözmeye çalışıyorum.
Şifa, hastalandığımızda aradığımız önemli bir gerçeklik.
Günümüz tıbbında hastalıkların sebebi ve tedavilerin hikmetinden ziyade görünür sebep sonuç ilişkileri öne çıkarken hasta olanlarımız için başka önemli gerçekler ve gerekçeler söz konusu olabilmekte.
Değeri okurlarım şifa ve şafi sadece mükevvenatı yaratan Rabbimizin esmasında gizli. Modern tıp kabul etsin veya etmesin bu evrensel gerçeklik.
Kanıta dayalı tıp dini tabi ki bu gerçekliğe meydan okuyarak bu günkü açmaz durumlara doğru savrulmamızı sağladı.
Modern tıbbın teknolojinin de yardımı ile füze hızı ile gelişen imkânlarına rağmen birçok hastalığın tedavisinde nal topluyor olmamızın başka mantıklı bir açıklaması varsa öğrenmek isterim.
Bugünkü tıbbın önemli bir çıkmazı daha var. O da koruyucu yönünün tamamen iptal edilerek sadece tedavi edici yönünün öne çıkartılması.
Adeta şöyle der: Sen hasta olmaya bak. Bu süreç içerisinde cebini para ile de doldur. Hastalandığında ben o paralarını alır ve seni tedavi ederek yeniden cebini dolduracağın günlere hazırlarım.
Yukarıdaki cümle biraz ağır oldu ancak gerçeğin ta kendisi.
Özellikle birçok alanda dünyanın en gelişmiş ülkesi olarak kabul edilen Amerika’da modern tıbba ver yansın edenlerin bu açmazdan çıkma yollarını sorgularken gördükleri gerçeklik bu.
Yıllarca tu kaka diyerek vurun abalıya cinsinden yerlere serdiğimiz tamamlayıcı tıp günümüz Amerika’sında yeniden kendine yer bularak umutsuzlara umut dağıttığı gibi dünyanın birçok ülkesinde de yeniden sorgulanmaya başladı.
Ülkemizde bu gelişmelerden nasiplenmeye başladı. Devletimiz de birçok hastalık için tamamlayıcı tıp uygulamalarını tedavinin bir parçası olarak görüyor artık.
Ancak bazı meslektaşlarımız özellikle dinozor kafalı olanlar inadım inat mantığı ile bu gelişmelere karşı ciddi bir direnç gösteriyor. Tamamlayıcı tıbbın sunduğu imkânları çağ dışı görerek umudu sönmüş çaresiz hastalarımızın bu imkânlardan yararlanmalarına engel oluyorlar.
Bu duruşun arkasında yatan en büyük gerçeklik ve korku ise tıp dininin yıkılacağı ve Yaratıcının tıbba müdahalesi ile inançlarının darmadağın olabileceği korkusu.
Korkunun ecele faydası olmaz gerçekliği evrensel bir kabul görse de bizdeki dinozorlar için bununda bir anlamı yok.
Boşluklar doldurulur kuramı da evrensel bir gerçeklik.
Biz hekimler tamamlayıcı tıp yöntemleri ile hastalarımızı tedavi etmeyi ret ettiğimizde burada oluşan boşluk ister istemez birileri tarafından dolduruluyor.
Bu birileri genellikle hekim olmadığı için de işlenen cinayetlere zımmen ortak olmuş oluyoruz.
Daha fazla inat etmek yerine tıbbın açmazlarında tamamlayıcı tıp maymuncuklarını bilinçli olarak hastalarımıza kullansak daha doğru olmaz mı?
Yıllarca akupunktur uygulamış bir hekimim.
Binlerce hastam bugüne kadar uyguladığımı tedavilerden yararlanmasa elbette devam etmezdim.
Aynı şekilde hacamat içinde bu doğru diğer tamamlayıcı tıbbi uygulamalar içinde doğru.
Hekimlerimiz arı misali olmak zorundalar.
Nasıl arı bal yapma görevini yerine getirirken ona yüklenmiş misyonu hatasız uyguluyorsa, hekimlerimiz de şifayı verene tam teslimiyet içerisinde hizmetinde bulunduğu mükemmel yaratıklara aynı şekilde muamele etmeli.
Bilmediğini bilmeyecek kadar kara cahil olma inadından da aklıselimini kullanarak vaz geçmeli.
Yoksa evet yoksa daha sert kayalara toslar dururuz.
Kaş yapalım derken daha çok gözleri oyar çıkarırız.
Benden söylemesi.
Sağlık ve mutluluk dileklerimle.