Sıdk
Niyette dürüstlük, söz ve davranışların doğru ve gerçeğe uygun olması anlamında bir ahlâk terimi olan sıdk “vâkıaya uygun hüküm ifade eden söz, yalanın karşıtı” diye tarif edilir. Sıdk; insanlar arasında karşılıklı güveni oluşturan ve toplumun huzur içinde yaşamasını sağlayan en önemli manevi değerlerimizdendir.
Doğruluk diye de bildiğimiz sıdk Allah’a imandan sonra dinimizin en çok üzerinde durduğu ve önem verdiği değerlerimizden biridir. “Sana buyurulduğu gibi dosdoğru ol!” (Hûd; 112) diye buyuran Mevla’mız dürüst olanları, doğruluktan ayrılmayanları “Rabbimiz Allah’tır” deyip de dosdoğru çizgide yaşayanlar, işte onların üzerine melekler şu müjdeyle inerler: “Korkmayın, kederlenmeyin, size vaad olunan cennetle sevinin!” (Fussilet; 30) diye ödüllendirmektedir. Peygamber Efendimiz de doğruların durumunu şu sözleriyle dile getirir:
“Size doğruluğu öğütlerim; çünkü doğruluk iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Doğruluğu şiâr edinen kimse Allah katında sıddîk diye yazılır. Yalan söylemekten sizi menederim; çünkü yalan söylemek günaha, günah da cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye nihayet Allah katında kezzâb diye yazılır” (Müsned, I, 3, 5, 7, 8, 9, 11; Buhârî, “Edeb”, 69; Müslim, “Birr”, 103-105).
Konuşması zikir sayılan Müslümanın susması ise tefekkürdür. Müslüman doğrudan hiçbir zaman ayrılmaz. Çünkü doğruluk bir Müslümanın en önemli şiarıdır. Doğruluk huzuru getirdiği gibi yalancılık ise huzursuzluğun kaynağıdır. Peygamber Efendimiz dürüst tüccarların kıyamette kendisiyle birlikte olacağını buyurmuşlardır. Peygamber Efendimiz doğruluk timsaliydi. Ondan asla yalan sadır olmazdı. Ebû Süfyân’ın henüz müslüman olmadığı dönemde Bizans İmparatoru Herakleios’un sorusu üzerine Hz. Peygamber’in kişiliği ve daveti hakkında verdiği bilgiler arasında, “O bize doğruluğu, iffetli olmayı ve akrabalık hukukunu gözetmeyi emrediyor” ifadesi yer almaktadır. Resûlullah Efendimiz “Aranızda Allah’tan en çok korkan, en doğru olan ve en çok iyilik yapan benim” buyurmuştur (Buhârî, “İʿtiṣâm”, 27).
Dinimizde doğruluk başlıca ahlâkî erdemlerden biri olarak gösterilir. Doğruluk evrenin varlık sebeplerinin en önemlilerinden biri sayılır. Çünkü doğruluk hakikatin ifadesi olup hakikatin bir an ortadan kalktığı farz edilse artık evrenin düzeni de ortadan kalkar. Doğruluk aklın ve dinin gereği sayılır. Buna karşılık akıl ve din yalancılığı reddeder. Konuşmada, niyet ve iradede, karar vermede, kararında durma hususunda, amelde, dini ve manevi hallerde kişi doğru olmalı. Yine Peygamber Efendimiz “Kişinin kalbi doğru olmadıkça imanı da doğru olmaz. Dili doğruları söylemedikçe kalbi de doğru olmaz” ( el-Terğip ve’t-Terhib, C 2, S,597) buyururken bu gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koymuştur.
Sözlerin doğru olması, sözlerin gerçeği yansıtması, verilen sözlerin yerine getirilmesi, sözünde doğru olunduğu gibi özünde de doğru olunması, niyetinin halis olması, verdiği doğru kararda durma dürüstlüğünün gösterilmesi, yapılan işlerin gösteriş için değil iyi ve gerekli olduğu için yapılması hem dini hem ahlâki bir görevdir. Her işimizi ihlasla, Allah’ın bizi gördüğü bilinciyle yapmalı, her türlü hile ve yalancılıktan uzak durmalıyız. Doğruluk bereket olduğu gibi yalancılık da bereketi ortadan kaldıran kötü bir şeydir. Peygamber Efendimiz “Bizi aldatan bizden değildir” (Müslim, İman, 43) buyurarak yalan ve hilenin Müslümanlarda olmaması gerektiğini, olanların ise Müslümanlardan olamayacağını belirtmiştir.
Ey Rabbimiz! Bizleri sözümüzde, özümüzde ve işimizde doğruluktan ayırma.