Dolar (USD)
35.25
Euro (EUR)
36.78
Gram Altın
2962.86
BIST 100
9672.75
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Kasım 2014

ŞİDDETLENMEYİN

"Şiddet" kavramının belleklerimizde çok farklı çağrışımları vardır. Bu çağrışımları farklı göndergelere bağlayarak açımlamak ve içerimlendirmek mümkündür. Ben de burada bir yandan şiddetin çeşitlerine vurguda bulunurken, diğer yandan bu şiddetle ilgili çağrışımlara dair analizlerde bulunmaya çalışacağım.

Öncelikle bu şiddetin ne olduğu ve nasıl tanım bulduğuna dair zihinlerimizin bir sarahate kavuşması lazımdır. Şiddet algılamalar üzerinden mi tanımlanır? Yoksa şiddetin objektif kriterlerini belirlemek mümkün müdür? Söz gelimi; eşine televizyon kumandasını fırlatan kişi bir şiddet uygulamış mıdır? Kumanda fırlatılan kişinin, bunu şiddet olarak algılaması, bunun şiddet olarak tanımlanması için yeterli midir? Devlet, kurumlar içerisinde meşru şiddet kullanabilen bir varlıktır. Gerçekten bu şiddet nereye kadar meşrudur? Mesela; ebeveynlerin çocuklarını sık olmasa da ahlaki terbiye için sert konuşması bir şiddet midir? Bunların hepsinin ciddi anlamda tanımlanmaya ihtiyacı var.

Bu açıdan öncelikle şiddet üzerine konuşmaların ve tartışmaların son derece ezberler üzerinden giden bir boyutu bulunmaktadır. Özellikle son dönemlerde şiddet üzerine konuşmanın, bir nevi kamuda kendisini meşrulaştırma işlevi gördüğünü de belirtmek lazımdır. Çünkü kamunun ezberleri üzerinden gerçek bir tartışmayı dışarıda bırakarak konuşma, yaratılan meşruiyet sınırlarının içerisinde kalma gibi bir pozisyon da üretmektedir.

Hemen peşinen belirtelim ki, çok genel anlamda şiddet uygulamak sorunlu bir durumdur ve bu bağlamda tasvip edilecek bir şey değildir. Bir kişinin sürekli olarak eşini, çocuklarını dövmesi, hayvanlara eziyet, hatta çevreye verilen zararlar bu şiddet uygulamalarından sadece birkaçıdır. Öte yandan çocuklardan engellilere, eşlerden, diğer insanlara karşı davranışlara ve hatta kişinin kendisine karşı zalimliğine kadar şiddetin toplumda çeşitlenerek devam ettiğini söyleyebiliriz. Yine bunlara ekonomik, psikolojik vb. şiddetin aldığı farklı boyutları da ekleyebiliriz.

Sorulması gereken bir soruyu soralım: İçinde bulunduğumuz zamanda şiddetin yükselişinin sebebi nedir? Biz niye şiddeti daha yoğun olarak konuşuyoruz? Burada iki noktaya temas etmek istiyorum. Birincisi; şiddet insanın dünyada asli konumu, değeri ve tanımına dair bir kaybedişin sonucudur. Modern zamanlarda biyolojik bir örgenliğe indirgenen, dünyada bulunuşa dair bir konum ve anlam çerçevesi sunan din kendi alanına çektirilirken insan, kendisi, çevresi, dünyası ve Tanrısı ile nasıl bir ilişki içinde olacağına dair yol haritasını kaybetmiştir. Kendisini biyolojik bir örgenlik (işleyen bir mekanizma ve nihayet batı'daki tanımlamasıyla "hayvan") olarak tanımlayan insan için diğer insanlar, dünya, çevre hatta kendisi bile araçsallaşır, yani işleyen mekanizmasına süreklilik kazandıran birer araca dönüşürler. Böyle bir insanın şiddet göstermesinin önündeki engeller de kaybolur.

İnsanın geleneksel düzendeki anlamı; onun Allah ile olan merkezi ilişkisi ve buradan başlayarak diğer varlıklarla sağlıklı irtibatı idi. Şimdi insan ne kendisini Allah'ın emanetini taşıyıcı bir varlık olarak görüyor, ne de çok geniş anlamda "diğer"lerini bu emanetin bir parçası olarak kabul ediyor. Onun için çevreye de insana da şiddet gösteriyor, aslında kendisine de şiddet gösteriyor. Burada Hz. Peygamber'in (SAV) Veda hutbesinde, "Kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız" sözü feministler açısından problemli görülse de önemli bir gerçeğe tekabül eder. Erkeğe bir sorumluluk yükler ve kadını Allah'tan gelen bir emanet olarak konumlandırır. Bugün problem şudur; sadece kadın değil, insan da bir diğeri için Allah'ın emaneti ve Onunla bağlantılı bir varlık olma anlamını kaybetmiştir. Bu durumda şiddetin önünde engel olacak şey nedir?

Yunus Emre'nin dizelerine yansıdığı biçimde, "yaratılanın anlamının yaratan üzerinden kurulmadığı" her durum şiddet potansiyeli taşır. Şiddetin kökenlerini burada aramalıyız.

İkinci husus ise, aslında günümüz insanının ruhunun yaşadığı şiddettir. Bu da tüketim toplumuyla yakın bağlantılar taşıyor. Bunu da bir başka yazıda konuşalım İnşaallah.