ŞİDDETİN HEDEFİNDE BİR TOPLUM
2015 Yılından beri bütün toplum olarak hayatımızı, yoğun bir şiddet saldırısı ve kuşatması altında geçiriyoruz. İstanbul'da Vezneciler semtinde polis aracını hedefleyen bombalı saldırı sonucunda on bir insanımızı daha kaybettik. Ankara ve İstanbul'da şimdiye kadar gerçekleşen saldırılar sonucunda yüzlerce insanımız hayatını kaybetti. Şiddet, büyük şehirlerimizi hedefleyerek bütün toplumu sindirmeyi, korkutmayı ve birbiriyle çatıştırmayı amaçlamaktadır.
Türkiye'yi hedefleyen ve kuşatan şiddetin arkasında birçok örgüt ve devlet bulunmaktadır. Türkiye'ye karşı şiddet eylemleri gerçekleştiren örgütlerin başında PKK-TAK, DAİŞ, DHKP-C, MLKP ve TİKKO gibi yapılar gelmektedir. İran, Irak, Suriye, Rusya, Yunanistan ve Sırbistan gibi devletler ise Türkiye'ye karşı şiddet yapılarını desteklemekte ve korumaktadırlar. Şiddet yapılarının arkasındaki devletlerin uluslararası desteği kesilmediği sürece terör ve şiddet örgütlerini etkisizleştirmek ve bitirmek zor gözükmektedir.
İnsanlar, sabahleyin evlerinden çıkıp işlerine giderlerken kendilerini şehrin en işlek yerlerinde ölümün beklediğinden habersizdirler. Ölüm, Vezneciler'de olduğu gibi, insanların hayatlarını korkunç bir şekilde bitirmektedir. On bir insanın İstanbul'un ortasında şiddete kurban gitmesinin acısı tarif edilemeyecek kadar büyüktür. Şiddet ve terörizm, büyük şehirlerin tamamen güvenliksiz olduğu hissini topluma vermeye çalışmakta, insanların o şehirde he an ölüm korkusu altında yaşamanın dehşetini hissettirmeyi sağlamaya çalışmaktadır. Vezneciler katliamının asli hedefi, bir toplumsal çöküş halinin oluşmasını gerçekleştirmektir. Terör, çöküş içinde olan bir toplumu çok kolay bir şekilde kontrolüne alabileceğini hesaplamaktadır.
Son iki yıl içinde gerçekleşen terör saldırıları, toplumsal ve siyasal olanı terörizmin çizdiği alana sıkıştırmaya çalışmaktadır. Toplumsal ve siyasal alanın, terör parantezine sıkışması, bütün toplum için büyük bir tehlike halidir. Türkiye'nin toplumsal ve siyasal alanlarını terör parantezine hapsetmemek için kendisini her açıdan tazelemesi ve güçlendirmesi gerekmektedir.
Terörizm ve şiddet, kendi içine kapalı , gergin ve çatışmalı siyasal ve sosyal yapıların oluşmasını istemektedir. Toplum ve siyaset gerginleştikçe ve birbiriyle çatıştıkça, şiddet örgütleri kendilerine güçlü nüfuz alanları ve imkanlarının oluşmasını arzulamaktadırlar. Büyük şehirlerimizde gerçekleştirilen Vezneciler katliamı gibi eylemlerle toplumun etnik ve mezhepsel fay hatları temelinde gerilmesi ve çatıştırılması hedeflenmektedir. Terörün toplumu ve siyaseti germe stratejisini, ancak bütün toplum olarak birbirimize daha çok bütünleşerek, yardımlaşarak ve birleşerek boşa çıkarabiliriz. Teröre karşı Kürt-Türk, Alevi Sünni, Doğulu-batılı, laik-dindar ayırımı yapmadan büyük bir toplumsal ittifakın gerçekleşmesi gerekmektedir.
Suriye savaşı, birçok terör örgütünün ortaya çıkmasını sağladığı gibi, şiddet yapılarının birbirinden yeni terör pratikleri öğrenmesine imkan sağlamaktadır. Başka bir ifade ile Suriye ve Irak, bugün açık bir terör akademisine dönüşmüş durumdadır. PKK, DAİŞ'ten kent savaşı yapma, bombalı araçla saldırma yollarını öğrenmiş durumdadır. Vezneciler katliamı, bombalı bir araçla yapılan bir saldırı sonucunda gerçekleşmiştir. Suriye'de terörizmin yeni yollarını öğrenen yapılar, aynı zamanda birbiriyle ittifaklar kurmaktadırlar. PKK, DHKP-C, Devrimci Karargah ve MLKP gibi örgütlerle güçlü bir şiddet ağı oluşturmuştur. Terör örgütlerinin Suriye savaşının kendilerine sağladığı imkanları kullanarak bir araya gelmeleri ve güçlenmeleri, ülkemizi birleşik terör ağlarının açık hedefi haline getirmektedir. Suriye savaşı, ülkemizin düşmanlarının bir araya gelmesini kolaylaştırmaktadır. Farklı terör örgütlerinin ve devletlerinin, ülkemize karşı ittifak kurmaları, bizim için ciddi bir güvenlik tehdididir.
Vezneciler katliamı, stratejik bir planın önemli bir halkasını oluşturmaktadır. Terörizm, Suriye'yi Türkiye'ye taşımayı istemektedir. Başka bir ifade ile Türkiye'nin Suriyelileşmesi, terörizmin stratejik hedefidir. Türkiye'nin Suriyelileşmesi demek, Türkiye'yi kanlı ve kirli bir iç savaşa sürüklemek anlamına gelmektedir. Terörizmin Türkiye'yi iç savaşa sürüklemek şeklindeki stratejisine, Türkiye'nin iç barışını birlikte koruma ve güçlendirme şeklinde stratejik bir akılla karşılık vermek hepimizin sorumluluğudur.
Terörü önlemenin yolu, bol bol terörist öldürmek değildir. Bütün terör örgütleri, onlarca militanını kaybetmelerine rağmen, varlıklarını sürdürmeye devam etmektedirler. Terör örgütlerinin insan kaynağını, yani terör örgütlerine olan insan akışını durdurmadan terör örgütlerini etkisizleştirmek mümkün değildir. Gençlerimizin terör örgütlerine katılımını engellemek için anne-babalara, eğitimcilere, sivil toplum kuruluşlarına ciddi sorumluluklar düşmektedir. Çocuklarımızın ve gençlerimizin terör tuzağına düşmemeleri için, onlara barış adalet, tevhit ve özgürlük değerlerini sahici ve sahih anlamda fark ettirmemiz ve öğretmemize ihtiyaç vardır.
Vezneciler katliamı, terör örgütlerinin saldırı yapma kapasitelerinin ve imkanlarının hala güçlü bir şekilde devam ettiğini göstermektedir. Terör örgütlerinin eylem kapasitelerinin etkisizleştirilmesi için güvenlik tedbirlerinin yanında diplomatik, toplumsal, manevi, eğitsel ve düşünsel bir atılıma da gereksinim vardır. Toplumun şiddetten korunması için herkesin terör ve şiddet konusunda köklü bir farkındalık geliştirmesi ve toplumsal barış için sorumluluk almayı her şeyden önce içselleştirmesi gerekmektedir.