Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.80
Gram Altın
2975.69
BIST 100
9722.85
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 Aralık 2020

Şiddetin gerisinde

Son günlerde kadına yönelik şiddet sorununun neresinden tutabilirim derken, konuyu yine başka kalemlere bırakmaya karar vermiştim ki; aklıma mevzunun arka planına dair yığınla sebep geldi. Bu şiddet çok uzaklardan geldi. Hayatı yanlış anlamlandırma gibi geniş açı sebeplerden, yanlış din ve ideolojik algı ve pratiklerden birikti de geldi, öyle ya derken, önce bir olayı, sonrasında gerideki sebepler silsilesini hatırladım.

Çok oldu. Bir ara Topkapı'ya pek yakın oturduğum sıralarda, sur dibinde yürüyüşler yapıyorum. Caddeye yakın tarafta hep polisler oluyor. Bir araba... "Ha!" diyorum içimden. "Bir parça güvendeyim."

O yürüyüşlerden birinde orada düzenli nöbette olan güvenlik güçleri çağırdı. Nedense nefret ettiğim, TDK’dan ihracını talep ettiğim kelime ile hitap ederek bana "Yenge:) Sen buralarda dolaşıyorsun ama biz bile korkuyoruz. Aman bize güvenip de rahat rahat dolaşma buralarda!" dediler. Hiç vakit kaybetmeden. "Korkmayın ben varım. Sizi korurum." demeyi ihmal etmedim. Gülüşmeler.

Sonraları oralar güzelleştirildi. Güvenli hale de getirildi sanırım, umarım. Fakat az evvelki durumdan sonra, onlar gülerken, yüzümdeki ciddiyetin gerisinde, saçlarım açık tin tin yürümediğim sürece bu memlekette hep yenge olarak kalacağımı yutkunuyordum. Hoş. Hanımefendi olmak ta umurumda değildi. Sadece gerektiği kadar saygı ve mesafeydi istediğim şey. Sünmemiş samimiyet. Zihnimin bana "Konumuz bu değil Ayşe!" demesiyle, kendime bizde konular ne zaman tek başına kalabilmiştir ki ters bakışı fırlatmam bir oldu. Al işte! Buradan da şu konu çıkar mı çıkar: İrili ufaklı pek çok sorunla boğuşurken, bir konuda derinleşmek daha zordur. Anlam derinliğinin kendi dipsizliğine doğru kalbi selim ile süzülmek isterken kanatlarından çekiştirildiğini ve daima oyalanmak, başka başka konulara dalıvermek zorunda bırakıldığını ve en sonunda dağıldığını düşünün...

Bir sığlığa yığıldığını...

Dünyayı güvensiz hale getirenlerle, "Güvenliği biz sağlarız!" diyenlerin aynı oluşu artık dudağımı uçuklatmıyor. Hadi siz de kadından yana, aslında insandan yana bir şey söylendiği her zaman “feminist n’olcak” karalamasını yaparak çıkın işin içinden. Durmayın.

Bu çarpıklığı, okuduğum ilk fakültemdeki derslerden birinde "Şeran kadının mahremsiz doksan km/diyelim ki bir şehirden diğerine gitmesinin yasak sayıldığı" konusuna rastladığımda fark etmiştim. Bu ve benzeri fetvalar/geçici çözümlerde ya meselenin kökten çözümüne üşenilmiş veya bir kasıtla güya çözüm üretilmiş ve zamanla çözümün artık iyiden iyiye zarar verdiği, düğümlendiği halde güncellenmemiş olduğu her akıl sahibinin görebileceği üzücü gerçeklerdendir. Söz konusu örneğe baktığımızda da zarar veren de o zararı önleyebilecek olan da erkeklerdir. Vahşi hayvan veya bir kadın değil…

Neden bir erkeğe böyle bir yasak konulmasına gerek duyulmamıştır? Neden onun yaşam haritası sınırsız, setsiz, çitsiz de yüzyıllarca kadının ki bir ev, mahalle öteki mahalle, bir köy, kasaba, en fazla bir şehrin belli semtleri ile sınırlandırılmıştır?

Kadının düşürüldüğü bu duruma dair suç payı ise; ezikliği tercih etmesinde, ikinci sınıf insan olmayı din sanmasında ve sözüm ona 'saçını kökünden kesip aklını ve bilimini uzatmamasındadır." Kadın bin yıllardır, bu konuda Allah’ı gereği gibi takdir edememiş/anlayamamıştır. Yani mesela Allah’ın önünde insan olarak eşit ve sadece farklı olduklarını, ilahi adaletin asla ona lanse edildiği gibi bu tarz durumlara izin vermeyeceğini düşünmeye üşenmiş, düşünen öncülerinin yolundan gitmemiş, nahif seslerin kısılmasına göz yummuştur. Yine kadın erkeklerden bağımsız olarak Allah ile, Peygamber s ile, Kitap ile sağlıklı iletişim ve bilgilenmeye, bilinçlenmeye geçmemiştir. Allah ile kendisi arasına aracı put olarak erkeği koyan ve onun verdiği algıdan öteye bir türlü geçemeyen, onun hayatı vahye atfen yorumlayışının yanına kendi yorumunu da koyarak anlamı bütünlemeyen ve böylece erkeğin de hatalar silsilesine tersinden destek olan kadındır.

Mesela yukarıdaki fetvada "E o zaman madem siz önleyebiliyorsunuz, daha öncesinde neden zarar vermeme konusunda erkek insanı eğitmiyorsunuz? Bizi kime karşı koruyorsunuz? Kendinize mi? Masumiyeti kısıtlama yoluna gideceğinize zararlı, suça meyilli, kuralsız, cinsel sapkın erkeği rehabilite ve kısıtlama yoluna neden gitmiyorsunuz?" gibi dizilerce soru akla gelse de, yüzyıllarca bu kurala en başta kadınların sahip çıkmış olması ise ayrıca hayret verici. Hele kimi kadınların, insan olarak en tabii kimi haklarını onlara verilmiş birer üstün lütuf gibi algılaması veya bununla neredeyse lütufkar erkekleri övmeye boğması hakikaten çok enteresan geliyor. Daha çok erkeklerin hakim olduğu ortamlarda yer edinebilmek, ekstra korunup kollanmak için “Tamam abi”ci ağızların en çok o abilerine, dolaylı olarak ta bilinçli toplum oluşumuna zarar verdiğini biliyoruz.

Tamam.

Bu küçük ölçekli sayılabilen ama pek çok kadının özgürlüğünü kısıtlayan ve yine pek çok erkeğin sûi istimal ettiği kural bir yana, dünya ölçeğinde de ülkeleri işgal edip ve yine aynı ülkelere barışı getirmek için savaş götüren güçleri gördükçe; "Bu iş tamam!" demiştim. "Çekip gitmeli bu dünyadan…" Kilometre hesabı geçersiz yollara düşmeli…

Çekmeye kalmış olsam da bu çileyi...

Mesele o cümleye bağlanıyor yine. Cinsiyet ötesi bir durumdan bahsediyorum tabii ki.

Dünyayı güvensiz hale getirenlerle, "Güvenlik bizden sorulur!" diyenlerin aynı oluşu artık dudağımı uçuklatmıyor.