ŞİDDET VE SEÇİM SARMALINDA TÜRKİYE
Türkiye, içte ve dışta yoğun bir şiddet sarmalının içine girmiş durumdadır. Kandil'in hava operasyonlarıyla bombalanması, PKK militanlarının saldırıları, DHKP-C eylemleri, DAİŞ'in tehditleri, ülkemizin içine girdiği şiddet atmosferini göstermektedir.
Bu şiddet atmosferinde Türkiye, birçok cephede askeri ve polisiye bir savaşın içindedir. PKK Örgütüyle sürdürülen kırk yıllık çatışma, asimetrik savaş kavramıyla ifade edilmekteydi. Türkiye, bundan sonra birçok yapıya karşı farklı asimetrik savaşlar verme durumuyla yüz yüze kalmıştır. Asimetrik savaş durumu değişmemiş, asimetrik savaşın sayısı artış göstermiştir.
Çözüm sürecinin devam edip etmediğine dair bir tartışma hala yapılmaktadır. Hükümet ve örgüt, çözüm sürecinin bittiğini resmen ilan etmişlerdir. Olgusal olarak çözüm süreci bitmiştir. Hükümet ve HDP-Kandil-İmralı arasındaki bütün iletişim kanalları kapanmış durumdadır. Devlet, demokratik özerklik tezini savunan HDP'yi ve devrimci halk savaşı sürecini başlatmak isteyen PKK'ya karşı her türlü vasıta ile mücadele etme kararlılığını ortaya koymaya çalışmaktadır. Devletin yeni stratejisinde HDP'nin almış olduğu yüzde on üç oyun veya seksen milletvekilinin hiçbir değeri bulunmamaktadır. Devlet için asıl olan HDP'nin KCK ile arasına duvar örmesidir. Başka bir ifade ile devlet, HDP ve KCK'nın sahiden ayrılmasını istemektedir. HDP için, PKK'dan ayrılıp PKK karşıtı bir pozisyon belirlemek zorun ötesinde imkansız bir durumdur. HDP, PKK ve devlet arasında sıkışmış durumdadır. HDP'nin iki taraftan sıkışmış olması, onun barış, demokrasi ve Türkiyelileşme söylemlerinin şüphe ile karşılanmasına ve sorgulanmasına neden olmaktadır.
Mevcut çatışma ortamında, bütün tarafların kendilerini çatışma pozisyonuna göre hazırladığını göstermektedir. PKK'nın büyük şehirlere binlerce silah soktuğu ve sivil unsurlarını silahlandırdığına dair haberleri, örgütün yapmış olduğu çatışma hazırlığı olarak okuyabiliriz. Hükümetin Amerika ile gerçekleştirdiği İncirlik anlaşması, PKK-DAİŞ üyelerinin tutuklanması ve Kandil'e yönelik yapılan hava saldırıları, devletin yeni çatışma dönemine hazırlığını ortaya koymaktadır. Devlet, çözüm süreciyle silahsızlandıramadığı PKK'yı, askeri güçle diz çöktürme politikasını uygulamaya koymuştur.
İçine girdiğimiz çatışma döneminin ülkemiz ve bölge için çok tehlikeli sonuçları olabilir. Çatışma ve şiddetin kontrolden çıkması, her zaman mümkündür. Çözüm, diyalog ve çatışmasızlık dönemine dönmek, sanıldığı kadar kolay olmayıp, kısa sürede çatışmaların sonlanacağına dair olumlu gelişmelerde ortada bulunmamaktadır. Ülkemiz, ne kadar süreceği belli olmayan bir belirsizlik, çatışma ve gerilim dönemine girmiş bulunmaktadır.
Türkiye, şiddet yapılarıyla uzun bir mücadele geçmişine sahiptir. Soğuk savaş yıllarında Türkiye, sol ve sağ terörün her çeşidini ağır maliyetler ödeyerek yaşamıştır. PKK ile sürdürülen kırk yıllık çatışma, bazen sınır ötesi operasyonları kapsamasına rağmen, daha çok içerde gerçekleşmekteydi. Türkiye, bugün sadece Kandil'i bombalamakla yetinmemektedir. Suriye Rojava'sında PYD'nin ilerlememesi için her türlü çabayı ve girişimi göstermektedir. Çatışmasızlık sürecinin bitmesinin arkasındaki en asli faktör, PYD'nin Rojava'da oluşturduğu kantonal yapı ve DAİŞ karşısında elde ettiği kazanımlardır. Türkiye, Rojava'daki PYD-PKK varlığını kendisine birincil tehdit görmektedir. Türkiye, içte olduğu kadar sınır ötesinde de askeri operasyonlar ve çatışmaların olacağı yeni bir döneme girmektedir.
Çatışmasızlık döneminin bittiği, insan kayıplarının arttığı ve koalisyon hükümetinin kurulma imkanının ortadan kalktığı bir ortamda, seçimin yapılması kaçınılmaz bir hale gelmiştir. Siyasi aktörler, ülkenin kaderini etkileyen ve belirleyen tutum ve politikalarını ortaya koyarken, kendi özel şartlarına ve çıkarlarına göre hareket etmektedirler. Örneğin MHP, çatışma ortamında şiddetin artmasının kendisine hiçbir çaba göstermeden, politika üretmeden, yıpranmadan, risk almadan, dışarıda kalarak oylarını arttıracağını ve sosyal alanını genişleteceğini hesaplamaktadır. CHP, kendisini devletin bürokratik yapısında yeniden muktedir kılacak bir koalisyon hükümeti içinde yer almaya çalışmaktadır. HDP, şiddet sarmalının kendi üzerinde oluşturduğu siyasi ve sosyal baskıyı ve daralmayı aşmanın peşindedir. Ak Parti, içte ve dışta karşılaşılan sorunların ancak güçlü tek parti iktidarıyla aşılacağını düşünmektedir. Bütün siyasi aktörler, mevcut durumda yeni bir seçimin yapılmasına kilitlenmiş durumdadırlar.
Yeni bir seçim yapılması halinde mevcut siyasi tablonun aynen korunacağı ve hiçbir partinin tek başına iktidara gelmeyeceği şeklinde bir kanaat oldukça yaygındır. Seçim ve şiddet süreçleri şu anda iç içe geçmiş durumdadır. Şiddetin yarattığı güvensizlik, muhtemel bir ekonomik krizin yaratacağı kaos ve dışarıda gelişebilecek sarsıcı bir gelişme, önümüzdeki seçim sürecinde toplumun siyasi tercihlerini önemli ölçüde etkileyebilecektir. Şiddetin ve çatışmanın, demokratik ve barışçıl bir seçim sürecinde belirleyici faktör haline gelmesi, ülkemiz için talihsiz ve olumsuz bir durumdur. Türkiye'nin, çatışmaların ve şiddetin olmadığı bir seçim yapmaya ihtiyacı vardır.