Şiddet sporun bir parçası mı?
BAŞTA futbol olmak üzere her spor dalında ŞİDDET'e rastlanıyor. Yaralanmalar, ara sıra ölümler olsa şiddet spor salonlarında ve sahalarında olağan hale geldi. Ailesiyle maç izlemeye giden sade vatandaşlarda kaygılar, endişeler ortaya çıkmaya başladı. Ailelerin en büyük endişe kaynağı çocukları ile ilgilidir.
Baştan belirtmeliyim ki spor alanındaki şiddet dünyanın her yanında var. Ekvator ile Elsalvador arasındaki futbol karşılaşmasından sonra savaş bile çıkmıştı. Avrupa'da İngiltere ile İtalya kulüpleri arasındaki maçta da ölümler meydana gelmişti. Zaman zaman unutulsa bile değişik ülkelerde kanlı bıçaklı spor karşılaşmalarına rastlıyoruz. Artık toplumlar bu gibi kanlı olayları kanıksıyor sanki.
Ülkemize gelince bu konudaki sicilimiz pek parlak değil. Kimseye ders verecek halimiz yok. 1966-1967 yıllarında Kayseri-Sivas arasındaki futbol maçında olaylar patlak vermişti. Bu hadiselerde yanılmıyorsam 36-37 kişi ölmüştü. Yine Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş taraftarlarının karıştığı kavgalar da ölümlerle sonuçlanmıştı.
Zamanla kavgalar ve çatışmalar basketbol gibi spor dallarına da yansıdır. Kibar, oturup kalkmasını bilmesi beklenen insanlar da kavgada yarışa girdiler. Eziklik duymadan, pişman olmadan çatışmalara katıldılar. Çoğunun da bu olayları ballandıra, ballandıra anlattıklarına tanık oldum. En son kadın seyirciler de ağız dalaşına iştirak ettiler.
Fakat beni en çok kaygılandıran olay Tekerlekli Sandalye Basketbol Ligi'nde meydana geldi. Holigan olarak adlandırılan şaşkın gruplar Beşiktaş-Galatasaray Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımlarının arasındaki maçta kavgaya bulaştılar. Bazı Beşiktaş taraftarları maalesef Ahmet Cömert Spor Salonu'nda tekerlekli sandalyeleri, engelli asansörlerini, asansör bariyerlerini, tribündeki koltukları ve salon girişindeki kapı ve camları yerle bir edip kırdılar. Yüzlerindeki ifadelere baktım. Hiç üzüntü, pişmanlık belirtisi yoktu. Bu gruplar, sanki zafer kazanmış gibi yürüyorlardı.
Aklıma hep şu gelir "Acaba belli gruplar maçlara içki içerek, uyarıcı ve uyuşturucu madde kullanarak mı gidiyorlar?" Kimseyi suçlamak istemem, ama olaylar ve gelişmeler bu iddiayı doğrular gibi oluyor. Bu sakat zihniyetli grupların engelli sporculara saldırması, tokat atması, sahaya yabancı madde fırlatmaları nasıl açıklanabilir? Ya bu sakat sporcular ölseydi ne olurdu? Bunları aklıma bile getirmek istemiyorum.
Bana göre bütün bunlar gelecek kötü olayların habercisidir. Önlem alınmadığı takdirde ölümle sonuçlanabilecek facialar ortaya çıkabilir. Bu gözü dönmüş kalabalıklar öfkelerini kontrol edemeyip insanların canlarına ve mallarına zarar verebilirler. Bir de alkol-uyuşturucu madde alıp kafayı bulurlarsa "yandı gülüm keten helva".
Bu olayların arkasından yazılanları okudum. Güya "barış" ile ilgili öğütler veriyorlar, iyilik havarisi kesiliyorlar. Farkına varmadan tetikçilik yapıyorlar. Mesela Fatih Terim ile Aykut Kocaman arasındaki diyaloğu başka yerlere çekiyorlar. Konuşmanın bir cümlesini alıp saptırıyorlar, üzerine benzin döküyorlar.
Bana göre spordaki şiddet toplumdaki gerginliğin ve öfkenin bir parçasıdır. Vatanseverliğinden ve yüksek ahlaki seviyesinden kuşku duymadığımız genç kardeşlerimizin olaylardan alıkonulması lazımdır. Devlete düşen görev ceza dahil her türlü önlemi almaktır. Büyüklere ve aileye düşen çocuklarına sahip çıkmaktır. Uzun vadeli tedbir ise "eğitim"dir. Yöneticiler ve yorumcular ise demeç vermeden, konuşmadan önce "bin kere düşünüp sonra konuşmalıdırlar". Çünkü söyleyecekleri her kelam dikkat edilmezse kurşun olarak hedefe isabet eder. Sonraki düzeltmeler, mazeretler bir işe yaramaz. Üstelik kamuoyu da olayları çok çabuk unutuyor veya olağan karşılıyor.
Uzun soluklu bir maraton olduğunu unutmamalıyız. Buradan yola çıkarak sporun rekabet, dostluk olduğunu anlatmalıyız. Fanatizmi değil dostluğu gündemde tutmalıyız. Her türlü şiddeti gündemimizden çıkarmalıyız.
Hasıl-ı Kelam: "Spor yapmak kolay, sportmen ve kibar olmak ütopyadır".