Şiddet Siyaseti
Şehit cenazeleri üzerinden siyaset yapmak ülke olarak bize zarar veriyor. Buradan siyasî bir rant elde etmeye matuf adımlar sezinliyoruz. Siyasî kişilikler, şehit cenazelerinde boy gösterince acılar azalıyor mu, artıyor mu? Gördük ki acılar azalmıyor, beraberinde şiddeti de getiriyor. Dikkat edelim, öfke değil şiddet!
Ülke olarak yıllardır şehit cenazesi görüyoruz. Şehit ailesinin acısını hafifletmek ve toplum olarak birlik ve beraberlik görüntüsü vermek için binlerce insan şehit cenazesine katılıyor. Takdir edilecek bir davranış. Buna diyecek lafımız olmamalıdır. Şehit ailesini yalnız bırakmamak lazım. Cenazeye kim gelirse gelsin, maksat dua etmek ise asla engel olunmamalıdır. Cenaze namazı sonuçta bir duadır. Duanın engeli olmamalıdır. Duayı arz ettiğimiz Allah, hepimizin yaratıcısıdır.
Şehitlik apayrı bir makamdır. Şehidin sahibi en başta Allah’tır, şehidi kendi katına almıştır. Şehit cenazelerinde şiddetin olması gerçekten düşündürücü bir olaydır. Şehit cenazeleri nasıl olur da siyasî bir tartışmaya dönüşür, ilginç bir toplumuz! Şehidin acısı, ayrılığı konuşulamaz oldu.
Şehit cenazesine katılmaktan önce şunu sorgulamak lazım: Güvenlik güçlerinin şehit olmaması için neler yapıyoruz, safımız nedir? Durduğumuz yer, kime yarar sağlar?
Durdukları yeri, iktidarı yıpratma amaçlı seçenlerden şehit acısını paylaşmaları beklenemez. Birileri can derdinde iken, siz güç el etme ve yeni alan açma siyaseti düşünüyorsanız buradan birlik çıkmaz. Siyasette ister istemez bloklaşmalar oluyor. Her şeye rağmen ülke yararına işlerde hemfikir olunmalıdır.
Savaşta bile gerektiğinde masaya oturuluyorsa siyasette neden olmasın? Siyasetçilerimiz güven kaybediyor, inandırıcı gelmiyorlar. Siyasetçiler, gözünüzün içine baka baka yalan söylüyorsa vatandaş da fırsat bulunca patlayabiliyor. Meydan siyaseti yerine, masa siyasetine geçilmelidir. Meydanlarda hamaset dolu. Ne ilginçtir ki meydanları da yüz binler doldurabiliyor.
Seçimler bitti. Meydanlardan masaya gelelim. Garip bir tutum var siyasetçimizde. Ekonomide ters bir şey olsa vatandaşa çağrı yapılıyor. Tartışmayı da vatandaş yapıyor, vatandaş birbirine düşüyor. Olmaz kardeşim! Koltukta sen oturacaksın, sorumluluğunu vatandaşa havale edeceksin. Vatandaş da fanatizme kapılarak, liderini savunmak mecburiyetinde kalacak ve muhalif gördüğü kim varsa saldıracak. Ortaya da şiddet çıkacak. Muhalif duruşu olanlarda da ilginç yaklaşımlar var. İktidar da muhalefet de tahammül noktasında sabırsız.
Şiddet, çözüm üretemeyenlerin tercihidir. Kriz yönetmek ayrı bir uzmanlık alanıdır. Krizi yönetemezseniz kontrolü elinizden çıkarırsınız. Şu an ülkede, şayet ciddi bir önlem alınmazsa, basit sayılabilecek krizler kontrolsüz bir evreye geçebilir. Bu durumdan iktidar da muhalefet de kâr elde edemez. Zaten krizlerden kâr elde etmek külliyen ahlak dışıdır. Ne yazık ki düşük profilli siyasetçiler meydana çıkarak basiretsiz açıklamalar yapabiliyor. Sorunlar çözülmüyor, birikiyor, sineye çekiliyor. Sonunda öyle bir hale geliyor ki patlıyor herkes. Şiddete sarılıyoruz.
Şiddetin siyaseti özgürlüklerin, insanî yaklaşımların sonu demektir. Sonumuz mu geliyor? Şiddetin siyasetini bırakalım. Siyaset, kontrolsüz kalabalıkların elinde çıkar gruplarının mecrası haline dönüyor. Fikir üretenlerin değil de fitne üretenlerin eline düşersek hepimiz kaybederiz. Şiddetin adâleti yoktur. Hiddet ve şiddet kardeştir. Bizler amasız, fakatsız kardeş olduğumuzu unutmadan şiddetten kaçınmalıyız, şiddetin karşısında durmalıyız. Bugün yanağımız şiddet görür müdahale etmezsek yarın kalbimiz parçalanır. Çünkü şiddetin adâleti olmaz!