Şiddet Asrı
“Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise, hakkıylesefîl,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârıhayâsızcasına.”
İki dünya savaşı,
işgaller, darbeler, terör, anarşi, göç; medeni dünyanın insanlığa armağanı(!)
Bir asır öncesinin
“Gözdeleri” bugün de zulüm araçlarını bir hayli geliştirdiler; füzeleriyle,
internet siteleriyle insanlığın en kanlı dönemini oluşturmaktalar.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO)
şiddeti: “Ölüm ve psikolojik zarara yol açması ya da
açma olasılığı bulunması durumu” olarak tanımlıyor.
Hukuksuzluğun diğer adı: şiddet.
Kılık kıyafet yasağı, psikolojik şiddet…
Çocuğu kaçırıp terörist yapmak, ölüme yol açmak, şiddet..
İslam’ı terör yandaşı göstermek hem fiziki hem psikolojik
şiddet…
Ülkelere yaptırımlar uygulamak, güvensizlik oluşturmak, ölüm
korkusu yaymak siyasi, ekonomik şiddet…
Korkularla teslim alınmak isteniyoruz.
Mafyatik devletlerin şiddetiyle mücadele etmenin yollarını
belirlemek maksadıyla
İslam İşbirliği
Teşkilatı Enformasyon Bakanları 21 Ekim’de İstanbul Mecidiye Kasrı’nda
toplandı.
Yalan, iftira ve
çarpıtmalara karşı İslam dünyasının mücadele yöntemleri üzerinde duruldu.
İnsanlık, algı
operasyonlarıyla gerçekleri tersyüz eden devletleşmiş bir yapıyla karşı
karşıya…
Bir devletin baş
edebileceği bir durum değil, küresel dayanışmayı gerektiriyor.
Barış, kardeşlik, eşitlik, adalet, özgürlük ve çağdaşlık vb. kavramlar üzerinden dimağlar
dumura uğratılıyor, darbeler, terör körükleniyor, milyonlar, doğup büyüdükleri
topraklardan kopartılıp açlığa ve ölüme mahkûm ediliyor.
“Dünya Beş’ten Büyüktür” gerçeği, “Gözdelerin” yüreklerini yumuşatmasa da vicdan sahiplerinin
umutlarını artırmaktadır.
“Emredildiğin gibi dosdoğru ol” gerçekleri söylemeyi, zalime
karşı mücadele etmeyi gerektiriyor.
Bir asır önce
Çanakkale’de milletin boğazına saldıranlar, bugün de ellerini çekmiş değiller.
Bugün Mehmetçiğe kimyasal silah iftirasını atanların, Türkiye’nin zenginleşmesinden,
huzurundan ödleri patlayanların ipleri bu odağın elinde.
Türkiye, tahıl
koridoruyla açlığı, kıtlığı önler; kör, sağır olurlar; Karadeniz’de doğal gaz
bulur, dudak bükerler, Akdeniz’de haklarını çiğnetmez, Türkiye’yi savaş
çığırtkanlığı yapmakla suçlarlar.
Bunlar ki
darbeleri alkışlayıp emperyalizmden demokrasi bekleyişindeler.
Tek tip kılık
kıyafet, tek düşünce; “demokratik
kazanım”, terör örgütleri, “silahlı
halk hareketi” olarak kitlelere empoze ediliyor.
Fransa’nın çimento
şirketi Lafarge’ın terör örgütlerini fonladığı haberleri de malumun
ilanından başka bir şey değil.
Vicdanları betonluyorlar…
Faşizmin, Avrupa
kamuoyunu esir almasının göstergesi seçim sonuçlarına yansımıyor mu?
Yeni yasalarla
farklı inanç ve kültürler potansiyel tehlike gösterilmiyor mu?
Kapılar,
mültecilerin yüzlerine kapatılmıyor mu?
Başörtüsü
yasağı, tek başına kadına/topluma
yönelik şiddettin ve İslam düşmanlığının göstergesi değil mi?
Türkiye’nin
girişimleriyle BM, 15 Mart’ı “Uluslararası
İslam Karşıtlığıyla Mücadele Günü” ilan etti.
Büyük bir
kazanım…
Uygulanabilirliğini
kaybetmiş, hayatın dışında kalmış yasalar var…
Anayasa değişikliği kılık kıyafet serbestisi olarak yapılmalı.
Dolayısıyla 24’üncü madde,“kılık
kıyafet” ibaresi getirilerek:
“Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat
hürriyetine sahiptir. 14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet,
dini ayin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere
katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç(kılık kıyafet) ve kanaatlerinden
dolayı kınanamaz ve suçlanamaz” şekline dönüştürülebilir.
Asırlık
gündemlerin coğrafyasındayız vesselam…