Sezai Karakoç ve Necip Fazıl
Sezai Karakoç,
Büyük Doğu dergisiyle ortaokul yıllarında tanışmıştı. Ortaokul ve lise
yıllarında bu derginin tutkulu bir okuyucusu idi. O, bu dönemde Necip Fazıl’ı
yüz yüze olmasa da gıyaben tanımış oldu.
Karakoç’un ilk
yazıları da 1950’li yıllarda Büyük Doğu dergisinde çıkar. Dergide yazıları
çıktığı yıllarda Necip Fazıl ile tanışmıştı. Ve bu yakınlık-tanışıklılık Necip
Fazıl’ın vefatına kadar devam etmiştir. Sezai Karakoç, Necip Fazıl’ın yanında
Büyük Doğu dergisinin edebiyat, sanat sayfalarını yönetti.
Necip Fazıl’ın
vefatı sonrası Sezai Karakoç’un veciz bir yazısı vardı. "Altmış yıl
durmadan dinlenmeden bin bir çile içinde, eserler vererek, mücadeleler yaparak
milletinin varoluş savaşında yerini alan bir Millet Büyüğü, düşünce ve edebiyat
hayatımızın dinmez ve sinmez kalemi, yerinden oynamaz üslubuyla kendini
edebiyat tarihine hak eden kalem, Üstad Necip Fazıl, aramızdan sıyrılıp, âdeta
bir kuş gibi uçup gitti."
Sezai Karakoç,
Necip Fazıl ile tanıştıktan sonra (1950’li
yıllar) itibaren Türk şiirinde yeni bir dönem başladı. İlk şiirlerinde Orhan
Veli akımına karşı durdu ve bir hece ısrarı gösterdi. Karakoç “Mona Rosa”
şiiriyle Necip Fazıl’ı bütünüyle önemsediğini gösterdi. “Mona Rosa”, bir yandan geçmiş şiir kültürümüze sahip
çıkarken diğer yandan da sonradan II. Yeni olarak adlandırılacak yeni şiirin
birçok unsurunu bünyesinde taşıdı. 1950’li yılların başlarında yazdığı şiirler
kadar şiir eleştirileriyle de kuşağının etkili bir adı oldu. Sezai Karakoç’un
önderliğinde Orhan Veli etkisini aşarak gerçek karakterini bulan modern
şiirimiz, her ne kadar serbest ölçüye geçse de geleneğe bağlılığını ilan
etmişti.
Sezai Karakoç’un
edebiyat dünyasını şekillendiren şahsiyetler Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal
Bayatlı ve Necip Fazıl Kısakürek’tir. Bu şahsiyetlerden ilk ikisi Mehmet Akif
ve Yahya Kemal ondan önce vefat etmiştir. Karakoç, bu ilk iki şahsiyeti
kitaplarından diğer bazı hatıralarından tanıyor-biliyor.
Sezai Karakoç,
Necip Fazıl için Servet-i Fünûn dergisiyle başlayan ve zirve noktasına ulaşan
Fransız edebiyatına bir nevi bir tokat atmıştır. Karakoç, Necip Fazıl’ın Arvasî
hazretleriyle tanışması sonucu bu tavrı benimsediğini söylüyor. Bunun yanında Türk
edebiyatının ana taşlarının Necip Fazıl ile İslamî edebiyatın merkezine oturtuldu,
diyor.
Sezai Karakoç,
ilk ciddi eleştiri yazısını da üstad Necip Fazul’ın Sonsuzluk Kervanı adlı şiir
kitabı üzerine yazmıştır. Bu eleştiri (kritik) yazısının da 1955 yılında
neşredildiğini söylemeliyiz. Sezai Karakoç, Necip Fazıl’ı Yahya Kemal’in
şiiriyle kıyaslarken Yahya Kemal’in şiirini bir anıt, Necip Fazıl’ın şiirlerini
her şeyin bittiği, kendi dünyamızın kapandığını, yaşanmaya ve yaşatmaya ve var
olmaya yeniden başlanıp başlanmayacağının sorulduğu bir vakitte DOĞMUŞ, insanın
toprağa ilk ayak bastığı andan haber olmuştur toplumumuz için.
Karakoç, Necip Fazıl’ın şiir poetikasını da şöyle dile getiriyor. Hakikat, varoluş, hayat ve ölüm, zaman ve son olarak ebedilik temalarını gıda edinmiş bir şairimizdir, diyor.
Sezai Karakoç;
Türkiye’de 1930’lar ve sonrasında Necip Fazıl sayesinde şiirde, romanda ve
felsefede mistik eğilimler baş göstermiştir, der. Bunları Peyami Sefa’da, Necip
Fazıl ve o günün şairlerinde görebiliriz. Unsurlar halinde doğu-batı sentezi
cinsinden düşüncelere de rastlanabilir. Yahya Kemal’in sohbetinde de buna
benzer düşünceler vardır. Ancak İslam idealini tüm bir tez olarak alıp savunan
kimse yoktu. Halk, İslam’ı yaşıyordu kendi gücünce. Din alanı bilginleri vardı.
Fakat entelektüel planda artık gizli açık başka tezler savunuluyordu. İşte, ülkemizde,
aydınların İslam’a dönüp bakmaları gerektiğini ilk haykıran ve tezini
sistemleştirmeye çalışan ilk Necip Fazıl Kısakürek oldu diyebiliriz.