Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.14
Gram Altın
2963.98
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
11 Ekim 2022

​"Seyyid, Hafız Kemal Kılıçdaroğlu"

Böyle bir başlığı durup dururken atsaydım çok yakışıksız olurdu.

Okuyucularımız haklı olarak “Güzel kavramlarımız üzerinden bir Genel Başkan’ı tartışmak size hiç yakışmadı” derlerdi.

Ben de kendilerine “Haklısınız, münasebetsizlik ettim!” diye karşılık verirdim.

Ne var ki vaziyet öyle değil, zira Sayın Kılıçdaroğlu’nu“Seyyid”, “Hafız”olarak nitelendiren CHP’nin ağır toplarından biri.

Vah lâiklik, vah!..

CHP’nin “altı ok”undan, Değiştirilmesi teklif dahi edilemez, tanımsız bir “Ok” kalmıştı geriye…

“Lâiklik” denilen ve bir vakitler “her 10 yılda bir” milletin böğrüne saplanması (vesayetçiler tarafından)adet haline getirilen “Ok”..

Lâiklik!

O da mı elden gidiyor ne?

CHP’nin kurucusu olmakla övündüğü rejimin “Devrim Kanunları”, “Ağa, Hacı, Hafız, Molla, Efendi, Beyefendi, Paşa, Hanım, Hanımefendi” gibi lâkap ve unvanların kaldırıldığını “hükme” bağlamış malûm.

Sayın Kılıçdaroğlu “Başörtüsünü kanuni teminat altına almak için” adım atacaklarını video-film yöntemiyle ilân eder etmez “kazan kaldıran” CHP’li “aydınlar” arasından,“yapılanın Devrim Kanunlarına uygun olmadığını” öne sürenler bile çıkmıştı.

“Camia” bu konularda epeyce hassas yani…

Bu hassasiyet bilindiği halde, muteber CHP’lilerden birinin, Sayın Kılıçdaroğlu’nun “Seyyid ve de Hafız” olduğunu öne sürmesi,

Eee, seçim bu. Demokrasi böyle bir şeydir!"denilerek izah edilebilir mi?

“Lâiklik”, “Seçim dönemidir, ne yapılsa yeridir!” denilerek örselenebilir mi?

Huzuruna nice kereler “Lâiklik elden gidiyor!” diye şikâyete gidilen Büyük Atatürk’ün hatırası bundan rahatsızlık duymaz mı?

***

CHP’NİN KENDİSİNİ İZAH ÇABASI!

Birçok CHP’liyi yakından tanırım.

“Bizim de ailemizde başörtülüler vardı ama fazla da ileriye gitmeyeceksin!” cümlesini namaza başladığım ilk günlerde çokça işitmiştim.

Sonra sonra onların “türbanlı” diyerek işaret ettikleri başörtülüler gündeme geldi, üniversitelerdeki yasaklamalar dolayısıyla.

O zaman da, öğrencinin başını örtmesinin hiç de uygun olmadığını, hele hele yasak varken örtmesinin hiç mi hiç yakışık almadığını söylerlerdi.

Hemen arkasından da, “Biz de Müslümanız ama” eklemesini ihmal etmezlerdi.

Namaza başladığım o ilk günlerde, kendilerine hep “Kimse sizin Müslüman olmadığınızı iddia etmedi ki, niçin ikide bir ‘Biz de Müslümanız’ deme ihtiyacını hissediyorsunuz?” diye sorardım da şöyle akla yatkın cevap alamazdım.

Müslümanız” diyorsanız, bitti.

Kalplerı yarıp bakmak kulun elinde değil ki…

İzah çabası niçin?

Namaza başladığım ilk günlerde karşı karşıya geldiğim “Eski Dostlar”, başörtülülerin kendilerini “Müslüman olarak görmediklerini”, baş örtmeyenlere farklı gözle baktıklarını zannediyorlardı.

Oysa, üniversitelerdeki başörtülülerin böyle bir gündemleri yoktu.

Onlar sadece ve sadece özgür iradeleriyle tercih ettikleri kıyafetleriyle eğitim görmek ve millete, devlete faydalı olmak istiyorlardı.

Başkalarının hayat tarzlarıyla ilgilenmiyorlardı, kendi mücadelelerini veriyorlardı.

Karşı karşıya geldiğim CHP’liler ise, onların hâl ve hareketleriyle kendilerine mesaj verdiklerini, “başka gözle baktıklarını”düşünüyor, kafalarında ürettikleri istifhamlara cevap yetiştirmeye çalışıyorlardı.

Tam da seçim ve başörtüsü gündeminin ortasında, CHP’den “Sayın Kılıçdaroğlu Seyyiddir,Hafızdır” gibi iddialar gelince…

“Bana ne Sayın Kılıçdaroğlu’nun ne olduğundan?” dedim.

Ve o “gençlik yıllarımdaki” CHP’li “Eski Dostlar”ın söylediklerini hatırladım.

Ben öyle soy sop işlerine girmem.

Benim merhum, merhume aile büyüklerim arasında da CHP’li olanlar, ittihatçı olanlar da vardı.

Bundan bana ne, “inanç” konusunda tercihte bulunma imkânımız var ama doğacağımız aileyi ve büyütüleceğimiz çevreyi kendimiz seçmiyoruz ki…

Rabbim, “Ey İnsanlar sizi biz bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sâhip çıkmanız için kavimlere, kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli, en üstün olanınız takvâda en ileri olandır. Muhakkak ki Allah her şeyi bilir her şeyden haberdardır.” buyuruyor. (Hucurât Suresi 13.Ayet)

Benim inancım böyle diyor.

Birilerinin sık sık hatırlattığı “Devrim Kanunları” ise, “hacı, hoca, efendi” hatta “hanımefendi” gibi unvanların kullanılmasını yasaklıyor.

CHP önde gelenlerinden bazılarının bir yandan “Lâiklik elden gidiyor!” diye feryad edip, diğer yandan da pratiklerinin ortaya koyduğu “Laiklik tarifine” aykırı hareket etmeleri tuhaf kaçmıyor mu?

Hani birilerine her fırsatta “Sen ne biçim dindarsın?” denir ya..

O birileri de onların her birine “Sen ne biçim laiksin?” deme hakkına sahip olur bu durumda.

Galiba böyle atışa tartışa çıkamayacağız işin içinden…

CHP’nin öyle seçim öncesi “manevraları, taktikleri” çerçevesini aşması…

Sonucu ne olursa olsun seçimler sonrasında çok sıkı bir “kendisini yeniden tanımlama” çabası içine girmesi gerekiyor.

Seçimlere gelince…

Kendilerinin ne olduğunu, ne olmadığını anlatmak için “seçimlik unvanlara” sığınmalarına hiç gerek yok.

Vatandaşlarımızın kahir ekseriyeti bu seçimde oy kullanırken de, “Seyyidlik”, “Hafızlık”, “Laiklik” gibi niteliklere pek bakmayacak.

İki mesele gündeminde olacak kahir ekseriyetin…

Bir:Milli meseleler, beka meselesi ne durumda, kim iktidarda olursa ne durumda olur?

İki:Geçim Durumu nasıl, yani hane halkı ekonomisi ne durumda?

*

Bu iki maddenin yerleri kişiye göre değişebilir ama kahir ekseriyet için ilk iki sıra böyledir.

***

BAŞÖRTÜLÜLER “REHİNE” Mİ?

CHP’nin milleti,vatandaşı tanımamak gibi bir büyük derdi var maalesef.

Nitekim…

Sayın Kılıçdaroğlu, son sosyal medya paylaşımlarındanbirinde, “başörtülü kadınları”, “Erdoğan’ın elindeki rehineler” olarak nitelendirdi….

Cümlesi tam olarak şöyle:

“Beklediğim gibi Erdoğan, başörtülü kadınlara rehine olarak elinde tutabilmek için konuyu alâkasız yerlere taşıdın.”

Elde tutulan kadınlar, rehineler…

Başörtülüler!..

Öyle mi?

“Rehine”nin ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz…

Bir yandan “Sizin haklarınızı teminat altına alacağız!” derken diğer yandan da başörtülüleri “iradelerini ortaya koyma imkânı olmayan” birer “rehine” olarak nitelendirirseniz…

Onları böyle hafife alırsanız…

Bütün ağır toplarınız “Hafızdır, Hacıdır, Hocadır, Seyyiddir, Dededir!” dese hikâye…

Ohooo, epeyce uzamışyazı…

Neyse…

Sayın Kılıçdaroğlu’nun

ABD’deki temaslarının “hayırlara” vesile olmasını dileyerek bitireyim de, “ironi”den anlamayanlar yine kızsınlar bize!

Lâkap ve Unvanların Kaldırılması Hakkındaki Kanun, 26 Kasım 1934 tarihli, 2590 numaralı kanundur. 29 Kasım 1934'te Resmi Gazete'de (2867 sayı, 3 cilt, 6. sayfa) yayımlanmıştır.[1] Güncelliğini yitirdiği gerekçesiyle mecliste tartışılmıştır.[2] Kanuna göre:

· Madde 1 – Ağa, Hacı, Hafız, Hoca, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Paşa, Hanım, Hanımefendi ve Hazretleri gibi lakap ve unvanlar kaldırılmıştır. Erkek ve kadın vatandaşlar, kanunun karşısında ve resmi belgelerde yalnız adlarıyla anılırlar.