Şeytanın solan yüzü
15 Temmuz 2016 darbe girişiminin üzerinden üç yıl geçti. Bu üç yıl zarfında FETÖ ile ilgili hukuki davaların büyük kısmı karara bağlandı. 15 Temmuz darbe girişimine katılanlar ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarına çarptırıldı. Yapılamayan tek şey ise daha önce bir şekilde FETÖ’ye bulaşmış olanların rehabilite edilememesi oldu.
Yurt içinde ve yurt dışında olanlar hala batıl davalarına bağlılıklarını devam ettiriyorlar. Bu aşamadan sonra fikir bazında FETÖ mensuplarının inandıkları değerlerin yanlışlığı ortaya konulup çürütülme yoluna gidilmelidir. Bu da bilimsel ve dini açıdan yapılmalıdır. Yeni Türkiye’nin selameti için buna ihtiyaç var. Devlet, tüm kurumları ile yeni dönemde bu konuya el atmalıdır. Tek tek, fert fert FETÖ’ye bulaşanlar kurulacak rehabilitasyon merkezlerine alınarak tedavi edilmelidir.
İslam dünyasının ilk kanlı terör teşkilatını kuran Hasan Sabbah, dini duyguları kullanarak müritlerinin kendisine körü körüne inanmasını sağlamıştı. Onların bu adanmışlığını da o dönemin dünya imparatorluğu olan Selçuklu Devleti’ni yıkmak için kullanmıştı. Günümüzde FETÖ’ye bağlı olanlar da Hasan Sabbah’ın uyguladığı gizlilik ve adanmışlığın bir benzerini sergiliyorlar. Efendilerine taparcasına bağlı mankurtalar gibiler… Kendilerine empoze edilen her şeyi, kesin doğrular olarak görüp istenilen her şeyi sorgusuz sualsiz yapan, düşünme yeteneğini kaybetmiş şakirtler topluluğu…
***
FETÖ, bir siyasi parti olmadan, seçime girmeden, yetiştirdiği kamu görevlilerini kendine bağlayıp itaat ettirerek fedakârlık kültürü altında, seçilmişlik duygusuna dayanarak devleti teslim almayı ve dışardan alternatif hiyerarşi üzerinden yönetmeyi amaçlamıştı. Gezi’de, 17 – 25 Aralık’ta ve 15 Temmuz’da üç kez girişimde bulundular ama başaramadılar.
Kendi deyimleri ile kılcal damarlarına sızdıkları devletin imkânlarını kullandılar. Devletten aldıkları hukuki yetkiyi suistimal edip teknolojinin sunduğu bilgi işlem, mobese, telefon ve dinleme gibi araçlarla tüm bireylerin mahrem alanlarına girdiler. Gözetledikleri kişilerden biat ettiremediklerini, boyun eğdiremediklerini soruşturma kumpasları ve anarşist metotlarla bertaraf ettiler. Mahremine girdikleri, sadece kişiler değil devletin kozmik alanlarıydı.
FETÖ’nün Ankara Çatı İddianamesinde de belirtildiği gibi, “Örgüt siyasete mesafeli durduğu izlenimini vermekle birlikte, el altından her dönem siyasetin gücünden yararlanma yoluna gitti. Devletin en üst kademeleri ile irtibat kurup, yurt içi ve yurt dışı yapılanmasında kullandı. Mesela, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, cemaat görünümlü bu yapı lehine 14 adet tavsiye mektubu yazarak yurt dışında cemaatin yapılanmasına katkı sağladı.”
***
FETÖ, tek kişinin mutlak hâkimiyetine dayanan diktatoryal bir iktidar oluşturmak için mücadele verdi. 1970’li yıllardan başlayıp, özellikle, “mülkiye, adliye, emniyet, eğitim ve ordu” içine sızarak, kendi özel hiyerarşisi ile illegal kadrolaşmaya gitti. Latif Erdoğan, “Şeytanın Gülen Yüzü” isimli kitabında FETÖ için istihbaratın en önemli unsur olduğunu yazar. Bu yüzden askeri ve emniyet istihbarat ile MİT’i ele geçirilecek ilk yerler olarak gördüler. O kadrolarda yer alanlar tespit edildikçe, halen neredeyse her gün yeni bir operasyonla tutuklanıyor.
FETÖ’ye göre, nihai hedefe ulaşmak için her yol mubahtı. Dini ve her türlü dini düşünceyi amaçlarını gerçekleştirmek için araç olarak kullandılar. Beyinlerini ve enerjilerini ele geçirdikleri şakirtler, FETÖ elebaşının emir ve talimatlarını sorgulamadan yaptılar, halen de yapıyorlar.
Devleti ele geçirmek için yürüttükleri gizli faaliyetler devlette kadrolaşmayı tamamlayıp yurt dışından yeterli desteği de bulunca 15 Temmuz 2016’da harekete geçtiler, ama Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde Müslüman Türk’ün imanlı göğsüne çarparak yerle bir oldular. 15 Temmuz, Türkiye için yeni bir milat oldu.