'Şeytan süslü gösterir!' (1)
Ebû’d-Derda, hicretten sonra Müslüman olmasına rağmen
Müslümanlığıyla, dindarlığıyla dünyaya değer vermeyişiyle, ibadet hayatıyla
bize örnek olan mümtaz sahabilerden bir tanesindir. Hak ve hakikati gördükten sonra “La İlahe İllallah
Muhammedur Rasulullah” dedikten sonra hiçbir dünyalık madde ya da menfaati kelime-i
tevhidin, hak davasının, ahiret, cennete ulaşma, Cemâlullah’a nail olma
hedefinin önüne geçirmeyen bir sahabidir.
Asıl adı Uveymir b. Malik’dir. Derda adlı kızına atfen Ebû’d-Derda
diye ismi meşhur olmuş, Uveymir olan adı neredeyse unutulmuştur.
Ebû’d-Derda; Medineli, tüccar, zengin, koku mağazası işleten bir
zattı. Dünyevi anlamda istediği hemen her şeye ulaşabilecek maddi imkânlara
sahip olan bir zattı. Ama onun hayatında en dikkat çekici hususlardan bir
tanesi ağaçtan yapılmış olan bir putuna kulluğudur. Her sabah kalkınca, işine
gitmeden, evinin en müstesna köşesine
yerleştirmiş olduğu putunu temizler, siler gerekli saygısını gösterdikten sonra
evinden çıkar işine öyle giderdi.
Cahiliye döneminden birbirlerini kardeş ilan ettikleri Abdullah b.
Revaha’ya çok düşkündü. Abdullah b. Revaha, Medine'de Müslüman olduktan sonra
Akabe’de Efendimiz (a.s.)’a “Sana biat edersek bize ne var?” sorusunu sorarak “Cennet
var” karşılığını alıp cennete ulaşıncaya kadar Efendimiz (a.s.)’ın yanından
ayrılmayan Mute’de şehit olarak hayata veda eden sahabidir. Onunla kardeşlik
ilişkisi vardı. Birbirlerine kardeş diyorlardı. Dolayısıyla onu çok severdi. Ebû’d-Derda
henüz Müslüman olmamıştı ama gözleri, Bedir Savaş’ından dönen ordunun
içerisinde Abdullah b. Revaha’yı arıyordu. O kadar düşkündü ki onu soruyor,
merak ediyor, takip ediyordu. Cahiliyedeki birbirlerini kardeş ilan
etmelerinden kaynaklanan hukuk, Abdullah b. Revaha Müslüman olduktan sonra da
devam etmişti. Ebû’d-Derda, Abdullah Müslüman oldu diye Abdullah'tan ilişkisini
kesmemiş, Abdullah b. Revaha da Ebû’d-Derda’dan ilişkisini kesmemiş bilakis
sürekli ona Allah'ı, Peygamberi, Kur'an'ı, iman hakikatlerini, tevhidi telkin
etmek sureti ile Müslüman olmasına çaba göstermişti. Abdullah, “Bizim elimizle
bir kişinin Müslüman olması dünya ve dünyanın içindeki her şeyden daha
hayırlıdır” buyuran Hz. Peygamber (a.s.)'ın terbiyesinde yetişen muhterem
insanlardandı. Abdullah b. Revaha’nın bu tebliğ, irşat ve İslam'a davet
gayretleri yakın günlerde çok etkisini göstermedi. Yani Ebû’d-Derda’nın
dininden döneceğine dair bir emare belirmedi.
Ebû’d-Derda, bir gün dükkânındayken Abdullah b. Revaha onun evine
geldi. Evin önünde eşi ve çocukları vardı. Abdullah: “Nerede kardeşim” dedi. Ebû’d-Derda’nın
eşi “Henüz gelmedi ama gelmek üzeredir” deyince Abdullah b. Revaha “İçeriye
girmeme müsaade eder misiniz?” dedi.
Eşi: “Buyurun. Siz kardeşsiniz, ev sizin” dedi. Abdullah b. Revaha’yı
içeriye davet etti. Abdullah b. Revaha, Ebû’d-Derda’nın yokluğunda onun evine
girdi yanında bir keser getirmişti. Keserle Ebû’d-Derda’nın çok önem verdiği,
sürekli tazim ettiği putuna rastgele darbeler indirmeye başladı. “Dikkat edin!
Allah'la beraber tapılan, Allah'tan başka ibadet edilen her şey bâtıldır”
diyerek rastgele darbeler indiriyor, yontuyordu. Evin içerisi yontulmuş ağaç
parçalarıyla dolmuştu. Ebû’d-Derda’nın gelişini beklemeden çıktı gitti evden. Ebû’d-Derda’nın eşi içeriye girdi, beyninden
vurulmuşa döndü, yığıldı kaldı. Ebû’d-Derda’nın çok saygı gösterdiği put
darmadağın olmuştu. Ben şimdi Ebû’d-Derda’ya ne derim telaşına düştü, öylece
kalakaldı. Biraz sonra Ebû’d-Derda geldi. Kapıda eşinin bu perişan halini
görünce “Neyin var?” dedi. “Neden bu kadar etkilenmişsin, hasta gibisin,
rahatsız gibisin” dedi. Eşi olanı anlattı. “Kardeşin yapacağını yaptı, putunu
tahrip etti” dedi. Ebû’d-Derda içeriye koştu manzarayı görünce o da beyninden
vurulmuşa döndü. Çünkü yaptığının doğru olduğunu düşünerek yapıyordu.
Kur’an-ı Kerim’de birçok yerde yanlışları şeytanın insana süslediği, süslü gösterdiği anlatılır bize. Pek çok zaman yaptığımız yanlışlara bir meşruiyet kılıfı geçirdikten sonra bu yanlışı işlemeye devam ederiz.