Şeyh El-Hazîn
ANADOLU’nun hemen hemen bütün şehirlerinde, bir çok kasabasında ve bazı köylerinde Allah dostları vardı. O mübarek, güzel insanların biricik emeli iyiliği anlatmak, İslam’ı tebliğ etmek ve erdemli insanlar yetiştirmekti. Bu erenlerin, ermişlerin, kendini Hakka vermişlerin başka bir emeli, gayesi yoktu, maddi beklentileri ise hiç olmadı. Sonra haşin bir rüzgâr esti yıllar önce. Din adına yola çıktığını öne sürenlerin bir kısmı yolunu şaşırdı. Parayla pulla, şirket ve holdinglerle haşir neşir oldu. Allah rızası için iyi mümin, temiz ahlâklı, faziletli gençler yerine ‘eleman’ yetiştirdiler, politikaya bulaştılar. Yetiştirdikleri ruhsuz robotlarla Devleti ele geçirmeye çalıştılar ve büyük imtihanı kaybettiler.
İslam’a yapılan bu en büyük ihanet hareketi ve benzerleri, bizi artık uyandırmalı, şuurlandırmalıdır. İnancımızı saf hâliyle anlatan zatları dinleme, özümüze dönme vaktidir. Bu ışık şahsiyetlerden birisi de Güneydoğu’nun müstesna ilim ve din adamı Şeyh Muhammed El-Hazîn’dir. Mugisiddin Aydın ve Prof. Dr. Ali Bulut’un hazırladığı, Ravza Yayınları’ndan çıkan Şeyh Muhammed El-Hazîn ve Dîvânı isimli eseri herkese tavsiye ediyorum. Titizlikle hazırlanan, 7 bölümden oluşan 414 sayfalık eserin koordinatörü Selami Erkoyuncu. Sunuş’u kaleme alan Prof. Dr. Ahmet Turan Arslan, eserin genç nesillere ulaşmasının önemini anlatıyor. Prof. Dr. Necdet Tosun ise Takriz’inde, “Muhammed Hazîn Hazretleri’nin 93 Harbi diye bilinen Osmanlı-Rus savaşında halkı bu cihada katılmaya teşvik ettiğini, sohbetleri, menkıbeleri ve yazdığı eserler ile yaşadığı dönemde gönüllerde taht kurmuş bir zat” olduğunu belirtiyor.
Hazret 1819 senesinde Siirt’e bağlı olan Fersaf’ta doğdu. Doğduğu köye binaen kendisine “Fersafî” denildi. Asıl unvanı ise El-Hazîn’dir. Bir gün derin bir cezbeye kapılarak okuduğu bir kasidede ‘Yâ Hazîn’ diye bir nidaya muhatap olunca o günden sonra ‘hüzün sahibi’ anlamında ‘El-Hazîn’ ismini benimser. Rivayete göre nesebi, Hazreti Peygamberin torunu Hazreti Hasan’ın neslinden gelen Şeyh Abdülkadir Geylânî’ye dayanır. El Hazîn’in dedeleri, Moğolların Bağdat’ı yağmaladıkları senelerde oradan göç edip Fersaf’a gelmişler. El-Hazîn, keşif yoluyla sahabe Hâlid bin Velid’in de Fersaf’a geldiğini ve hıristiyanlarla savaştığını çevresine söyler. Allah’ın veli kulu, “Siirt Fatihi” ve İslam kahramanı Hâlid Bin Velid’in çadır kurduğu yerde defnedilmeyi vasiyet eder. 1890’de vefat edince bu mekânda toprağa verilir.
El-Hazîn bazı kasidelerinde “Mevlâna Hâlid-i Bağdâdî, ben 7 yaşında iken bana hırkayı giydirdi.” der. Bağdâdî Hazretleri’nin vefat ettiği 1827 yılında El-Hazin tam 7 yaşındadır. İlk tahsilini babasından, ardından Molla Halil Siirdî’den ve civardaki âlimlerden yapar. Zahirî ilimlerdeki başarısından sonra tasavvufta seyr ü süluk için yola çıkar. Seyyid Tâhâ Hazretleri kendisini Şeyh Osman Sirâceddîn et-Tavîlî’ye yönlendirir. El-Hazîn, Irak’ın Süleymani şehrine bağlı Tavila köyüne gider ve hocasını bulur. Ondan ders almaya başlar. İnşa edilen dergâha taş taşır. Halid-i Bağdâdî’den icazetli olan Şeyh Osman, halifesi kabul ettiği El-Hazîn’e Nakşibendî, Kadirî, Sühreverdî, Kübrevî ve Çeştî tarikatlarında irşâd için mutlak izin ve icazet verir.
Büyük mürşid, 1844’te Irak’tan köyüne döner. Görev alınmıştır. İrşada başlar ve kurduğu medresede yüzlerce öğrenciye ders verir. Civardaki diğer insanlara da doğru yolu, züht ve takvayı tavsiye eder. Bölgenin âlimleri ziyaretine gelir ve ona hürmet ederler. Buna rağmen şöhretten kaçar ve kenara çekilir. Maişetini kendisi kazanır: Un değirmeninde ve üzüm bağında çalışır, ziraatçılık yapar, halat örer. 73 senelik mübarek ve hayırlı ömrünü tamamlayıp 1890’da Hakka yürüyen El-Hazîn, 1028 yıldır yüzbinlerce kişi tarafından türbesinde ziyaret ediliyor. “Kıyamete kadar anlatsam kalbimdeki İhlas Sûresi’nin anlamı bitmez.” sözü meşhurdur. 19 halife bırakmıştır. Çocuklarından Şeyh Şerafeddin Hazretleri, Erzurum Hasankale cephesi ve Bitlis’te Ruslara karşı savaşır. Ruslar Bitlis’i işgal edip Siirt’e doğru ilerleyince halk endişelenir. Ancak Şerafeddin Hazretleri halkı göçten vazgeçirir, topladığı mücahitlerden oluşan gönüllü askerlerle birlikte Rusları Bitlis yakınlarında karşılar ve durdurur. Ve bu mübarek babanın oğlu Muhammed Kâzım Efendi, kutlu emaneti devralır daha sonra, dergâhı dolar taşar. Pek çok eseri arasında Cevâhiru’l-Ulûmi’l-Kâzımiyye ile Deryâdan Damlalar en çok bilinenlerdir. 1996’da İstanbul’da vefat edince, binlerce seveni onu memleketine götürür ve şehre defneder. Oğlu Şeyh Muiniddin Aydın, büyük dedesinin kutlu beldeye diktiği irşad sancağını bugün de dalgalandırıyor ve halkın huzuru için çalışıyor.
Şeyh Muhammed El-Hazîn’in Dîvan’ı 8 kasideden meydana geliyor. Münacaatı’nı okuyorum. Bir beyitte yakarış var: “Allah’ım! Bütün sırları ve kalplerde saklı olanları en iyi sen bilirsin. / Bu fakir ve Hazîn’in gönlüne nûr denizinde bir damla olsun yağdır.” Ve ikinci muhteşem beyit: “Ey kalp ve bakışları değiştiren Allah’ım, gurur ve kibirden beni kurtar; / Kendimden daha hor birini görmedim, hüzün ve fakirliğime acı.” Bunlar, deryadan bir damla, ummandan bir katredir. Yolu aydınlık ve ufku açık önderlerin ardından gidilir.