Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
21 Haziran 2013

Seyda Muhammed Ali Ceylanpınar\u00ee

Bir Mabed Bekçisi

Seyda Muhammed Ali Ceylanpınaru00ee

Dostumuz Ali Karakeçili ile beraber Urfa'nın dumanlı dağları arasından sıyrılıp kuzeye doğru açılıyoruz. Kabahaydar Beldesinde medresesinin kuruluş çalışmalarını yürüten Seyda Muhammed Ali'yi ziyarete gideceğiz. Bir yandan fıstık ağaçları diğer yandan üzüm bağları bizi bu kutlu mabede götürecek muştu kelebekleri gibiydiler.

Günümüzde, kalaylanmış eğitim kurumlarının kazanında birikmiş zehir artıklarıyla büyüttüğümüz gençlik heba oluyorken Seyda'nın yakınlarda, çok yakınlarda bir "sabır heykeli" gibi medresesini kurması bize yarınlar için ümit vadediyor. Bu sabır heykeli, bir avuç hayırseverin imkanlarıyla inşa ediliyor.

Mekan'a vardığımızda medresenin camisi önünde biraz bekleştik. Bu arada Seyda'nın bir gün önce Erzurum'dan geldiği haberini aldık. Daha doğrusu Seyda Hazretleri Doğubeyazıt'ta Ünlü Alim Şeyh Ahmed-i Hanu00ee hakkında düzenlenen bir anma programına gitmişti. Geçen ay da Mısır'a gitmişti.

Bizi sıcak bir muhabbetle karşılayan Seyda hazretleri ile birlikte medresesinin camisine gittik. Kendileri burada ikindi namazlarını eda ettikten ve ders almayı bekleyen fakilerine dersini verdikten sonra bizimle ilgilendi. Bir ikindi namazı sonrası çayını içtik hocamızın.

Bu medrese tamamlandığında medreseleriyle ünlü Siirt'in Tillo (Aydınlar) ,Van'ın Norşin (Güroymak), Bitlis'in Hizan, beldelerindeki medreseler gibi olacak. Aslında Seyda hazretlerinin Ceylanpınar'da bir medresesi daha var. Orada binlerce talebe yetiştirdi. Buraya Rusya'dan, Mısır'dan, Suriye'den de talebeler gelir ve icazetnamelerini aldıktan sonra geri dönerlerdi.

Seyda Hazretleri'nin çalışmaları ve hayatı hakkında bir kitap hazırlığı yapan yeğeni eğitimci Hüseyin Arslan beyden bazı bilgiler alıyoruz. İlk öğrenimini Ceylanpınar'dan yaptıktan sonra ortaokulu Mardin'de okumaya başlayan Seyda Hazretleri buradaki karma eğitimden, kız-erkek ilişkilerinin bayağılaşmasından hoşlanmaz ve okulu bırakarak İslamu00ee ilimlere olan aşkı, onu medreseleriyle Cizre'ye götürür ve orada Seyda Muhammed Said el-Cezeru00ee'ye intisap eder.

Seyda'nın ailesi onun kaybolacağı düşüncesiyle aramaya koyulurlar. Cizre'de izini bulurlar ve Hocasına gider çocuklarını geri ister. Aralarında manidar bir diyalog geçer.

Ailesi "müsaadeniz olursa çocuğumuzu almaya geldik, sizin yanınızda kalmaktadır." Hoca da "kaç çocuğunuz var?" Beş çocuğumuz var cevabını alınca "Sizin dört çocuğunuz dünya için size yeter, birini de ahiret için ayırınız. Muhammed Ali artık bizim evladımızdır. Ona sizden daha iyi bakıp yetiştireceğimize emin olabiliriz." Der ve çocuk medresede kalır. İyi ki medresede kalmış.

Seyda Muhammed Ali ile sohbetimiz kısa sürüyor ama onun Kürt sorunu hakkında fikirlerini kitap çalışması ile uğraşan yeğeninden alıyoruz: Seydaya göre Kürtler, İslam ümmetinin yetimidirler. Irkçılık bilinci içerisinde olmadıkları için devlet kurmamışlardır. Osmanlı'ya en sadık unsur olarak Kürtler'dir diyor. İslam'da ırku00ee temeller üzerine kurulacak devletin bir sorunlar yumağı olacağını ve ümmetini parçalayacağını söyler. Bu gün Kürtler'e tanınan haklar, Avrupa'nın baskısıyla değil Tayyip Erdoğan'ın ümmet bilinci ve düşüncesinden dolayı verilmiştir.

Suriye ve İran konusunda da Seyda şunları söylüyor. Beşar Esad'ın iktidar hırsı yüzünden halkına ülkeyi cehenneme çevirdiğini İran'ın tutumunda ise şaşırmadığını çünkü İran hiçbir zaman küffara karşı bir karşı koyma içinde olmadığını hep Sunnu00ee Müslümanları hedef aldığını , İran'daki depremlerin bir uyarı olduğunu ifade ediyor. İslam dünyasının bir taziye çadırına dönüştüğünü; bu acıların onları birleşmeye mecbur bırakacağını belirtiyor

Sözlerimizi toparlarsak Seyda hakkında şunları söyleyebiliriz. Muaz Ergü kardeşimiz Cemil Meriç için Mabedin değil hüznün bekçesi demişti. Gerçekten de modern insan hüzünlüdür, sıkıntılıdır, beyni patlamak üzredir. Oysa Seyda hazretlerinin tebessümü ilmu00ee seciyesi beni büyülediğini söyleyebilirim. Bir yandan kaza namazlarımızı eda edelim, diğer yandan çocuklarımıza manasız isimler vermeyelim deyişi, öbür yandan Ahmed-i Hanu00ee üzerine vukufiyeti, rahlede diz çöken talebeler, yolunu gözleyen fakiler ve de en önemlisi eğitimdeki samimiyet bizi modern zamanlardan klasik zamanlara götürmüştü. Onun özellikle Osmanlı medreselerinin ihyasına olan katkısı elle tutulacak ve bizim gibi klasik edebiyat yolunun saliklerince önemsenecek bir durumdur.

Sonuç olarak gerek liselerdeki dinu00ee eğitim gerekse de İlahiyat Fakültelerindeki eğitim bize samimiyet eksikliği bırakıyor. Samimiyet olmadan da biz hep "Tefsir, hadis, akaid, sarf, nahv ve siyer derslerinden geri kalıyoruz. İşte bu medreseler samimiyetin en doruk noktasında ve binlerce talebesiyle adam gibi adam yetiştiryorlar.