Dolar (USD)
34.49
Euro (EUR)
36.25
Gram Altın
2962.10
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Haziran 2024

​Seyahatname

Ahmet Haşim, “Seyahatname okumanın tadını öteden beri bilirim.” diyordu. Meraklıları bilir, şairimizin nesir kitapları arasında çok güzel seyahat notları vardır. Kim sevmez ki gezmeyi, dolaşmayı, seyahat etmeyi? Esasen yolculuklar insanın ufkunu genişletir, bakış açısını derinleştirir, düşünmeye, tefekküre ve anlamaya sevk eder.

Yazı kursu talebelerim ara sıra sınıfta, gezdikleri yerlerden bahsederler. Ben de o esnada sorarım: “Zekâtını verdin mi?” Öğrenci, bir anda şaşırır. “Hocam zekât, Ramazan ayında verilmez mi?” Tabii gülerek açıklarım: “Kastım o değil. Gezip dolaştığın yerlerin zekâtını verdin mi? Yani bir deneme, hikâye veya şiir yazdın mı? Yaz ki, başkaları da özensin, imrensin ve senin gibi seyahate çıksın. Ders kitabımız Yazı Masası’nda “Seyahat” bölümünde 8 sayfalık metin var. Yer darlığı olmasaydı bu renkli tür, 80 sayfa hâlinde bile yazılabilirdi.

Seyit Ali Kahraman’ın Yeditepe Yayınevi tarafından neşredilen Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi’ni okudum. 17. asır klasiği şaheserde, Evliya’nın on ciltten ibaret olan eserinin birinci cildi, yani “İstanbul” faslı var. Sunuş’un ilk satırları bizi içerideki bereketli, lezzetli, zengin sofraya davet ediyor: “İnsanoğlu yüzyıllar boyunca gezip dolaşmış ve bu gezileri sırasında görüp öğrendiklerini kaleme almıştır. Bunların kimi gördüklerini unutmamak, kimi de kendilerinden sonra gelecek insanlara gezip gördüklerini bilip öğrendiklerini miras bırakmak amacıyla yazılmıştır.”

Gezi kitaplarının faydalı olduğunu belirten Kahraman, bunların arasında hepsinden önemlisi ve kıyaslanamayacak eser olarak Evliyâ Çelebi Seyahatnamesi’ni zikreder ve ekler: “Dünyanın en büyük ve en kapsamlı seyahat kitabı olan bu eser, sadece seyahat notlarından ibaret olmayıp, onlarca devletin ve bu topraklar üzerinde yaşayan yüzlerce insan topluluğunun tarihi, sosyal yapısı, dili, yedikleri, içtikleri, gördükleri ile toplum hayatı, gelenek ve görenekleri, yetiştirdikleri ve bitirdikleri ile XVII. Yüzyıl hayatını canlandırıp bize sunmuştur.”

Metin, müellifin orijinal üslubundan uzaklaşmamak kaydıyla bugünkü okuyucularının rahatlıkla anlayacağı günümüz Türkçesiyle yazılmış. Zaten amaç Çelebi’yi bugünkü nesillere aktarmak değil mi? Evliyâ’nın hayat hikâyesi tafsilatlı biçimde yer alıyor. Seyyahımız hakkındaki malumat mühim. Çelebi’nin hiç devlet görevi almadığı hâlde devlet adamları yanında musahiplik, müezzinlik, gümrük memurluğu, elçilik, arabuluculuk, zahirecilik, vergi tahsildarlığı, ulaklık, vakıf idareciliği, Kâbe Örtüsü Nazırlığı görevlerini yapmış.

O kendi ifadesiyle “seyyâh-ı âlem ve nedîm-i benî âdem”dir. Yani dünya seyyahıdır ve insanların dostudur. İnsanların her hâlükârda yardımcısı, dostu, arkadaşı, hatta sırdaşıdır. Çok gezmek, ona bu güzel meziyetleri ve melekeleri kazandırmış. Bir de müzmin bekâr olduğunu öğreniyoruz. Zaten 51 sene boyunca yeryüzünü arşınlayan böyle bir gezgine, hangi hatun tahammül edebilirdi ki?

Evliyâ’nın bu büyük seyahate nasıl başladığının hikâyesi meşhurdur ve ilgi çekicidir. Bir gün rüyasında Hazret-i Peygamber’i görür ve çok heyecanlanır. Kâinatın Efendisi’nden “Şefaat Ya Resulallah!” talebinde bulunacağına telaşla, “Seyahat Ya Resulallah!” deyiverir. Rivayet odur ki Çelebi, bu isteğinin ruhsatını alır ve yola çıkar. Seyyahımız Rum ikliminde, Arap diyarında ve Acem mülkünde dolaşır, küffar beldelerinde de gezinir. Tam 51 sene boyunca yedi iklim, dört mevsim her tarafı arşınlar. Araştırmacılara göre 25 milyon kilometre kare yer gezmiş, 147 dilin konuşulduğu farklı ülkeleri, muhtelif toplulukları görmüş. Gidip gezdiği, geçip durduğu dağların, ovaların, ormanların, yaylaların, kalelerin, çarşıların, kütüphanelerin, hamamların sayısı 6 binden fazla. Temaşa ettiği şehirlerin adedi 257.

Gezginimizin ayaklarının değdiği coğrafyada bugün 40’dan fazla devlet kurulmuş. Galiba Hazret-i Âdem’den bugüne en çok gezen fani ve talihli kul Evliyâ Çelebi. Fakat “zekât”ını fazlasıyla ödemiş ve tam 10 ciltlik eseri, irfanımıza, dünya kültürüne kazandırmış. Gezdiği yerlerden bir kısmı: Almanya, Arabistan, Arnavutluk, Avusturya, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Çeçenistan, Dağıstan, Ermenistan, Filistin, Sudan, Gürcistan, Habeşistan, Hırvatistan, Irak, İran, Makedonya, Mısır, Macaristan, Polonya, Romanya, Rusya, Somali, Suriye, Tataristan, Ukrayna, Ürdün, Yunanistan… Geriye ne kaldı ki? Hem o zamanlar, bugün insanlığın başına bela olan ABD yoktu. 972 sayfalık kitabı, bilhassa gezmeyi sevenler görmeli. Eserin, ilk satırlarını teberrüken okuyalım: “Lâ ilâhe illallah Muhammedü’r-Resûlullâh sâdıku’l-va’di’l-emin. Bismillahirrahmanirrahim ve bihi’l-avnî nesta’în. Allah’a hamdolsun ki o kutsal yerlerin seyahati ve ziyaretiyle şereflendirdi. Selâm ve salât şeriat kalesini tesis eden, yüce sıfatların sahibi, kâinatın en şereflisi, varlıkların en mükemmeli, mihrabın önderi, şekilsiz şüphesiz yol gösterici o Muhammed Mustafa (SAV) üzerine olsun. O’nun yüzü suyu hürmetine Mülkün Maliki ve Feleklerin Yaratıcısı yeryüzünü insanlar için hoş bir mekân edip âdemoğlunu bütün varlıkların ve yaratılmışların en şereflisi etti.”