Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.13
Gram Altın
2966.57
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
27 Ocak 2019

Sevmezsek neye yararız ki?..

Bir “tanıdığımız” son vakitlerde epeyce “mülk” topladığını anlatıyordu…

Sordum:

“Niçin?”

Başkası olsa, bu sorumu anlamsız bulurdu.

Dostumuz tefekkür ehli olduğundan maksadımı hemen anladı ve hiç uzatmadı:

“Vallahi niçin topladığımı ben de bilmiyorum!..”

Üzerinde tefekkür edelim mi?..

Ettik…

Dostumuz, “kırsal” kesimden, memleket evlâtlarının kahir ekseriyeti gibi.

Anlattı:

“Bizi hep ezdiler, hep küçümsediler. Yıllar yılı insan yerine konulmadık. Bilirsin, Eski Türkiye’yi. Biz kendimizi Rahmetli Erbakan Hoca’nın öncülüğünde siyasetle ifade edebildik; siyaset bizim ‘var oluş’ mücadelemizdi, haykırışımızdı… Bu memleketin zencileriydik ve bizim ‘ayrımcılığa’ karşı çıkışımız ancak ‘sandık’ yoluyla olabilirdi! Şükür o yolla birçok engelleri aştık ama içimizde bir şeyler kaldı herhalde…

Bazı şeyler epeyce hızlı gelişti, bazı şeyler de haliyle yarım kaldı. Biz, bazı şeyleri sonradan bulduk. Şimdi, o şeyler elimizden gider diye mi endişe ediyoruz ne!..”

X

Lâf lafı açtı işte…

Bir ara…

Otobüste bir “beyaz”a yer vermediği için tutuklanan Zenci, Rosa Parks’tan bahsettik…

Irkçı Devlet’in o zamanki “mevzuat”ına göre, “zenci”ler “beyaz”lara yer vermek mecburiyetindeydi.

Çelimsiz terzi kadın Rosa Parks, bu saçma mevzuat maddesine karşı çıktığı için hapse atılmıştı…

Bunun üzerine geniş çaplı bir “Otobüs Boykotu” düzenleyen “Zenci” Lider Martin Luther King de, bin türlü saldırıya göğüs gererek “ırkçı zihniyete ağır bir tokat indirmeyi” başarmıştı.

x

Türkiye’deki “zenci”lerin mücadelesi de ”dünya tarihine” geçmeye aday tablolarla doludur…

Ne yazık ki, bunların çoğu adeta unutulmuştur!..

Mesela…

Zulmün en koyu olduğu günlerde gerçekleştirilen “İnanca Saygı, Düşünceye Özgürlük İçin El Ele” eylemi okullarımızda hakkıyla anlatılmalıdır!..

O günler unutulmamalı, unutturulmamalıdır…

Sultanahmet Mitingi’ni hatırlayanlarımız vardır:

Sular seller gibi akan bir büyük kitle…

Miting alanına giderken göz yaşı döken nice vatan evlâdı görmüştüm, İstanbul öyle bir coşkuya şahit olmamıştı belki de…

Müthiş bir tabloydu; önde Rahmetli Necmettin Erbakan, hemen arkasında Sayın Recep Tayyip Erdoğan, tarif edilemez bir coşku…

Refah Partisi’nin Tarihi Sultanahmet Mitingi’ne katılamayanlar, herkese açık kaynaklardan bazı sahnelerine ulaşabilir ve o günkü Ruh’un tadına bir nebze de olsa varabilir.

Çok başka günlerdi onlar, çok başka…

Hiç unutmam;

Akit Gazetesi tazminatlarla boğulmak isteniyordu, altından kalkılması imkânsız mahkûmiyetler çıkıyordu “zaman”ın yüzde yüz taraflı yargısından.

O günlerde, nice okuyucumuzun gazete merkezine kadar gelip “ev”lerinin, “tarla”larının tapularını gösterdiklerini ve “Buyurun, satın ve borcunuzu ödeyin!” dediklerini dün gibi hatırlarım.

Sağ olsun, İcra Kurulu Başkanı Mustafa Karahasanoğlu Ağabey, çok sıkıntılı yıllar geçirdiği halde okuyucuların tek kuruşuna dokunmadı, her seferinde “Sizi zarara uğratmaya hakkımız yok, bizi okumaya devam edin yeter!” dedi ama o destekler hepimize güç, kuvvet verdi.

Tazeledi, mücadele azmimizi güçlendirdi.

Şimdilerde…

“Özgürlük İçin El Ele” eylemindeki milyonların yaydığı “gül kokusu”nu özlemiyor muyuz; Sultanahmet Mitingi’ne akan yüzbinlerin göz yaşlarını, okunan ve okuyanlar arasındaki o tertemiz, sımsıkı bağları…

Eski günler hep özlenir, bu her daim böyledir, eskiyi olduğu gibi bulma çabası bilirim, beyhudedir…

Lakin, bazı “güzellikler” de muhafaza edilmelidir.

Edilebilseydi eğer…

En yukarıda olanımızdan başlayarak hepimiz, “Ne çektiysek hesabî olanlardan çektik!” demezdik.

Bir yandan böyle diyorum…

Bir yandan da…

Memleketin hangi köşesine gitsem, kimlerle sohbet etsem bu meselelerin tartışıldığını gördüğüm için memnuniyet duyuyorum.

Her yerde “değerlerimiz” konuşuluyor, her yerde, “Güzel Ahlâk” arayışı var, her yerde “erozyonla mücadele”nin yolları üzerine fikirler dile getiriliyor…

İmtihanın üç “kritik” ayağı; “masa, kasa, nisa” üzerinde duruluyor ve dualar ediliyor…

İçe dönük muhasebe çabalarının yoğunlaştığını görüyor ve bunun son derece müspet bir durum olduğuna inanıyorum…

Galibiyetler, mağlubiyetler, bunlar “esas”a dair değil…

Gayret kuldan, netice Yüce Allah’tan.

Bir gün kazanır, bir başka gün kaybedersin…

Mesele, “Hesap Günü”nde kaybedenlerden olmamakta.

“Yenilgi yenilgi büyüyen zaferlere” ulaşmak da var, “zafer zafer büyüyen yenilgilerle” tanışmak da…

Mesele…

Yürek meselesi.

Ne zengin sofraları var karın doymaz, ne fakir sofraları var daha güzel ziyafet bulunmaz.

x

Sevmezsek neye yararız ki!..