Sevginin adıdır Nesibe
Görmemişti ama canını, evlad-ü iyalini feda edercesine sevmişti! Sevgisinin az geldiğini, bütün kalbiyle sevdiği halde sevgide kusur ettiğini düşünüyordu. Yüreğini saran sevgi halesi başka sevgiye yer bırakmıyordu ama o sevgiliye layık görmüyordu bunu.
Medine’de asil bir hanımdı. 50’li yaşlarında,
cömert, fedakâr, edeb ve erkan bilen bir kadındı. Resul-i Ekrem’e kavuşacağı
anın hayaliyle yaşıyordu. Çünkü Peygamber insanı hazreti insan kılmaya
gelmişti, çünkü kadını cennetin tahtının üstüne oturtmuştu, çünkü insanları hür
ve eşit görüyordu…
Medine’ye hicret gerçekleşmeden önce Resul-i
Ekrem (sav), davasını anlatması için Mus’ab’ı Medine’ye gönderir. Mus’ab (ra) hanımlı-erkekli
sohbetlerinde Medinelilere Peygamber’in ahlakını, davasını, vahyolunan ayetleri
anlatıyordu.
O da sohbetlerde Mus’ab’dan duymuştu Alemlere
Rahmet Peygamberi ve davasını. Duyduklarından dolayı meftunu olmuştu Muhammed
Mustafa’nın!
Dayanılmaz bir acı vardı yüreğinde; “Kutlu
davanın sahibini ne zaman göreceğim?” diye kıvranıyordu. Zira onun davasını
anlatan bu kadar sevimli ise kim bilir kendisi ne kadar mübarek ve sevgili idi?
Bitmeyen hasretin sancıları ile kıvranıyordu,
eşi Zeyd bin Asım ile çocukları Abdullah ve Habib ile Resul-i Ekrem’i
gör(e)medikleri için çok üzülüyorlardı. Zeyd’den öğrendiklerini kusursuz bir
şekilde yerine getiriyordu. Duasında en sevgiliye kavuşmayı diliyordu hep.
Günler geçmez, haftalar bitmez derken Akabe
Biatı vakti gelmişti. 70 kişilik kutlu grubun içindeki iki hanımdan biriydi.
Eşi ve iki oğluyla birlikte Akabe’de Muhammed Mustafa as ile karşılaştı. Yer
yüzü böyle bir mutluluk görmemişti. Çünkü Mus’ab onu eksik anlatmıştı.
Rasulullahı görmesiyle Muhammedî nurun kalbine saçtığı sevgi ile ona muhabbeti
daha da büyüdü. Bu sevgiyle öyle bir dua etti ki Allah cc anında kabul buyurdu:
Rabbim! kalbimi Resul’ünün sevgisi ile
doldur!
Yani bu haliyle sevgim daim olsun, azalmasın,
bitmesin…
Nesibe’den (ra) bahsediyoruz, Hz. Nesibe’den.
Medineli asil kadın Nesibe’den.
Akabe’den dönen Hz. Nesibe Radiyallahuanha
boş durmadı, sevgisinin gereğini yerine getirmek için gece gündüz çalıştı.
Evini İslam okuluna dönüştüren Hz. Nesibe, öyle bir eğitim veriyor ki başta iki
oğlu olmak üzere öğrencilerinin Rasulullah’a olan sevgileri Hz. Nesibe’ninkini
geçiyor.
Resul-i Ekrem (sav) Medine’ye Hicret edince
Nesibe’nin de sorumluluğu katlanarak artmıştı. Peygamberin Medine’de bir
sorunu, sıkıntısı olmasın diye çırpınıyordu.
Uhud günü Nesibe validemiz oğullarına ve
eşine, “Ne olur siz yaşarken Resul-i Ekrem’e bir şey olmasın!” demişti.
Anne sözü o kadar etkili olmuştu ki çocukları Habib ve Abdullah, canlarını feda
edercesine sevmişlerdi Peygamberi.
Mesela, Peygamber as, Müseylemetü’l Kezzab adındaki
sahte peygamberi uyarmak için Hz. Nesibe’nin oğlu Habib’i ona göndereceğini
söylerken, Nesibe ra, oğlunun sağ olarak geri dönemeyebileceğini düşündüğü
halde bu karara, “Baş üstüne Ya Rasulallah” dedi.
Habib M. Kezzab’a gider. Kezzab Habib’i sorguladıktan
sonra, “Peygamberi inkar et, bana iman ettiğini söyle yoksa ellerini,
ayaklarını keser, gözlerini oyarım!” diye tehdit eder. Habib, “Lailaheillallah,
Muhammed’ün Rasulullah!” der. Müseyleme Habib’in ellerini, kollarını keser
ama onun cevabı her seferinde aynı: “Lailaheillallah, Muhammed’ün
Rasulullah!” Habib’in ayakları kesilir, gözleri oyulur ama o cevabında
ısrar eder: “Lailaheillallah, Muhammed’ün Rasulullah!”
Neticede küçük kardeş olan Habib (ra) şehadet
şerbetini içer. Oğlunun şehadet haberini aldığında, “Allah’ın ve Rasulünün
yoluna feda olsun” der Nesibe ra.
Hz. Nesibe (ra) Uhud gününün de kahramanıydı.
Evinde oturamadı, sevgisi oturmasına izin vermedi ve kalkıp cepheye gitti.
Okçular Tepesi terk edilince müşrikler Efendimize saldırmaya başladılar. Nesibe
(ra) şehid düşen Mus’ab’ın kılıcını alıp Peygamberi korumaya çalıştı. Oğlu
Abdullah yaralanınca hemen onun kolunu sarıp, “Oğlum, bugün durma günü
değil, hadi Rasulullahı koruyalım” diyordu. Resul-i Ekrem Uhud’u her
anlattığında, “O gün Nesibe elinde kılıç önümde, arkamda, sağımda, solumda
savaşıyordu ve gelen kılıç darbelerine siper oluyordu.” buyurur.
Hz. Nesibe o gün boynuna aldığı darbelere
aldırış etmeden Peygamberini korumak için savaştı. Savaş meydanı sakinleşmişti,
Nesibe, dünyadaki tek muradını istemek için Peygambere döndü ve “Ya
Rasulallah! Allah’a dua et ki cennette sana komşu olayım!” dedi. Peygamber de
(sav) “Ya Rabbi! Bunları bana komşu ve dost eyle” diye dua etmişti.
Alacağı en büyük mükafatı almış, yaraları ile
evine dönmüştü Hz. Nesibe (ra).
Sahi, sevgi derken neden Nesibe değil de
başkaları akla gelir anlamış değilim. Çünkü ömrünün son gününde de ilk günkü
aşkla seven Nesibe (ra), yaşadığı müddetçe sevgisinin gereğini kusursuzca
yerine getirmişti.