Dolar (USD)
35.06
Euro (EUR)
36.73
Gram Altın
2964.79
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Aralık 2021

Sevgili samimiyet

Kibir tevazuyu taşıyamaz. Oysa onun demirden bileklerine latif bir kuştüyüdür gövdesi tevazuun. Öyleyse kurşun yağmuruna ince bir şemsiye ile mukabele edebilen o içli eşik, letafetin muzaffer olduğu yerdir. Kendi gölgesinden ürken ama kibrin demir basamakları üzerinde yükselmeyi şiar edinen silik karakterlere teveccüh göstermek, onları içine düştükleri kıştan göğsünüzün baharına taşımayı murat etmek sizdeki merhametin bir tezahürüyse de o kibrin cilası olacaktır. Zira sönük kalanın ışıktan duyduğu rahatsızlığı sadeliğe, asalete, entelektüel bakış açısına dayandırma olasılığı yüksektir. Hayatsa her şeye rağmen sırtında ve kalbinde taşıyanın yürüdükçe yorulduğunu hissedeceği ve arınma ihtiyacı içerisine gireceği bir tecrübedir. “Benimle ilgilen, beni yücelt, beni kutsa” temennilerine kayıtsız hâle geleceği ve bu hâlet içinde tepkisizliğin en büyük tepki olduğunu öğreneceği aziz bir tecrübe.

Uzun bir zaman dünyanın kötülerle iyilerin savaş hâlinde olduğu bir arena olduğuna inandım; nihâyetinde iyiliğin galip geleceği bir arena. Fakat Rahman’ın yarattığı kötülüklere nasıl böylesi cömert mühletler verebildiği hususu hep çıkmaz bir sokağa götürüyordu beni. Bir gün, Muhyiddin İbnü'l-Arabî’nin Fusus'ül Hikem’inde esma bahsine rastladım. Allah’ın Rahman, Rahim, Mü’min, Semi, Nur, Adl, Hakem, Kadir, Vedüd gibi merhamet, azamet, adalet, saffet, rahmet ve sevgi ilhak eden sıfatlarının kulları üzerindeki yansımalarının fark edildiği ve dillendirildiği belirtilirken O’nun Muzil, Kahhar, Dârr, Mâni gibi yakıcı ve yıkıcı isimlerinin insanlar üzerindeki tecellilerinin göz ardı edildiğine dikkat çekiliyordu. Hâlbuki kâinatta her ismin bir şahısta tecellisini görmek mümkündü ve dengeyi muhafaza, yıkıcı isimlerin yansımalarının da kişilerde olmasını gerekli kılıyordu. Üstelik Şeyh, kendisinde bu sıfatların görüldüğü pek az kimsenin sıkı bir terbiye ile değişip dönüşebileceklerini kaydediyordu. O dem mekanizmayı bozacak bir yükseklik aramanın da beyhudeliğini anladım. Denge için kötülükle iyiliğin kol kola yürümesi elzemdi. Ancak burada da kalmadı. Bir zaman sonra samimi bir gazabın riyakâr bir merhametten üstün durduğunu fark ettim; hadiselerin geçtiğini, insanların geçtiğini fakat güzel bir tecrübenin verdiği hissin daima öğrenmeye istekli bir gönülle kalacağı için gönderilen mesaja odaklanmak gerektiğini… Belki de bu sebeple “ıstırap çekeriz; dış dünya var olmaya başlar…; çok ıstırap çekeriz; yitip gider. Acı onu sadece gerçekdışılığını açığa vurmak için uyandırmıştır.” der E. M. Cioran Burukluk kitabında (s. 30) ve otuzunu geçen insanın olaylarla, bir gökbilimcinin dedikodularla ilgilendiğinden fazla ilgilenmemesi gerektiğini söyler (s. 63).

Galiba şahıs kadar hadiseyi de orada bırakıp gidebilmeyi ben kırklı yaşlarıma yakın bir yerde öğreniyorum ve zaman zaman kötülükten kopmuş gibi dursa da bâki bir samimiyetin ehemmiyetini “orada” fark ediyorum. Değişken gündemlerin, geçici ve yıpratıcı kavgaların, güdümlü insanların hayatımıza sadece bir mesaj bırakmak için uğradıklarını ve okunan mesajın kalıcı olmak için bir eser hüviyetiyle nakşedilmesi gerektiğini orada içselleştiriyorum. Nitekim kişide kalan derinleştirildiği ölçüde “samimiyet” olarak okunabiliyor muhatabı tarafından. Muhtacı ve meftunu olduğumuz şey tepeden tırnağa bir samimiyet; hesapsız, bencillikten uzak, “sen” diyebilmeyi önceleyen. Bizden alındığını düşündüğümüz her vakte hakkını helal ettirebilen bir samimiyet. Şairin dediği gibi “mahcupluğumuzu alıp çarşıda dolaştırmayacak”(Üzeyir Sali, Yakılmış Şiirler, s. 53) ve her akşam hüznümüzü bekleyecek bir samimiyet.

Elinde cılız bir mum ışığı olduğu halde gecenin karanlığında arayanlar… İçli bir samimiyetin hasretini çeken kervana dâhil olmak isteyenler… “O” ağrıyı ağırlayanlar;

Selam size.