Sevdiğimiz şeylerden infâk etmemiz lâzım!…
“İnsanın meşrû bir ihtiyacını karşılayan, insan menfaat ve dileklerine uygun düşen, kişiye ve topluma yarar sağlayan her türlü iş ve davranış,” olarak tarif edebildiğimiz “iyilik”, sünnet-i seniyyede çok geniş yer almıştır. Eshab-ı kiramdan Nevvâs bin Sem’ân radıyallahu anh şöyle diyor:
“Resûlullah
sallallahu aleyhi ve selleme iyilik ve günahın ne olduğunu sordum. Buyurdu ki: “İyilik,
güzel ahlâktan ibarettir. Günah ise; kalbini tırmalayıp duran ve insanların
bilmesini istemediğin şeydir.” (Müslim)
Bu
hadis-i şeriften anlıyoruz ki; hakikî mânâda güzel ahlâklı olan mümin,
iyilikten başka bir şey yapmaz. Güzel ahlâk, yüce dinimiz İslâm’ın insanları
kanalize etmek istediği hedeftir. Güzel ahlâk, İlahî emir ve yasaklara
harfiyyen uyan müslümanın alacağı manevî şekil ve kıvamdır. Allahü Teâlânın
yüce buyruklarına samimiyetle uyan müminin vücudunu bir elbise gibi saran bu
güzel ahlaklı olma durumu, onun mükemmele ulaşmasına hizmet eder. Böyle bir
kimse, cemiyette hep hürmet görür ve bütün davranışları insanlarda hayranlık
uyandırır.
Başkalarının
duymasını istemediğimiz, ya duyarlarsa diye bizi tedirgin eden haller ise, o
davranışların kötü olduğunu gösteren çok önemli işaretlerdir.
İnsan
iyi ve kötünün ne olduğunu öğrenmeli, kötülükten sakınıp iyiliğe sarılmalıdır. İnsana
yakışan budur. Fazilet, hayır ve iyilik diye bilinen haller ve davranışlar
güzel ahlâktan ibarettir. Dolayısiyla insan, gönlünü rahatsız ve tedirgin eden
davranışların günah olduğunu anlamalı ve onlardan titizlikle uzak durmalıdır.
İyi
olabilmek, iyiliğe varabilmek için, insanın kendinden bir şeyler vermesi
gerekir. Bu, yerine göre “îsâr” yapmak yani başkasını kendine tercih etmek,
haksızlığa uğrasa bile mukabelede bulunmamak ve kendisine fenalık yapanları
bağışlayabilmektir. İyiliğe ulaşabilmek için Allah yolunda harcama yapmayı
tavsiye eden âyet-i kerime, iyiliğin; kendinden bir şeyler vermenin maddî ve
somut cephesine işaret etmektedir. Âyet-i kerimede şöyle buyuruluyor:
“Allah
yolunda sevdiğiniz şeylerden infâk etmedikçe, iyiliğe asla eremezsiniz. Ne infâk
ederseniz Allah onu hakkıyla bilir.” (Âl-i İmran 92)
Zengin
servetini harcayarak, makam sahibi itibarını iyi yönde kullanarak, âlim ilmini
öğreterek, güçlü olan kişi, hakkı ve haklıyı savunarak iyiliğe ulaşabilir.
İyiliğe ulaşabilenler, sahip oldukları bu güzel ahlâk sayesinde Allahü Teâlânın
rahmetini, cennetini ve rızâsını kazanacakları için hayatlarını, kendilerinden
beklenen yönde ve şekilde dolu dolu yaşamış bahtiyar kimselerdir. Allahü Teâlâ,
bizleri de onlardan eylesin.
Bir
insanın bizzat kendisine ve aile efradına karşı görevlerini yerine getirmesi
bir iyiliktir. Komşusu ile olan ilişkilerinde kırıcı olmaması, ona her konuda
yardım elini uzatması bir iyiliktir. Bir yoksulun, bir yetimin yedirilip
giydirilmesi ve barındırılması nasıl maddî bir iyilikse, güler yüz ve tatlı
sözle gönüllerinin alınması, sevgi ile başlarının okşanması da bir iyiliktir.
Üzgün
ve dertli birini teselli etmek, bildiklerini başkalarına öğretmek, insanlara doğru
yolu göstermek, hasta, yaşlı ve kimsesizleri ziyâret etmek bir iyiliktir.
İnsanların yardımına koşmak; hasta, yaşlı ve sakat kardeşlerimize toplu taşım
vasıtalarında yer vermek, görme engellinin elinden tutup yolun karşısına
geçirmek, bir yolcuya, bir misafire gideceği veya aradığı yeri göstermek bir iyiliktir.
Sokakta,
caddede, mahallede, çarşıda, pazarda taşı, çamuru pisliği, dikeni yani insanlara
eziyet veren ve tiksinti uyandıran şeyleri ortadan kaldırıp atmak iyiliktir.
Kısacası Allah ve Resulünün bizden yapılmasını istedikleri şeylerin tamamı iyiliktir.
Hatta kötülükten sakınmak ve başkalarına kötülük yapmamaya çalışmak da bir iyiliktir.
Bütün bu iyilikler aynı zamanda “sadaka”dır. Hadis-i şerifte buyuruldu
ki:
“(Mümin)kardeşinin yüzüne tebessüm etmen senin için sadakadır. İyiliği emredip
kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden adama yolu göstermen senin
için sadakadır. İyi görmeyen kimseye yardımcı olman senin için sadakadır. Yoldan
taş, diken ve kemik (gibi sıkıntı veren şeyleri) kaldırıp atman senin
için sadakadır. Kendi kovandaki (suyu) kardeşinin kovasına boşaltman senin
için sadakadır.” (Tirmizi 1956)