Sesimi duyan var mı?
Bugünlerde içimizi en çok acıtan, bir o kadar da umut dolu bir soru: Sesimi duyan var mı?
Büyük bir yıkımı
anlatan ve ardından sorulan soruya gelecek cevap ile umutları yeniden
yeşertecek bir soru...
Sesimizi duyan
birilerine en ihtiyaç duyduğumuz zamanlarda karşıdan gelecek cevaba
sarıldığımız şu günlerde her yanımızı kaplayan yarayı, acıyı birlikte sarmaya
çalışıyoruz. Dayanışmanın, yardımlaşmanın, birliğin en anlamlı olduğu bu
günlerde birbirimize sımsıkı sarılmaya çalışıyoruz. Biz biliyoruz ki yaralar
sarılarak, kucaklaşarak kapanır.
Bundan iki yıl
öncesine kadar dünyanın bir dar boğazdan geçtiğini ve imtihanımızın ne kadar
zor olduğunu anlatmaya çalışırken yarının umutları ile hayata tutunuyorduk. Gelen
gideni aratmasın diye dualar büyütüyorduk yüreğimizde. Ne yazık ki dünümüz
bugünümüzden daha fazla acıyla kuşatıldı. Dün evlerden çıkmazken bugün
evlerimize giremez olduk. Bu dünya imtihan dünyası ve bizler her an imtihan
içerisindeyiz. Bunu çok iyi biliyoruz. Bu sebeple duanın gücüne sığınıyoruz.
“Allah’ım, ne çok acı birikti
yüreğimizde... Her yanımız kanıyor, hüzün kapladı her yanı. Her yerde aynı acı,
ne yana dönsek gözyaşı. Ya Rab! En büyük umudumuz rahmetindir ve bir duanın
gizemiyle rahmetine sığınıyoruz. Görünür, görünmez afetlerden, belalardan ve
musibetlerden bizleri koru! Başka da sığınacak limanımız kalmadı Allah’ım!”
***
Yüce Allah, “Her
canlı, ölümü tadacaktır!” dediği halde bu ayetin hakikatini bile bile
ölüm korkusundan olsa gerek kabullenmekte zorluk çekiyorduk. Bugün bir kez daha
ayetin hakikati ile yüzleştik. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyanın eğlencesine
daldığımız bir zamanda bir sarsıntı bizi kendimize getirdi. Bir kez daha
öğrenmiş olduk ki, “Her canlı, ölümü tadacaktır!” hakikati doğrultusunda “Andolsun
ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle
sınayacağız. Sabredenleri müjdele! Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde,
‘Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz’ derler.” (Bakara
Suresi, 155-156. Ayet) bilincine varıyoruz.
Bir deprem, bir
kez daha insanın ne kadar aciz olduğunu ve yüce olanın sadece Allah olduğunu
bize öğretti. Bununla birlikte bu dünyanın imtihan yeri olduğunu ve ebedi
hayatın Ahiret yurdunda olduğunu bir kez daha anlamamız gerektiğini gözler
önüne serdi.
Maalesef bu
hakikat doğrultusunda sesimizi dünyanın öteki ucundan duyanlar olduğu halde
hemen yanı başımızda olanların çığlığımıza sağır olması içimizi acıtıyor.
Yüreğimizi yakan, hayallerimizi yıkan bu acıya kayıtsız kalarak siyasi,
ekonomik, bireysel ve dinî rant devşirme peşinde olanların duyarsızlığı bir
enkaz gibi tekrar üzerimize yıkıldı.
Ülke olarak bir
bütün olduğumuz şu günlerde birkaç kendini bilmezin krizden fırsat devşirme
derdinde fırsatçılık peşinde koşması içimizi acıtıyor. Bulunduğum şehir
Adana’da da depremin soğuk ve sert yüzüne şahit olduğumuz halde bu faciadan
rant devşirme derdinde olanlar, daha düne kadar iki liraya kiraya veremedikleri
evler için dört beş kat fiyat istemeye başladılar.
Bir deprem bile
açgözlü bu kesimin gözünü korkutmaz oldu. Ders çıkarması gerekenler kör, sağır
oldu. “Her canlı, ölümü tadacaktır!” mesajını anlamaz oldular. Ölenle ölünmez gibi basit cümlelerle
kendilerini savunmaya çalışarak fırsatçılıklarının üzerine koca bir enkaz
yıktıklarını anlamaz oldular. Sesimizi tüm dünya duyarken duyması gerekenler
duymaz oldu.
Ölüm tepemizde
dolaşan bir akbaba misali boşluğumuzu kolluyorken, fırsatçıların akbabadan
farkı kalmadı. Bu da içimizi daha çok acıtıyor. Belki biz enkaz altında
kalmadık, lakin yüreğimiz enkaz altında. Bir yanımız eksildi ve eksik yaşamlar
rehberinde aldık yerimizi. Bu da yetmezmiş gibi yüreği taş bağlamışların enkazı
altında eziliyoruz.
Lakin nihai
hakikate olan inancımızla Yüce Allah’ın Zilzal Suresi’nin son iki ayetinde
bildirdiği hakikate sığınıyoruz: “Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse,
onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun
cezasını görecektir.” (Zilzal Suresi, 7-8. Ayet)
Vesselam!