Serzeniş
Yaşım
altmışa yaklaştı. Şu ana kadarki hayatımda, inişli çıkışlı, acı tatlı birçok
anılar yaşadım. Özellikle yirmili yaşımdan itibaren davet ve davetle ilgili
yaşadıklarım, kanaatimce önemli olup çokça kayda geçmesi gereken bölümleri
vardır. Ancak, düşünmeye ve yazmaya çok az zaman ayırabiliyorum. Çünkü aktif
davet hayatı, birçok konuda zamanı kısıtlamaya devam ediyor.
35
yıl önce başladığımız medreselerde ilme ve ilim talebelerine hizmet, elbette en
başat görevimizdir. Bahsettiğim davet çalışmaları, genel olarak tedrisat
hizmetinden artakalan zamanlarla ilgilidir. Tabi buna bir de hasta ziyaretleri,
cenazeler, taziyeler, toplantılar vs. sosyal aktiviteler eklendiği zaman, iş
içinden çıkılmaz gibi oluyor. Örneğin bu yıllar içinde, bir ayda otuzdan fazla
taziye gittiğimiz zamanlar çok oldu. Yani ortalama günde bir taziye Diğerler
hizmetleri de bununla kıyaslayabiliriz ki, tüm bunları da rutin görevlerin
arasına sıkıştırıyoruz.
Tedrisata
başladığım günden beri, ders halkalarım da başladı ve hep devam etti. Genelde
haftanın hemen her gününde, ders halkalarım oldu. Halen bir kısmı çevrimiçi,
bir kısmı da yüz yüze olan haftalık (2021) 11 ders halkam var. Bu nasıl mı
oluyor. Bir kısmını akşam, bir kısmını sabah namazını müteakip düzenleyerek
zaman buluyoruz. Buna ek olarak Avrupa ve Türkiye’deki bir saat zaman farkı,
bazı gecelere iki ders sığdırmayı kolaylaştırıyor. Şimdi elini taşın altına
koyması gereken kardeşlerimden, bu yükün bir kısmını almalarını beklemek hakkım
değil mi?
Peki
serzeniş kime ve neden?
Serzenişim;
kapasitesi hakkında kendisi karar veren, yüz kiloya gücü yetiyorken yetmiş,
elli veya otuz kilodan başka kaldırmaya yeltenmeyen, kimi ihmalkar
davetçileredir. Kendisi nice kardeşlerine yol gösterecekken yol soran, nice
kardeşlerini taşıyacakken kendini taştan tembelliğe vuranlara. Şoför olacakken
yolculukta ısrar eden, tekerlek olup aracı yürütecekken tekere takoz olanlara…
Ben az söyleyeyim siz çok anlayın.
Ama
özellikle de medreselerimizden mezun olan ve belli bir zaman okuyup belli bir konuma
geldikten sonra, dava yükünü paylaşmakta ihmalkar veya çekingen davranan
talebelerim ve dava kardeşlerimedir. Elbette sorumluluğunun hakkını veren nice
kardeşlerim vardır ki, onları takdir ve tebrik eriyorum. Ama bir de dava
yükünden çok azını veya tâkatının çok aşağısında bir kısmını yüklenen
kardeşlerimiz var ki, serzeniş konusu işte budur.
Son
10-15 yıldır, sorumluluk konumunda olan nice kardeşlerim, kendime zaman
ayırmamı, daha çok araştırmamı, yazmamı, yazdıklarımı kitaplaştırmamı ve
özellikle anılarımı yazmamı tavsiye ediyorlar. Bu tavsiyeler, haddi zatında
benim de çok istediğim bir durumdur. Ancak bunun olabilmesi için, yukarıda
zikrettiğimiz hizmetlerin bir kısmını yüklenen yeterince dava arkadaşlarına
ihtiyaç vardır.
Özellikle
ilim, irfan, medrese ve tedrisat işlerini en iyi medreseliler anlar ve
üstesinden gelebilirler. Aynı başarı, ders halkalarında değişik sınıflardan
gençlerin eğitim ve terbiyesi için de geçerlidir. Yani medreseden mezun olan
bir kardeşim, dava yükünü yüklenmede, en fazla bilgi, birikim, sermaye ve
tecrübeye sahiptir. Tüm mesele, öğrendiklerinin değerini kavrayıp sahiplenmesi
ve gereği gibi değerlendirmesidir.
Medrese
mezunu bir davetçi, hayatın hangi kulvarında olursa olsun, temsil, tebliğ ve
davetin en güzelini yapabilir. Diyanet camiasından olsun, milli eğitim ve
ilahiyatlarda öğretici olsun, hatta isterse, işçi, çiftçi veya esnaf olsun,
fark etmez. Önemli olan, her zaman ve her yerde İslam davasının “hazır kıta”
bir neferi ve davetçisi olması gerektiğini idrak etmiş olsun.
Şimdi
tüm medreseli kardeşlerimin kendi nefislerine şu soruları sormalarını tavsiye
ediyorum. Bulunduğum yerde mevcut bir medresemize katkıda bulunuyor muyum?
Medresemiz bulunmayan bir bölgedeysem ben kendim bir medrese açabilir miyim? Bu
konuda bir girişim ve denemem oldu mu? Yoksa peşinen bu iş zordur, ben bu işin
üstesinden gelemem düşüncesiyle keçeyi suya mı attım?
“Manevi
kalkınma projesi”, “toplumsal dönüşüm” veya daha orijinal ifadeyle, “Müslüman
fart, Müslüman aile, Müslüman toplum” projesine destek babından ne yapıyorum?
Bulunduğum yerde bir ders halkasına dahil miyim? Kendim kaç ders halkası
oluşturdum ve bu ders halkalarında kaç kişinin İslami eğitim ve terbiyesine
katkıda bulunuyorum. Tabi tüm bunları, bulunduğumuz konumdaki görevlerimize ek olarak
veya iç içe yapacağız. Örneğin bir imam, bir vaiz vb. görevdeysek, yaptığımız
çalışmaları, “toplumsal dönüşüm” projesine tahvil edeceğiz. Yani programımızı
ona göre yapacağız. Yoksa iki misli iş yapacak değiliz. Önemli olan, İslam’ın
ihyası, ümmetin kalkınması ve adaletin ikamesinde, bu projenin yegane yol
olduğuna inanmaktır.