Şeriati: Kan değil mürekkep atsın!
Modern dönem, Müslüman dünyanın büyük şoklar, travmalar ve dağılmalar yaşadığı bir zamandır. Müslüman toplumlar, yaşadıkları sarsıntıların derinliği yüzünden ne yapacaklarını bilememekte, bu zorlu dönemin ortaya koyduğu büyük meydan okumalara nasıl karşılık verileceğini üretememenin şaşkınlığını yaşamaktadırlar. Muhammet İkbal, Aliya İzzetbegovic, Malik Bin Nebi, Hasan el-Benna, Mevdudi, Seyyid Kutup, Said Nursi, Mehmet Akif ve Ali Şeriati gibi tefekkür semamızın yıldızları, Müslüman dünyaya yol göstermek için çırpınmış, yeniden başlamanın ve ihyanın yol işaretlerini ve haritasını derin entlektüel çabalarıyla ve hayatlarıyla ortaya koymaya çalışmışlardır.
Ali Şeriati, modern dönemde İslam'ın ve Müslümanların insanlıkla ve dünyayla yeniden buluşması ve ayağa kalkması için hayatı boyunca derin, nitelikli ve doğal düşünceler ortaya koyan bir düşünürdür.Şeriati, ilahi adaletten gökte değil, dünyada söz edilmesi gerektiğini hep vurgulamıştır. Varoluşçuluğun filozofu Jean Paul Sartre, "Ben bir Tanrı'ya inanmıyorum, ama inansaydım eğer bu Şeriati'nin Tanrısı olurdu' diyerek Şeriati'nin ortaya koyduğu derin yorumun etkisini ortaya koymuştur. Ali Şeriati (23 Kasım 1933- 19 Haziran 1977), 44 yaşında İngiltere'de Şah diktatörlüğünün ajanları tarafından vahşice katledilmiştir. Şehit edilişinin 39. Yıldönümünde bu büyük mütefekkirimizin temel mesajını anlamaya çok ihtiyacımız vardır.
Müslüman toplumların durumunu büyük bir atalet ve pasiflik hali olarak niteleyebiliriz. Sanki tarihte, hayatta ve dünyada tatile çıkmış gibi sonu gelmeyen bir uykuya dalmış gibiyiz. Şeriati, bizi derin uykumuzdan uyandırmaya çalışan ve bizi yeniden hayat bulmak için rahatımızı bozan bir kişi olduğunu şöyle demektedir: "Ben sizi rahatlatmaya değil, rahatsız etmeye geldim. Ben esrar ve eroin miyim ki sizi rahatlatayım?" İçinde bulunduğumuz derin travma ve şaşkınlık durumundan çıkışın yolu, birbirimize anti-depresan, esrar ve uyuşturucu olmak değil, birbirimize iyileştirici, onarıcı, ayağa kaldırıcı ve ihya edici ilaç olan insanlar olmamız gerekmektedir. Bağdat'tan, Kabil'den, Gazze'den, Keşmir'den, Musul'dan, Timbuktu'tan kısacası Müslüman coğrafyanın her yerinden katliam haberleri gelmekte, hayatını kaybeden insanların çığlıkları bir Avrupa kupası maçları kadar bile ilgi görmemektedir. Şeriati, bu durum karşısında şöyle demektedir: "Tribünlerden gelen sesler, süren savaşlardaki mazlumun sesini kısıyorsa futbol afyondur." Din, ideoloji, şöhret, şehvet, eğlence adına üretilen hiçbir uyuşturucunun dünyanın mazlumlarının ve mağdurlarının sesinin duyulmasına engel olmasına izin vermemek, hepimizin insani yükümlülüğüdür.
Müslüman toplumlar, genelde İslam adına manipüle edilmekte, sömürülmekte ve aldatılmaktadırlar. Modern Belamlar, din adına insanları aldatma ajanlarıdırlar. Şeriati, din adına kandırılma ve aldatılmanın bizim temel felaketimiz olduğunu ifade etmektedir: "Dindar bir toplumu ancak din adına, din alimleri kandırabilirdi ve öyle de oldu." Din adına kandırılmamak ve aldatılmamak için dini, heva ve heveslerimize alet etmememiz gerekmektedir. Şerati'nin duası şudur: "Allah'ım! İnancımı komplekslerimden koru!"İslam'ı ve insanlığımızı komplekslerimize ve kaprislerimize kurban vermenin, bedeli çok ağır olmaktadır. İslam ve insanlığımızı birbiriyle bütünleştirirken, kompleks ve kaprislerimizi olabildiğince onlardan ayrı ve uzak tutmalıyız.
Coğrafyamızın en büyük sorunu yoksulluk ve yoksunluktur. Ancak bu yoksulluk ve yoksunluk, maddi bir fakirlik değildir. Fakirlik, düşünmeden, hoyratça hayata ve insana dair olan her şeyi atmaktır, dağıtmaktır ve yok etmektir. Bu bağlamda Şeriati, fakirlik üzerinde yeniden düşünmemizi sağlayan şu yorumda bulunmaktadır: "Her yerde olan fakirlik, açlık ya da açıklık değildir. Fakirlik, para ve altına sahip olamama da değildir. Fakirlik, sahafta satılmamış bir kitabın üzerindeki tozdur. Fakirlik, kağıt imha makinasında, gazete parçalayan bir bıçaktır. Fakirlik, arabanın camından dışarıya atılmış muz kabuğudur. Fakirlik, yemeksiz geçirilen bir gece değildir. Fakirlik, "düşünmeden" geçirilen bir gecedir." Devletin tek düşünen ve söz söyleyen güç olmasının, tefekkür değil, yalan ürettiği konusunda Şeriati bizi uyarmaktadır: "Sadece devletin konuşma hakkına sahip olduğu bir memlekette hiçbir söze inanmayın."Fakirlikten ve ataletten kurtulmanın tek yolu, gerçek anlamda düşünmektir. Düşünce olmadan insanın ihya olması, hayat bulması mümkün değildir. Şeriati'ye göre, okumak, düşünmek ve sorgulamak için yapılan davete icabet etmek yapılması gereken zorunlu bir ihtiyaçtır: "Düşünme, itaat et diyenlere değil; düşün, sor, sorgula diyenlere kulak ver."
Düşünme, soru ve sorgulama olmadan İslam'ı yüzeysel yaşamanın ve Kur'an'ı dinlemenin yeterli olduğunu sanma gibi bir yanılsama, toplumlarımızı sarmış durumdadır. İnsanlar, Kur'an'ı dinlemeyi, anlayarak okumaya tercih etmektedirler. Şeriati, facia niteliğindeki bu yanılsamaya karşı "Kur'an'ın ilk emri 'Oku'dur, 'işit' değil" diyerek sahih bir uyarıda bulunmaktadır. Okumadığımız, sorgulamadığımız, düşünmediğimiz için coğrafyamız kan, savaş ve çatışma denizine dönüşmüş bulunmaktadır. Okumadan öze dönmek mümkün değildir. Şeriati, okumamanın ortaya çıkardığı faciayı bize çarpıcı bir şekilde ifade etmektedir: "Okuyun. Zira mürekkebin akmadığı yerde kan akıyor!" Müslüman toplumlarda akan kanı durdurmanın okumaktan başka bir yolu bulunmamaktadır. Şeriati'nin okuma yönündeki mesajını anlamaya ve kavramaya, bugün her zamankinden daha fazla hayati düzeyde ihtiyaç duymaktayız.