Seri yaslar, seri acılar
Üzüntülü bir yazı bu. Parçalı. Dağınık bulutlu…
Çoğu zaman olgular üzerinden gitmeye çalıştığınızda olaylara dokunmadan, yani ellerinizi kana, tere, gözyaşına bulaştırmadan, bir anlamda suya sabuna dokunmadan yaşadığınız sanılabilir. Halbuki özel şartlarda çevrelenmiş kader çemberi büyük insanlık kaderinin bir parçasıdır. Ayrıca toplumsal dertlere duyarlılık hangimizi sadece kendi hayatına, kişisel dertlerine bırakmıştır ki…
Son yaşananlar hele…
Henüz kadın cinayetleri mi yoksa sadece cinayet mi demeliyiz konusunda bile ayrımcılık yapmakla suçlanıyorken kadınlar… Bu konuya dair ne söylemek istesek, söylemek istediklerimize varamadan başka açılardan çekiştirilecektir söylediklerimiz, biliyoruz.
İnsan olmak zor desek te yetseydi keşke. Yetmiyor. Kadın olmak da zor. Yaşamakla bilinebilir türden bir zorluk bu, yaşatılmakla değil…
En basitiyle sosyal medyada konuyla ilgili yaptığım birkaç paylaşımda, içimden düşündüğüm nüans tam olarak şuydu. Suçta ve cezada, özellikle namus suçlarında haksızlığa daha fazla uğramış ve korunmasız kalmış kadın tarafına olayın vahametinden dolayı geçici olarak bir parça daha pozitif ayrımcılık yapmak. Bunu bir kadın olduğum için değil, insan olduğum için yapmak. Fakat görüyorum ki bin-yüz-on yıllardır erkek üstünlüğü, kadın zayıflığı üzerinden hayatı yorumlamış pek çok erkek bakış açılarına sinmiş ve hayatlarına sızmış adaletsizliğin ve yancılığın hiç farkında değil. Kendilerini Allah’ın ve İslam’ın şımarttığı üstün varlıklarmış gibi algılamaya ve her konuyu bu bakışla değerlendirmeye devam ediyorlar. Meseleleri her zaman insan üzerinden ele almayı öğretmek için çok çabalar harcadık. Yapılan onca haksızlığa rağmen muhakemede dengeyi kaybetmemeye özen göstermiş olsak ta bir defalığına dahi pozitif ayrımcılığı samimiyetle karşılayamayacak kadar sabırsızlar. Aniden savunmacı ve hatta karşı saldırıya geçmekte hiç gecikmiyorlar. Yasa ve acıya saygısız ve daima “Bu suçluluk psikolojisinden nasıl bir manevra ve savunma mekanizması ile kurtuluruz?” yollarını arıyorlar. Öldüreni konuşmaları gerekirken, adeta öldürme eylemine meşruiyet için kadını-kadınları suçlamayı yeğliyorlar.
Bir erkek suç işlediğinde; insan suç işlemiş oluyor. Bir kadın işlediğinde ise; kadın suç işlemiş oluyor. Hem de namusa dair bütün suçlamalar sıralanıyor. Hatta bir erkek suç işlediğinde de “ Toplum olarak çok bozulduk, kadın fıtratını bozdu, dolayısıyla aileler bozuldu. Bu zavallı erkekleri de yine kadınlar, anneler yetiştirdi, suç işledilerse de bu onları yetiştiren annenin-kadının suçudur.” ‘a vardırılıyor. Böylelikle insanı yetiştirmede kadınları bir o kadar yalnız bırakma sorumsuzluklarını bir güzel itiraf etmiş olsalar bile, bunu ısrarla söylemekten çekinmiyorlar. Kahrolarak dönmeleri ve hemcinsleri ile acil durum alarmı eşliğinde bir an evvel köklü çözümler için seferber olmaları gerekirken hala suçlama peşinde olmaları çok enteresan…
Bütün bunlar ve burada sayamayacağım kadar çok veriler, kadınlarını kaybetmeye bu denli cesur bir toplum daha var mı ki diye düşündürüyor…
Mesela en son yaşananlardan birine bakacak olursak; kendisine bırakılan köpek yavrusuna tecavüz ederek öldürecek kadar aşağılık olsaydı eğer bir kadın... Sözgelimi şahsen ben, insanlığımdan utanmadan önce durup bir cinsiyetimden utanırdım-utanırım. Uzun uzun utanırdım-utanırım. Ve daima karşı cinse namus öğretmekten bir daha, bir daha vazgeçerdim. Sonra yeniden hemcinslerime döner öz eleştiriden, öz değişime kadar yolda hangi diken, köken varsa tek tek sorgulardım... Genelde güzel insanlar, özelde iyi, güzel kadınlar olmak için her türlü çabayı göstermeye adanmış bir insan öbeğinin parçası olarak bunu yapardım.
Yok.
Sevginin, aşkın ve bunların evi sayılabilecek evliliğin adı altında yapılan sorumsuzluklar ve suçlarda gelinen son noktaya bakarsak, erkek, kadını bir türlü insan "kardeş"i olarak göremedi. Kadınını bile... Kadınlar Habil/ savunmasız kaldı, Kabil/katil olan erkekler karşısında. Daha durun. Bitmek ne… Başlamadık bile. Öldürmenin çok farklı biçimleri var. Son öldürmeye gelinceye kadar...
Can almanın çok çeşitleri var. Can yakmanın...
Bir kadının hayatını zehir etmek, seçtiği hayatı yaşatmamak da uzun vadeli cinayetlerden... Aynı şeyi kadın yapıyorsa da öyle…
Bir kadın değil öldürülen. Onunla beraber pek çok şey!
Sevmek, coşku, güzellik, incelik, masumiyet, tatlı dil, şefkat, merhamet, bakım, ilgi, çekip çevirme, anaçlık, üretkenlik, soy, sop, sofra, tertemizlik, şenlik, donatma, düzen ve daha pek çok şey...
Bir kadın değil öldürülen. Onunla beraber pek çok şey!
Genele dair bir umudum yok aslında. Fakat bir yerlerden başlamak isteyen tertemiz ruhlu insanlar muhakkak vardır ve olacaktır.
Çok yorgun kadın insan bu konulardan dolayı… Başka meseleler de var ama cinayetlerden sıra onlara pek gelmiyor. Gelemiyor.
Nereden başlasalar bilmiyorum.
Kadınları "fitne", "meta', mal, eşya, "fena parça", "taş", "afet", "çıtır çerez", "kaşar", "eksik etek", fazla pantolon, "kaşık düşmanı", himayeye muhtaç, zayıf, akılsız, saftirik, "orospu", "fahişe", "yollu", kuyruk sallayan, "fingirdek', ve sair kelimelerle ifade edenlere toplumsal baskı, cezai müeyyide uygulansın evvela… Görelim.
Birileri kadına hayat, din, ev ve evren ödevi yüklemeyi bıraksın da kendi evren ödevleri ile bir ilgilensinler.
Bir yerden başlasın artık “efendi”ler!