Senin Oğlan Nereyi Tutturdu!..
YKS (Ye-Ka-se) sonuçları açıklandı ya…
Akrabalar ilgili şahısları arayıp soruyor:
“Senin oğlan (veya senin kız) nereyi tutturdu?”
E, bu işler böyledir, bu memleketin sağlam bir eğitim politikası yoktur, olmamıştır, onun için de bizler her yıl, üniversite sınav sonuçları açıklanır açıklanmaz, hısım akrabayı arayıp çocuklarının “hangi üniversiteyi tutturduğunu” sorarız…
“Lotoda kaç tutturdun?” misali!..
Sonrası mı…
“Allah Kerim” deriz, Cenâb-ı Hak, bizlere “Aklınızı kullanmayın, eğitimi iyice hafifletin!” diye emretmiş gibi!..
Âmenna, Allah Kerim ve O Kerim olan Allah bize “İşlerimizi en sağlam, en güzel şekilde yapmak için elimizden geleni sonuna kadar yapmamızı” emretmiş...
Ya biz ne yapmışız?
Diplomaların, mesleklerin kıymetlerini her geçen gün azaltmışız.
“Plânsız, programsız ilerlemek” mi emredilmiş bize, hâşâ!..
Dostlar:
Tepeden aşağıya kadar hepimiz “anafora” kapılmış gidiyoruz.
Üniversite diploması, özellikle de “4 yıllık” diploması olmazsa olmaz, diploma olsun ister çamurdan olsun!..
Bizim küçüklüğümüzde, daha çok da bizden evvelki nesillerde adet, “adam gibi okuyabilecek olanın” okumasıydı.
Kimi okullarda alırdı eğitimini, kimi de tezgâh başında.
Hocalar da birer “usta”ydı bizim için, “piyasada” iş öğretenler de…
Herkes her şey olamaz ama herkesin mutlaka kabiliyetli, marifetli, hevesli olduğu “en az” bir alan vardır.
Her meşru meslek güzeldir ve hepsinde de “Usta-Çırak” zinciri olmazsa olmazdır.
Kadim medeniyetimiz bize “Usta-Çırak” ortaklığının nimetlerini göstermedi mi?
Selçuklu’dan, Osmanlı’dan kalan muhteşem eserlerin hele o vakitlerin imkânlarıyla nasıl yapılabildiğine aklımız sırrımız ermiyor.
Bugün 500 yıl, 1000 yıl önce yapılmış ecdat yadigârlarıyla övünüyoruz…
Hele bir tahmin edin, -Allah nasip ederse- 500 yıl sonra, 1000 yıl sonra yaşayacak torunlarımız bizden kalan hangi eserle övünecekler?
Usta-Çırak zinciri koptu, birleştirme çabası yok “gibi”, böyle olunca da nesillerden nesillere “kültür” aktarma ve geliştirme ameliyesi gerçekleşmiyor.
Bugünkü üniversite mi, çoğunu bırakın Allah Aşkına!..
Hangi üniversite yöneticisiyle konuşsak, “Sistem aynı sistem!” diyor.
Kırtasiye işleri!..
Büyük gayret gösterip başında bulunduğu üniversiteyi bir yerden bir yere getirenler de, bir şekilde “hışma” uğruyorlar
Politikacılardan ve diğer “möhöm” kişilerden gelen talepleri yerine getirmediğinde ayağını kaydırıyorlar, getirdiğinde de üniversitedeki eğitim düzeyinin ayağı kayıyor!
Ayaklar bir şekilde kayacak yani, kendi ayağını kaydırmamak için bir şeyleri kaydıracaksın.
Üniversite yöneticisinden, akademisyenden beklenen “uyumlu insan” olmak, bundan dolayı da çokları ya "ana muhalefete”, ya “kandil muhalefetine” ya da “Siyasal İktidar”a (vesaire vesaireye) yakın olmaya çalışıyor…
Diğerleri, ne İsa’ya ne Musa’ya!..
*
Öğrenciler ne yapıyor, üniversite sıralarında?
Diyebilirim ki, yüzde 10’luk bir bölüm için oralarda geçirilen yıllar anlamlı; onlar üniversitelerden bir şeyler alıyorlar.
Yüzde 90, ıııh!
Geçenlerde İletişim’den yeni mezun bir genç geldi.
Genci çok önceden tanıyordum, benimle “bir ay takılma” isteğini kıramadım.
Bir ay sonunda dedi ki,
“Abi, ben dört yıl boşuna okumuşum. Dört yılda öğrendiğimin dört katını şu bir ayda öğrendim. Keşke, iletişime dört yıl vakit ayıracağıma açık öğretime gidip bu dört yılı piyasada değerlendirseymişim!”
E öyle, “serbest meslek” kategorisine eleman yetiştiren daha doğrusu yetiştirmeyen bölümlerin çoğu, “akademisyenlik” hedefi olanların işine yarıyor, diğerleri için “genellikle” vakit kaybı!..
*
Bu eğitim işleri var ya, birileri hâlâ “Hilafet” tartışmalarıyla “ayran kabarta dursun”, bu eğitim işleri “sıkıntılı” ki ne sıkıntılı.
Yukarılarda bir yerlerde “usta-çırak” ilişkisinden bahsetmiştik.
Hani…
Bir vakitler, okuyamayacak çocuğu “çırak” verirlerdi, “Eti senin, kemiği benim.” diyerek.
Ustası bir alırdı eline çırağını, yetiştir babam yetiştir.
Çocuk birkaç senede kalfa olurdu, üç beş senede usta.
Sonrası, ustalıkta olgunlaşma.
Ekmeğini erkenden alıp eline, evlenirdi, çoluk çocuğa kavuşurdu genç yaşta ve ilk dedeliği de şimdikilerin ilk kez baba olmalarından evvel gelirdi.
Artık, herkes ille de dört yıllık bir bölüm bitirecek, “ele güne karşı.”
Sonra…
Kapağı Devlet’e atabiliyorsan ne alâ!..
Atamıyorsan, iş ara!
*
Aklıma geliyor işte dostlar:
Hani, Ayasofya kurtuldu ya...
Bakalım, biz kurtulabilecek miyiz zincirlerimizden!..