Sende mi Brütüs!
Tarikat ve cemaat mensupları, Kemalist ve ulusalcı tarikatçılar kadar mevzilerinde sağlam dursalar ve prensiplerine bağlı kalsalar bu ülke çok daha yaşanabilir olur. Kemalist tarikat mensuplarının bu ülkenin ileri gidişinde ve geri kalışındaki tutumlarının özellikle Cumhuriyetin ortaçağ oluşumundaki çaba ve gayretlerinin bağnaz ve sarsıcı mürteciliklerinin yüzde 50’sini tarikat ve cemaat mensupları kendi davaları için göstermiş olsa Türkiye’de yaşanan bir çok sorun yaşanmaz.
Cumhuriyetin ilanından beri en kritik görevlerde ve en önemli bürokratik devlet makamlarında her zaman Kemalist adı altında despotik laik ulusalcılar oldu. Cephenin en önünde bilhassa tarikat ve cemaat mensupları ile dindar ve muhafazakarlardı. Savaş bitti. Cephede mücadele edenler insan gibi yaşamak istedi. Ama darbelerle masadan uzaklaştırılıp sokağa atıldılar. Ses çıkarmamaları için de her türlü baskıya maruz kaldılar. Ta ki iktidarı elde edenlerin yerleri sağlam, orada kalma süreleri uzun olsun diye.
Anadolu irfanını, İslam öncesinden başlayıp cumhuriyete kadar getiren yüzyılların medeniyetinin bütün değerlerini göz ardı etmeyi amaç edinen bu bağnazların samimiyetleri ve ciddiyetleri dikkate değer görünüyor. Bunlar terörize olmuş grupları araçsallaştırma yoluyla dindarları devlet kadrolarından uzaklaştırmayı hedef seçtiler. Başarılı da oldular.
Biliyor musunuz! Dini dogma diye anılan, ancak beşeri dogmadan uzak durmayan bu grup; tüketerek ve yok ederek aynı zamanda bahaneye sığınarak varlığını devam ettirmektedir.
Lümpen şehirli, göbeğini kaşıyan kent soylu, tüketimin kölesi seküler kılıklı, milli olduğunu iddia eden ama tamamen gayrı milli bir jakoben topluluk gibidirler.
Gücün arkasına sığınan ama zoru gördüğünde ortadan sıvışan bu totaliter ve fırsatçı tarikatın üyeleri, daima toplumu irite eden şeyleri destekleyerek onlardan istifade etmektedirler.
Bakınız son dönemde ortaya çıkış salvolarına ve çağdaş görünme durumlarına... Terörize etmek istedikleri bütün grupların gölgesinde veya vitrinlerindedirler. 28 Şubat dillerine pelesenk olmuştur. Defaatle dile getirilmiştir ki bu ülkedeki tek tipleştirme, despotik Kemalist-laik-ulusalcı rejimin sonucudur. Tarikat ve cemaatleri yok etmek için verdikleri uğraşın yeni paydaşları da Müslüman yazar ve çizerler görünüyor. Doğruyu söyleyeceğim diye cemaatlere ve tarikatlara saldırılarla bindikleri dalı kestiklerinin farkında değiller. Müslümanı eleştirmek moda oldu. Güç devşirmek isteyenler, dinde hassas, lakin muvazene-i akliyede kıt olan ve dindar gibi gözükenlerdir bunlar. Halbuki su-i misal emsal teşkil etmez. Bir hazinedeki silik bir para ile o hazine yok sayılmaz. Eli kalem tutan bu muhafazakar, dindar yazar ve çizerler bir anlasalar Türkiye’de laikliği, sürekli canlı tutmaya çalışan özün yani ortaçağ etiketlemesiyle ve aydınlık karanlığıyla var olmaya çalışan bu zihniyetin asıl amaçlarının İslamiyet’i bu topraklardan ebediyen silip atmak olduğunu... Nerede o izan ve irfan! Ne kalemin namusu kalıyor ne de kalemi tutan ellerin kardeşliği, vicdanı, ilkesi ve insafı... Vurun abalıya fırsatçılığı maalesef bu mahalledekileri de istila etmiş elim bir hastalık gibi durmakta. Burada demeseler de öte tarafta diyecekler, sen de mi Bürütüs! Bunlar devletin tüm imkanlarının kendilerine sunulması; maddi çıkarlarının maksimize edilmesini istiyorlar. Nefsin bütün arzularını yaşamak, hazzın doruğuna çıkmak, kendi küçük dünyalarını olabildiğince zevkin merkezi kılmak ve bütün bunları yapmak için de sadece ve sadece laikliğin arkasına sığınmak bunların yegane amacıdır.
Esasen meselenin bir başka boyutu dindara vurmak suretiyle dine vurmaktır. Bunlar çoğu zaman gizli, bazen de aleni olarak Allah, Kur’an ve iman hakikatlerine saldırmanın, onları tahrip etmenin yol ve yöntemini aramaktadırlar. Dini devlet katında ve toplumsal düzeyde yok etmenin yolunun; dindarları, dindar kadroları kirletmekten; uzaklaştırmaktan, ötekileştirmekten geçtiğini düşünür ve ona göre planlı ve programlı hareket ederler.
Allah aşkına söyleyin.
Kemalistlerin ve sözde aydın ulusalcı laiklerin; patenti bu topraklara ait ulusal ve evrensel olan ve bizi çağların ötesine taşıyan neleri var?
Cumhuriyet için orijinal bir mimari estetiği ve peyzajı mı oluşturdular?
Cumhuriyetin erdemlerini hayatlarında göstererek adalete ve emniyete riayet eden her yasalın helal olmadığını bir yaşantı olarak gösteren bir nesil mi yetiştirdiler?
Bütün halkları bir arada tutan bir musikinin beste ve güftesine mi imza attılar?
Dünyayı etkileyecek edebi hareket ve şahsiyetler mi çıkardılar?
Bu yüz yıl içinde Türkiye’yi istenen medeniyetin üzerine çıkaracak bilgi toplumu oluşturdular da bizim mi haberimiz yok?
Bütün insanlığın örnek alacağı ve etkileneceği bir heykeltıraşlık ve ressamlık yeniliği formunu mu gerçekleştirdiler?
Minyatürde, hat sanatında hatta ahilikte dünyaya yön verecek yeni teşkilatlanmalar mı icat ettiler?
Eğitimde keşfettikleri yeni ekol ve kuramlarla dünyanın önünü açan nesiller mi terbiye ettiler?
Osmanlı pedagojisine ve psikiyatrına karşı dünyayı aydınlatacak yeni İbn-i Sinalar ve Farabiler mi yetiştirdiler?
Sosyolojide yeni İbni Haldunlar yetiştirdiler de biz mi göremiyoruz?
Mimar Sinanlar yetiştirdiler de köycülükte ve şehircilikte, dünyanın heyecanla örnek almak istediği prototip yerleşim kolonileri mi inşa ettiler, bugün niye kaos içinde yaşamaktayız?
Devrimin arabalarını, havanın uçaklarını, savunma sanayinin bütün silahlarını icat mı ettiler de kendimizi savunmadık?
Uzayın sonsuzluğunda ve yerin altında büyük keşifler mi yaptılar da biz çağı atlayamadık?
Allah aşkına bilimden sanata; kültürden zanaata kadar şu 100 seneye orijinal ne sığdırdılar ki biz bu haldeyiz?
El insaf! Aklımızı başımıza alalım. Bir kesimin ısrarla “15 Temmuz’da devlet fabrika ayalarına döndü” diyerek 28 Şubat’ta alenice yaptıkları zulmü bugün tamamlamak için uğraştıklarını görelim. Birlikte yaşamanın yollarını ararken artık dindarlara ve muhafazakârlara vurmayı bırakın. Yoksa hafazanallah! Bu Ramazan ayında duaların önündeki bütün perdeler kalkmışken bir ve beraber olmak için dua edelim. İçimize dönelim.
Bu ülkede yaşayan Kemalistler ne kadar meşru ise, tarikat ve cemaatler de onların en az 100 katı kadar meşrudur. Çünkü onların da atası, tarikatların ve cemaatlerin atası olan alp ve erenlerdir. Bu toprakların elimizde kalması için hayatını verenlerin ta kendileridir.
Tarikat ve cemaatler özgürlük içinde yaşarken vatanın varlığı için denetlenmeyi devletin en meşru hakkı olarak görmeleri ne kadar gerekliyse Kemalist-laik-ulusalcı zihniyettekilerin de en az onlar kadar kendilerine çeki düzen verip ve devletin damarına yerleşme düşüncelerinden vazgeçip sıradan eşit bir vatandaş olduklarını kabul etmeleri ve denetlenmeleri lazımdır, meşrudur.
Yoksa kaybeden hepimiz oluruz etrafı ateş çemberi olan bu coğrafyada.