Sen mazlumların yüzünü güldürensin...
Tufan artığı nefislerin efsunlu rüyâdan uyandığı gün, bugündür...
An; ölümden dirilmeye, uykudan ferasete, cehaletten aydınlığa, şeytanın şerrinden yüce Yaradan’a mîrac etme anıdır.
An; uhrevî aydınlığın parıltıları kalplerine güneş gibi doğan, “Kutsal Çağrı”nın ilk müntesipleri Hz. Hatice, Hz. Ali, Zeyid bin Harise ve Hz. Ebu Bekir gibi şeksiz ve şüphesiz Rasulü Kibriya’ya iltica etme anıdır.
An; bağrından hançerlenen adaletin timsali Hz. Ömer, Uhud’un yaralı aslanı şehidlerin efendisi Hz. Hamza, kütüklerde lime lime doğranır gibi doğranan Mus’ab, ölüm döşeğindeyken vücudunda yaralanmadık yer kalmayan Halid bin Velid, günlerdir aç olan misafiri doysun diye kaşığı ağzına boş getirip götüren Talha olma anıdır.
An; müşriklerin canına kasd etme girişimlerini Allah’ın yardımıyla boşa çıkaran Resul-i Zişan Efendimizin, “Hicret” haberi karşısında hüngür hüngür ağlayan Sıddık-ı Ekber Ebu Bekir gibi ağlama anıdır.
An; “Kur’an, Oruç ve İbaret”lerimizin zirveye ulaşmasıyla, Allah’ın üzerimize dalga dalga gönderdiği rahmet sağanağı altında sevinç gözyaşlarına boğulma anıdır.
An; içinde “Bin Aydan Hayırlı Kadir Gecesi” bulunan Ramazan’ın şuuruna varma anıdır.
Ve o an; risaletin zirveye ulaştığı, manevî iklimin göz bebeği “Oruç”, “Kur’an” ve “İbadet” ayı Ramazan’dır.
*
Hoş geldin, 11 Ayın Sultanı!.. Hoş geldin, yâ Şehr-i Ramazan. İlk gelişin gibi, uhrevî diriliş ve davetini kabul ettik. “Kutlu Çağrı”nın ilk müntesipleri gibi Sen’de “yanma”ya geldik. Yak bizi, dirilt bizi. Hiç gitme, kal yanımızda. Geçmişin derinliklerindeki hâtıraları hatırlat. Bize, O en sevgiliyi anlat. Sen tutansın, tutturansın, mazlumların yüzünü güldürensin. Tut, tuttur, senden güzellikler kalsın ruhumuzda.
*
Yâ Rab, bizlere mübarek kıldığın bu Şehr-i Ramazan’da “Rahmet Peygamberi”nin hüzünlü ümmeti olarak af diliyoruz. Bütün varlığımızla, her ne kadar affa layık olmasak da; kabulümüzü intizar ediyoruz, kabule lâyık olmasak da...