Dolar (USD)
35.28
Euro (EUR)
36.67
Gram Altın
2977.98
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
21 Şubat 2021

Sen kimsin!

Çokbilmiş bazı nadanlar bilim soslu zırvalarını kelimelere dökerken, ülkenin biricik felsefecisi olduğu vehminden olsa gerek avurdunu şişirip gerdan kırmaktan geri kalmazlar...

Üstelik kırk yıllık uğraşısını ziyan etmenin hiç azabını duymadan.

Neymiş, insanlar nereden geldiklerini ve nereye gittiklerini pekâlâ bilirlermiş de kabullenemezlermiş; kâinatın temelinde yatan rastlantısallıkmış, bu nedenle varlığın temelinde gaye ve amaç olmadığı gibi idare eden bilinçli bir öznenin aranması da modern dünyayı ve insanlığın gittiği yeri yani ilerlemeyi anlamaya engelmiş.

Üstelik “ruh” inancı da bilimsel değilmiş. Şayet kabul edilecek olsa bile ruh ancak zihin olabilirmiş...

Delil: Biyoloji, psikoloji, nöropsikoloji...

Karşısına almış evrimci olmakla övünen bir kafa sallayıcıyı, bağlamış otomatik pilota, alçak irtifada uçmanın zevkine varıyor.

Ben diyorum ki: dur kardeşim! Sen kimsin? Evvela bunu söyle! Takiyye yapmanın lüzumu yok! Oldun da ne oldun? Deist mi, ateist mi? Samimi ol. Karanlıkta göz kırpma; itiraf ediyorum, yanılmışım, tanrı yokmuş de. De ki seni dinleyenler ne olduğunu bilerek dinlesinler.

Filozof edasıyla söylediklerini felsefe sanmasınlar.

Söz felsefeden açılmışken Nikolay Aleksandroviç Berdyaev’i hatırlamadan geçmek mümkün değil. Neden mi? Düşünür öyle bir cümle kurmuş ki sanki bizim çokbilmişin entel hayatını özetleyivermiş:

Felsefe geçmişte dine bağımlı iken, günümüzde bilime bağımlıdır

Neye işaret ediyor Berdyaev? Felsefenin gark olduğu trajik duruma; kendisini korumaktan aciz olduğu gerçeğine; dün dine köle iken bugün bilime meftun olup onun ahu gözleri ile kendisinden geçtiğine.

Kısacası tarzsızlığına...

Yukarıda sormuştum “sen nesin” diye. Ben kanaatimi söyleyeyim. Sen ne deistsin ne de ateist. Tanrı olma tutkusuyla yanan hatta bunu fâş etmekten dahi imtina etmeyen bir bahtsızsın. Kibrini kendin bile inkâr edemeyip düşünürmüş gibi yapmayı kılıf olarak kullanarak hadsizliğini rasyonelleştirensin

Yoksa ussallaştıran mı demeliydim.

Fark etmez ister akıl diyelim, ister us ikisi de bir; lakin “us” üzerine söylediklerine şahit olarak andığın o Kant var ya, inan senden çok daha izanlı ve vicdanlı. O hiç olmazsa aklın sınırlarına ve imkânına vakıf olma gayretini ve edebini terk etmemişti.

Bu nedenle de “ısıtır”, “ışıtır” gibi saçmalamaları da zikretmez.

Büyük bir esriklik içerisinde ağzından her “us” sözcüğü dökülürken tarihin üstünde, işte orada değişmeden duran, bütün sorunları şakkadak çözüveren bir cevherden bahsettiğin çok belli oluyor.

Hele birde “bilim” yok mu? Us artı bilim al sana apaydınlık bir dünya(!)

Unutma ki modern dünya da tarihin helezonik bir evresi.

İslam bizi varlık ile burun buruna getirir. Diğer bir ifade ile varlıktan yola çıkmamızı salık verir. Ve gayb âlemini işaret eder. Bilginin peşine düşenler, hele hele hakikatin peşinde olmayı sadece bilgi kovalamak şeklinde algılayanlar bu inceliğin asla farkında olamazlar.

Zira onlar hakikatin iki katmanından haberdardırlar. Fizik ve metafizik. Taha Abdurrahman’ın dediği gibi din alanı üçüncü bir unsur daha ekler ki o da gayb alanıdır. Abdurrahman’ın ifadesi ile “gaybiyatsız din olmadığı gibi, gaybiyatsız ahlak da olmaz.”

Onun için Lgbt’yi bize hiç modernlik adı altında yutturmaya kalkma.

Akıl gayb âlemini ihata edemez. Fizik ve metafizik bu bakımdan gayb âleminden ayrılır. Gayb âlemi Elmalılı’nın ifadesi ile aklı aciz bırakır. Bu nedenle insanlar gayb karşısında üç sınıfa ayrılırlar: İnanan, inkâr eden, şüphe eden.

Sayın çokbilmiş, şayet gayb aklı taciz eder olsa idi o zaman insanların gayb karşısındaki tavrı üç değil tek olurdu: İnkâr.

Demek ki üç tavırda akıl kapsamında kalıyorsa, aklın bütün sorunları çözeceği şeklindeki bir yaklaşım olsa olsa bir inanç olur.

Nedir bu inanç? Aklın varlığın künhünü ihata edeceği zannı.

Ya bilim! O sadece bilgi üretmekle izah edilemez. Bilen öznenin gayb hakkındaki kanaatinin bir neticesidir bilmek. Başka bir ifade ile bilme eylemi varoluşsal bir eylem olarak ortaya çıkar.

Rasyonalizm yahut senin deyiminle usçuluk bu gerçeğin sadece kâfiridir, yani örteni o kadar.

Gelelim tekrar rastlantısallık konusuna. Sen hem “inanç” düşünmenin sınamasına gelemez diyorsun yani nedenselliği düşünmenin temeli olarak alıyorsun hem de rastlantısallık inancını benimsiyorsun.

Ne yaman çelişki: Nedensellik ve rastlantısallık.

Hakikat avcısı şunu unutma ki felsefe de bilimde zar atar belki ama Tanrı asla!