Semantik Değişim
Bugün birçok kavram,
kapitalizmi işin içine dahil etmeden analiz edilemez. Batı’da erken zamanda
gözlemlenen sermaye birikimi, başka bir takım gerekirlikler ile birlikte
günümüzdeki kapitalist formunu kazanmıştır. Klasik sanayileşme devriminin
ardından, farklı krizlerle birlikte kendisine alan açmaya devam eden
kapitalizm, insanın nefsi talepleriyle de uyum içindedir.
Türkiye’deki politik
kategorileşme sağ ve sol şeklinde devam ederken, 1970’lerden itibaren
İslamcılık da buna eklendi. Fakat sol açısından bakıldığında, sol olmayan
herkes sağcı idi. Sağcılar kendi arasında alt kategorilere sahip olmakla
birlikte, özelde sola karşı konumlandırılmış olarak kendilerini görüyorlardı.
Türkiye solunun serencamı
oldukça ilginçtir. Aslında dünyaya itiraz bağlamında çok önemli şeyler
söylemekle birlikte, Türkiye topraklarına değebilme bağlamında yaşadığı
meşruiyet sorunları sebebiyle bir karşılığı oluşmadı. Dünya ölçeğinde
Marksistler hem entelektüalite hem de siyaset açısından ciddi bir muhalefet
oluşturmuşken, bunu Türk solunda bulmak pek mümkün değildir. Bugün de siyaset
açısından meşruiyet çerçevesi açısından sorunları devam etmektedir.
68 kuşağı hareketlerinin
ardından Türkiye’de de sol hareketlerin güç kazandığına tanıklık edildi. Bu
siyaseten olduğu kadar entelektüel olarak da böyle idi. Esasen Türk solu
entelektüellik olarak ciddiye alınmakta idi. Bunun sebeplerinden birisi, Türk
solundaki entelektüellerin siyaset, kültür ve toplumsallığın merkezinde
bulunmasıdır. Fakat yerlilik en önemli problem olarak hala devam etmektedir.
Bugün gelinen noktada, Türk
solu “merkez”in daha önce sahibi olmaktan dolayı, “merkez”in mülkiyetinin
kendisine ait olduğunu açık ve örtük biçimde ifade etmeye devam etmektedir. Bu
sebeple üstenci pozisyonunu korumaya çalışmakta, fakat asıl problemini halletme
yolunda adım atmakta istekli görünmemektedirler.
İslamcılar da hem
entelektüel hem de politik alana 1970’lerde dahil olmaya başladılar. Fakat
İslamcılar doğrusu bugün gelinen noktada ve özellikle entelektüel alanda bir
başarısızlığı yaşamaya devam etmektedirler. Doğrusu bugün İslamcılar her
bakımdan tipik bir sağcı olarak davranmaya devam etmektedirler. Bu bağlamda
solcuların, “sol” olmayan herkesi “sağ” olarak görmesini de haklı
çıkarmaktadırlar.
Bu minvalde sol ve
İslamcıların birlikte kapitalizm üzerine yoğun eleştiriler getirerek bir tavır
koymaları mümkün olabilirdi. Fakat bu birkaç sebepten mümkün olamadı. İlkin,
her iki kategoride de ciddi kapitalistleşme süreci yaşandı. İslamcılarda
kapitalistleşme süreci daha yoğun olarak işlemiştir. İkincisi, her iki
kategorinin söylemleri birbirleri tarafından dinlenmedi. Geçmişte yaşanan
mahrumiyetler, yenilerde sınırsız tüketime doğru evrilmiş görünmektedir.
Ama daha da ötede kapitalizm
kendi ömrünü yeni tanım ve içeriklerle uzatmaya çalışmaktadır. Bir kere şunu
belirtmeliyiz ki, kapitalizm geniş insan yığınları lehine işleyen bir sistem
değildir. Kapitalizm tarihine baktığımızda, sürekli krizlerle alan açmaya
çalışan ve kendisini büyüterek alan açarken ortaya çıkan faturayı da geniş
sınıflara kesen bir yapının karşımıza çıktığını görürüz.
Söz gelimi; kalkınma ve
büyüme denilen büyülü kavramlar üzerinden insanlar kendi gelirlerinin
yükseleceğini düşünmektedirler. Halbuki sınırsız üretim ve tüketim burada
belirleyicidir. Üstelik kalkınma kavramının başına getirilen
“sürdürülebilirlik”, bölüşüm ve ekolojik problemleri gidermediği gibi
derinleştirmektedir.
Anlaşılmaktadır ki, küresel
ölçekte kapitalizm sözlüğü kavramları yeniden tanımlayıp içeriklendirerek
önemli bir mesafe katetmiştir. Dolayısıyla atılması gereken adımların başında,
kavramların semantik olarak yeniden tanımlanması gelmektedir.